• Nombre de visites :
  • 3715
  • 24/10/2007
  • Date :

Fıtrat ve İbadet

ibadet

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِیَعْبُدُونِ

                               Biz cinleri ve insanları ancak ibadet etmeleri için yarattık. [1] 

    Birtakım işlerimiz alışkanlıktan, bazısı da fıtrattan kaynaklanır; alışkanlık üzere yapılan işler; spor yapmak gibi değerli olabileceği gibi, sigara içmek gibi değersiz de olabilir. Ancak fıtrî olan bir iş, yani her insanın tabiatında bırakılan tertemiz fıtrattan kaynaklanan şey, kuşkusuz değerli olur.

    Fıtratın alışkanlıktan ayrıcalığı, onda zaman ve mekânın, cins ve ırkın, yaş ve başın etkisiz olması ve her insanın insan olması hasebiyle ona sahip olmasıdır. Örneğin belli bir zaman ve soya has olmayan evlât sevgisi gibi, her insan doğal olarak kendi çocuğunu sever.[2] Fakat elbise modeli veya yemek çeşidi bir alışkanlık olup zaman ve mekâna göre değişebilir. Bir bölgede yaygın olan bir şey başka bir bölge de yaygın olmayabilir.

İbadet ve tapınma duygusu da fıtrî şeylerden biridir; dolayısıyla insanoğlunun en eski, en güzel ve en sağlam yapılarını mabetler, camiler, put haneler ve ateşkedeler oluşturmaktadır.

    Elbette tapınma biçimleri arasında bir çok farklılıklar söz konusudur. Taş, ağaç ve putlardan tutun yüce Allah"a varıncaya kadar mabut yönünden farklılık olduğu gibi dansetmek ve tepinmekten tutun Allah"ın velilerinin en derin ve en zarif münacatlarına varıncaya kadar değişik ibadet şekilleri söz konusudur.

    Peygamberlerin hedefi de insanda tapınma ruhu oluşturmak, hatta mabut ve ibadet şekli hususunda ıslahat ve düzeltmeler yapmaktır.

    Kilise, manastır, Hinduların mabetleri ve camilerin binaları için yapılan büyük masraflar, bayrak, vatan ve millî kahramanların kutsal bilinişi, şahıslara, hatta nesnelere yönelik övgüler, bütün bunlar insan varlığındaki tapınma ruhunun göstergeleridir.

     Allah"a tapmayanlar da mal ve makam, eş ve evlat, diploma ve mektep, tarikat ve gelenek gibi şeylerden birisine tapınmaktalar. Bu yolda canlarını vermeye ve tüm varlıklarını edindikleri mabutlara feda etmeye hazır olurlar. İnsanın kendisi farkında olmasa bile tapınma çok derin fıtrî bir duygudur. Mevlâna"ın dediği gibi:

Hem çu meyl-i kûdekan ba-maderan

Sırrı meyl-i hud nedaned der-lebân.

(Çocukların annelerine eğilimleri gibi, / Kendi dudaklarımdaki bu eğilimin sırrını bilmezler.)

    Hikmet sahibi Allah insana verdiği her içgüdüyü ve eğilimi doyuracak ve onu karşılayacak bir vesile yaratmıştır. Susamak varsa, onu giderecek su da var edilmiş; acıkmak varsa, insanı doyuracak yemek de yaratılmış. Cinsel güdü verilmişse onu yatıştıracak eş de yaratılmış; koklama duyusu verilmişse koklanacak şeyler de yaratılmıştır.

    İnsanın derin duygularından biri sonsuzluğa eğilim, kemale yönelme ve bekayı istemesidir; Allah Tealâ"yla bağlantı kurmak ve O"na tapınmak bu fıtrî eğilimleri temin eden şeydir. Namaz ve ibadet sayesinde insan, kemâlatın kaynağıyla bağlantı kurar, gerçek mahbubuyla ünsiyet bulur, eşsiz güce sığınır.


[1]- Zâriyât, 56

[2]- Soru: Çocuk sevgisi, fıtrî bir duyguysa, neden bazı dönemlerde örneğin cahiliye döneminde insanlar çocuklarını diri diri gömüyorlardı?

    Cevap: Çeşitli fıtrî duygular vardır; çocuk sevgisi fıtrî bir duygu olduğu gibi insanın kendi haysiyetini koruması da fıtrîdir. Cahiliye Arab"ı, kız çocuğunu kendisi için bir ayıp ve kusur biliyordu. Çünkü kızlar savaşta esir düşüyorlardı; üretim ve maddî gelir güçleri yoktu. İşte bu yüzden haysiyetlerini korumak için kızlarından vazgeçiyorlardı. Sözü uzatmaya hiç gerek yok; mal ve can sevgisi her ikisi de fıtrîdir; fakat bazıları canlarını mala feda ederken diğer bazıları da mallarını canlarına feda ederler. Dolayısıyla, haysiyeti koruma amacıyla insanın kızını feda etmesi, çocuk sevgisinin fıtrî oluşuyla çelişmez.

İbadetin Siması

Gerçek İbadet

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)