• Nombre de visites :
  • 2759
  • 15/9/2012
  • Date :

Bir tek ümmet olma

bir tek ümmet olma

ŞERİAT  [3]

Yoksa, insanların bir tek ümmet yapılmaları, varoluşsal bir kılınma, yani tür olarak aynı olma anlamında kullanılmamıştır. Çünkü insanlar aynı canlı türünün bireyleridir, aynı tarzda bir hayat sürdürürler. Nitekim şu ayet de buna işaret etmektedir:

"Insanlar bir tek ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık." (Zuhruf, 33)

Dolayısıyla üzerinde durduğumuz ayette, "bir tek ümmet olma" ile, insanların bu yönde göz önünde bulundurulan dereceleri birbirine yakın olduğu için, hepsine aynı şeriatı yasalaştırmayı gerektirecek şekilde aynı kapasiteye ve aynı hazırlığa sahip olma durumu kastedilmiştir.

Dolayısıyla, "Allah isteseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı." ifadesi, şartın gerekçesinin şartın yerine konulmasına bir örnek oluşturmaktadır. Bununla güdülen amaç da, gerekçeyi zihinlerde canlandırmak suretiyle, şartın cezasının (sonucun) daha net bir şekilde algılanmasını sağlamaktır. Şartın cezası derken, "fakat size verdigi nimetler içinde sizi sınamak istedi" cümlesini kastediyorum. Yani, Allah, size verdiği ve bahşettiği nimetler içinde sizi bir sınava tâbi tutmak istemektedir.

Hiç kuşkusuz, bu ayette işaret edilen bağışlar ve nimetler her ümmette farklı olmuştur. Ne var ki bu farklılıklar, coğrafî mekân, dil ve renk açısından olmamıştır. Çünkü yüce Allah'ın aynı zaman içinde iki ayrı şeriatı yasalaştırdığı görülmemiştir. Buradaki farklılıklar, zamanın geçmesi ile birlikte belirginleşen farklılıklardır.

Çünkü zaman geçtikçe buna paralel olarak insan kapasite merdi- venlerinde yukarıya doğru tır-manır, yeni koşullara ilişkin yeni yetenekler edinir. Dolayısıyla insana yönelik ilâhî yükümlülükler ve yasalaştırılan hükümler de, değişik yaşam şartlarında insana yönelik bir ilâhî sınamadan başka bir şey değildir.

Dilersen şöyle de diyebilirsin: Bu ilâhî yükümlülükler ve hükümler mutluluk ve mutsuzluk bağlamında, insanî yeteneklerin ve kapasitelerin, kuvveden fiile çıkarılmasını amaçlayan ilâhî bir tedbirden başka bir şey değildir. Ya da şöyle diyebilirsin: Bu yükümlülükler ve hüküm-ler, ancak Rahmanın partisi ve kulları ile Şeytanın partisini birbirinden ayırma aracıdır. Kur'ân-ı Kerim bu anlamı değişik şekillerde ifade etmiştir; fakat, tümü aynı kapıya çıkmaktadır.

Yüce  Allah sınama değerlendirmesi bağlamında şunları söylemekte-dir: "Biz bu günleri insanlar arasında dolaştırırız. Bu Allah'ın kimle-rin mümin oldugunu belirlemesi ve aranızdan bazı şahitler edinmesi içindir. Allah, zalimleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, müminleri arındırmak ve kâfirleri yok etmek ister. Yoksa siz, Allah içinizdeki cihat edenleri ayırt etmeden ve sabırlıları belirlemeden cennete girebileceginizi mi sandınız?" (Âl-i Imrân, 140-142) Bunun gibi daha birçok ayeti örnek göstermek mümkündür. İkinci değerlendirmeyle ilgili olarak da şöyle buyurulduğunu görüyoruz:

"Benden size bir hidayet geldigi zaman, kim benim hidayetime uyarsa, artık o, ne sapar, ne de sıkıntıya düşer. Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun için de dar bir geçim vardır, kıyamet günü de onu kör olarak mahşur ederiz." (Tâhâ, 123- 124)

Üçüncü değerlendirmeyle ilgili olarak da şöyle buyurulmaktadır: "Bir zaman Rabbin meleklere dedi ki: 'Ben... bir insan yaratacagım...' ...Iblis dedi ki: 'Rabbim, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyecegim ve onların hepsini azdıracagım. Ancak içlerinden kendilerine ihlâs verilen kulların hariç.' Allah buyurdu ki: 'Işte bana varan dogru yol budur. Benim kul-larıma karşı senin bir gücün yoktur. Ancak sana uyan azgınları azdırabilirsin. Cehennem de onların hepsinin buluşma yeridir." (Hicr, 28-43) Bunun gibi daha birçok ayet örnek gösterilebilir.


KURÂN LİTERATÜRÜNDE ŞERİATIN ANLAMI

Şeriatın Kapsamı

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)