Çocuğun isteklerini doyurmak için sadece kalpteki sevgi yeterli değildir.
Evlat sevgisi, fıtri bir duygudur. Çocuğunu kalpten sevmeyen çok az baba ve anne bulunur. Ama,çocuğun isteklerini doyurmak için sadece kalpteki sevgi yeterli değildir. Çocuk, baba ve annenin davranışlarında etkisini gösteren sevgiye muhtaçtır. Çocuk, hareket ve davranışlarda kendini ortaya koyan sevgiye muhtaçtır. Çocuk, okşanma, öpülme, kucağa alınma, yüzüne gülümsenmeden, hatta baba ve annenin muhabbet dolu sözlerinden sevildiğini hisseder.Çocuk, hatta bazen babası ve annesi ile oynamak ister ve bunu, sevildiğine dair delil sayar. Onlarda gördüğü öfke, kötü davranış ve asık suratı, sevilmediğine delil sayar.
Çocuk, hatta baba ve annenin bakışından ve konuşma tarzından kendisini sevip sevmediklerini anlar. Bazı baba ve anneler, çocuk küçük olduğu zamanlar ona sevgi gösterirler, ama biraz büyüdü mü yavaş yavaş sevgi göstermeyi azaltırlar. Erginlik ve gençlik çağına ulaştığı zaman da, sevgi göstermeyi tam olarak keserler. Derler ki: "Artık büyüdü ve sevildiği takdirde şımarık olur. Esasen, büyük insanın sevilmeye ihtiyacı yoktur." Ama bu görüş doğru değildir. Zira evlat, ömür boyu sevgiye muhtaçtır. Baba ve anne sevgisi ile mutlu ve onların şefkatsizlikleri ile solgun olur. Özellikle, ruhsal krizlerin baş gösterdiği erginlik ve gençlik dönemlerinde, baba ve annenin merhamet, sevgi ve tesellilerine diğer vakitlerden daha çok ihtiyaç hisseder. Bu sevgi yoksunluğundan dolayı, çoğu gençler intihar eder ve bazıları evinden, şehrinden ve diyarından uzaklaşırlar. Burada, 16 yaşındaki bir kızın hatıra defterine bakmak kötü olmasa gerek.
16 yaşındaki bu sevimli kız hatıra defterinde şöyle yazıyor:
"Gerçekten de annemi ve babamı düşündüğüm zaman gülesim geliyor. Gerçi onların durumu gülünç olmamakla birlikte çok da üzücüdür. Annem, kendi dünyasında, temizliği ve "ne bileyim"leri ile meşguldü. Bütün aşk ve ilgisi halam, Zerri ve Hamide hanımla oturup saatlerce konuşmaktı. Onlarla konuşmaya oturduğunda eğer benim veya kardeşlerimin onunla birişimiz olsaydı canı sıkılır ve sinirlenirdi. Hanımlarla oturup başkalarının dedikodusunu yaptığında veya ayakkabıdan, şapkadan konuştuğu zaman kalbim yuvasız bir kuş gibi derbeder olurdu. Dertlerimi anlatacak ama sonrası küçümsemeyecek, kınamayacak bir dost arzusu taşırdım. Bu arzuyla kalbim, göğsümün duvarını delecek olurdu. Babam ve annemin işi, birbirleriyle tartışmak, arkadaşları ile oturmak veya evden dışarı çıkmaktan ibaretti. Ben desabahtan akşama kadar okuldayım ve bazen selam vermek için bile olsa birkaç gün babamı göremiyorum...
Edebiyat öğretmenimiz bir psikologdu. Bir ara babanın, kız çocuğunun hayatındaki rolü hakkında sohbet etti. Sözleri, nasıl kalbime oturdu anlatamam. Hepimizin kalbine oturdu. Doğru söylüyordu. Ben, bugün büyük bir kız görünmeme rağmen her zamankinden daha fazla babama, tecrübeli ve şefkatli bir kişinin yol göstermesine ve bana yardım etmesine muhtaç olduğumu hissediyorum. Doğru söylüyorum; babamın güzel okşamalarına kaç yıl öncesinden daha çok ihtiyacım var. Bazen dizleri üzerine alarak bana masal anlatmasını istiyorum. Kendisiyle herkes ve her şey hakkında konuşmama müsaade etmesini istiyorum. Varlığımın derinliklerinde ona karşı hissettiğim samimiyeti açığa vurmama izin vermesini arzuluyorum.
Ama babam çok sert ve asık suratlı biri Öyle ki,16 yaşındaki kızının, onun sıcak şefkatine 6 yaşındaki çocuktan daha çok muhtaç olduğunu aklından bile geçirmiyor. Ona söylemek istediğim sözlerim var. Akıllı bir kişinin iyi bir şekilde anlayacağı dertlerim var. Ama o, sanki yaşantısında bizim hiçbir yerimiz yokmuş gibi benden ve diğer kardeşlerimden uzaklaşıyor. Eğer evde misafir olmazsa ya kitap, gazete okur veya kendisini hastalığa vurarak of-puf eder. Bize hiç ilgi göstermez. Neden şu babalar ailenin yiyecek ve içeceğini temin ettikten sonra, başka vazifeleri olmadığını zannederler? Neden çocukların büyüdükçe fazla yemeğe ihtiyaçları olduğu gibi, aynı ölçüde fazla ve makul muhabbet ve ilgiye de muhtaç olduklarını anlamak istemezler? Neden babalar ve anneler, 16 yaşındaki kızlarını bazen okşamak veya ona güzel bir söz söylemek yahut onunla, nasihat ve öğüt olmaksızın bir arkadaş gibi konuşmanın babalık ve annelik makamlarını zedeleyeceğini zannederler? Ben, güzel bir evde iyi bir odam olmasına, iyi bir okula kayıtlı olmama, kılık kıyafetimin ve maddi durumumun çok iyi olmasına rağmen yoksulum ve hüzünle doluyum."
Babam, bunların hepsini temin etmek için çok rahat para harcıyor ve bu yolda birçok zahmete göğüs geriyor. Ama hiç masrafı olmayan ve en az zahmeti olan ilgi ve muhabbetini bizden esirgiyor. Çocuğun terbiyesi için, özellikle yaşantısının ilk yıllarında en münasipyer ev ortamıdır. Zira çocuk, o muhitte baba ve annenin sevgi ve ilgisinden daima istifade edebilir. Onun için baba ve annelere, mümkün olduğu kadar çocuklarını yurtlara teslim etmemeleri tavsiye olunur. Çünkü bu yurtlar, çocuğun sağlığı ve beslenmesi açısından iyi olmasına rağmen çocuk için soğuk ve sevgisiz bir ortamdır.
Çocuk yurdu, sevgi ve ilgiye muhtaç bir çocuk için güzel suyu ve havası olan bir zindan ve sürgün yeri gibidir.Güzel su, hava ve yemek ruhi huzur, sevgi ve muhabbetin yerini veremez. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor:
"Birini sevdiğiniz zaman ona karşı sevginizi açığa vurun. Sevgiyi açığa vurmak, sulh ve sefa oluşturur ve sizleri birbirinize yakınlaştırır."
Peygamber efendimiz (s.a.a) her sabah çocuklarını ve torunlarını okşardı.
Emrinizi Uygulatman İçin Sevgiyi Araç Etmeyin!
Çocuk, anne ve babanın muhabbetine muhtaç olduğu için bazı baba ve anneler onun bu hissinden faydalanarak, sözlerini geçirmek için sevgilerini bir araç olarak kullanırlar. Ona derler ki: "Bu işi böyle yaparsan annen seni sever ve eğer o işi yapacak olursan baban seni sevmez." Elbette, bu yöntemle çocuğa nüfuz etmek ve onun işlerini bir ölçüde kontrol etmek mümkündür. Ama böyle bir programı uygulamak zararsız da değildir. Zira çocuk bu durumda zamanla bütün işlerini baba, anne ve diğerlerinin sevgilerini kazanmak için yapmaya alışır. Yaptığı işlerde kendisinin ve toplumun maslahatını düşünmez. İşlerinin iyi veya kötü olduğunu başkalarının sevip sevmeyişi ile değerlendirir.
Hâlbuki iyilik ve kötülüğün gerçek ölçüsü, fert ve toplumun hayır ve maslahatı ve Allah'ın rızasını kazanmaktır, halkın isteğini değil. Öte yandan bütün baba ve anneler çocuğun ve toplumun gerçek maslahatlarını iyice tespit etme gücüne sahip değillerdir. Kendi şahsi menfaatlerini ve rahatlıklarını gerçek menfaatlerden üstün bilen baba ve anneler az değildir. Böyle bir programı uygulamanın neticesinde çocuğun dalkavuk, ikiyüzlü ve hilekarbiri olması mümkündür. Çünkü onun hedefi başkalarının sevgilerini kazanmaktır; hatta nifak ve hile ile olsa bile. Bundan dolayı akıllı bir eğitici, çocuğa söz geçirmek için sevgiyi araç edinmez.
Ehlader Araştırma Bölümü