• Nombre de visites :
  • 1037
  • 23/10/2012
  • Date :

PEŞAVER GECELERİ: Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’deki Hurafi Hadisler

peşaver geceleri: sahih-i buhari ve sahih-i müslim’deki hurafi hadisler

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Davetçi: İlk önce konuşmalarınız esnasında buyurdunuz ki, bu iki kitap (Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim) bütün ümmet tarafından kabul edilmiştir ve ilmi itirazlar size varittir. Sizin bu iddianız İbn-i Hacer’in sözüne istinat ederek ilim, amel ve mantık açısından, bilinç ve basiret üzere amel eden yüz milyon Müslümanların (şiaların) reddettiği bir şeydir. Öyleyse buradaki ümmetin icması sadr-ı İslam’da hilafet hususundaki kabul edilen icmanın aynısıdır.

İkinci olarak benim dediğim sözler delil ve burhanladır. Eğer muhterem beyler hakikati gören gözle o kitaplara bakarlarsa, bizim gördüğümüz şeyi sizler de göreceksiniz. Bizim ve bütün insanlar gibi siz de o kitaplardaki nakledilen sözler karşısında hayret içerisinde kalıp güleceksiniz.

Nitekim sizin büyük alimlerinizden çoğu örneğin: Darukutni, İbn-i Hazm ve Şahabuddin Ahmed bin Muhammed-i Kastalani “İrşad’us- Sari”‌ kitabında ve allame Ebu’l- Fazl Cafer bin Sa’lebi eş- Şafii “el- İmata-u fi Ahkam’is- Sima”‌ kitabında ve şeyh Abdulkadir bin Muhammed-i Kareşi el-Hanefi, “Cevahir’ul- Muzîe fi Tabakat’il- Hanefiyye”‌ kitabında ve şeyh’ul- İslam Ebu Zekeriyya Nevevi Sahih’in şerhinde ve Şemsuddin Alkami “Kevkeb-u Munir fi Şerh-i Cami’us- Sağir”‌de ve İbn-i Kayyim “Zad’ul- Mead”‌da, velhasıl Hanefi alimlerinin hepsi ve Ehl-i Sünnetin diğer büyük alimleri açıkça Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’deki bazı hadisleri eleştirip tenkit etmişlerdir ve bu iki kitapta sahih olmayan çok zayıf hadislerin mevcut olduğuna itiraf etmişlerdir. Çünkü Buhari ve Müslim sadece hadis toplamışlardır; onların sahih olup olmadığına dikkat etmemişlerdir.

Sizin muhakkik alimlerinizden bazıları örneğin: Kemaluddin Cafer bin Sa’leb, Sahihayn kitaplarındaki hadislerin fezahat ve kabahatlerini açıklamada ve onların utanç verici ayıplarını neşretmede oldukça çaba sarf etmişlerdir. Bu babdaki delil ve burhanlarımız pek bariz ve açıktır. Öyleyse hadisler hakkında araştırma yaparak sizin saldırınıza uğrayanlar sadece biz değiliz. Hatta sizin büyük muhakkik alimleriniz de gerçekler üzerinde araştırma yapıp bu çeşit sözleri beyan etmişlerdir.

Hafız: Kendi delil ve burhanlarınızı, mecliste olanların hakka hüküm vermeleri için beyan etmeniz çok iyi olur.

Davetçi: Gerçi biz bu konu üzerinde konuşmuyorduk, eğer bu konuya girmek istesem, sizin önceki sorunuzun cevabından geri kalmış olurum; ama yine de ispatı için özet olarak birkaç örnek vermeye çalışacağım.

Allah-u Teâla’yı Görmek Hususunda Ehl-i Sünnet’ten Hadisler

Eğer siz hulul, ittihat, cismaniyet ve Allah’ı görme hakkındaki insanı küfre düşüren hadisleri mütalaa etmek isteseniz kendi muteber kitaplarınıza Sahih-i Buhari’nin birinci cildindeki “Fazl’us- Sücud”‌ babına, yine dördüncü cildin “Es- Sırat-u Min Kitab-ir Rikak”‌ babına ve Sahih-i Müslim’in birinci cildindeki “İsbat’ur- Ru’yet’il Muminin Rabbehum fi’l Ahireti”‌ babına ve imam Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inin ikinci cildine bakacak olursanız iyice anlamış olursunuz. Örnek olarak o bablardan sadece iki hadisi huzurunuza arz edeyim:

Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor: “Cehennemin ateşi gürülder ve şiddetli bir şekilde galeyana gelir. Allah-u Teâla ayağını onun içersine koyduğunda artık sakin olup; Yeter, yeter, bana kafidir, bana kafidir der.”‌

Yine Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor:

Bir grup halk Resul-u Ekrem’e (s.a.a); “Acaba kıyamet günü Rabbimizi görebilecek miyiz?”‌ dediklerinde şöyle buyurdu: “Evet göreceğiz. Acaba öğle vakti gökte bulut olmadığında güneşi görmede bir zarar size dokunuyor mu?”‌

Halk: “Hayır dokunmuyor”‌ dediler.

Yine şöyle buyurdu: “Acaba gökte bulut olmadığı gecede dolun ayı görmede size bir zarar dokunuyor mu?”‌

Halk: “Ya Resulellah, hayır dokunmuyor”‌ dediler.

Yine buyurdular ki: “O ikisini görmekle size zarar dokunmadığı gibi kıyamet günü Allah’ı görmede de size bir zarar dokunmayacaktır. Kıyamet günü bir müezzin şöyle nida edecektir: Her ümmet taptığına tabi olsun. Bu anda Allah’tan başkasına tapan herkes ateşe dökülecektir. Sadece Allah’a tapanlar baki olacaklar. Bu esnada alemlerin Rabbi halkın onu göreceği bir şekilde gelip ben sizin Rabbinizim diyecektir. Halk (onu görünce) biz senden Allah’a sığınıyoruz, Allah’a ortak koşmayız diyeceklerdir. Bunun üzerine şöyle buyuracaktır: ‘Acaba sizinle Allah arasında, onunla Allah’ı tanıyacak bir nişane var mıdır?’ Halk; ‘Evet vardır’ diyecekler. Derken Allah ayağını (onlara göstermek için) açacaktır. Daha sonra halk başlarını yukarı kaldırıp Rablerini, ilk gördükleri şekilde göreceklerdir. Sonra; “Ben sizin Rabbinizim”‌ diyecektir; halk da; ‘Evet, sen bizim Rabbimizsin’ diyeceklerdir.”‌

Allah aşkına insafla söyleyin bakalım, Allah-u Teâla’nın mücessem olup bir cisim şeklinde kendisini insanlara göstermesi veya ayağını açıp onlara nişan vermesi küfür getirici sözler değil midir? Sözümüzün ispatına en büyük delil şudur ki, Müslim Allah-u Teâla’nın görünmesinin ispatı hususunda özel bir bab açmıştır ve Ebu Hureyre Zeyd bin Eslem ve Suveyd bin Said ve diğerlerinden saçma ve uydurma hadisler nakl etmiştir. Sizin büyük alimleriniz örneğin: Zehebi “Mizan’ul- İ’tidal”‌ kitabında ve Süyuti “el- Lali’l- Masnuet-i fi Ahadis’il- Mevduati”‌ kitabında ve Sibt bin Cevzi “el-Mevduat”‌ta onların uydurma olduğunu açık delillerle beyan etmişlerdir. Bu sözlerin batıllığına dair, hadis ve rivayetlerin yanı sıra, Kur’ân-ı Kerim’in birçok apaçık ayetleridir. Kur’ân’ın şu ayeti açıkça Allah Teala’nın görülmesini nefyetmektedir:

“Gözler O’nu (Allah’ı) idrak edemez ( göremez); O, bütün gözleri idrak eder (görür) O, latif ve haberdar olandır.”‌[2]

Yine Kur’ân-ı Kerim, Hz. Musa ve Beniisrail kıssasında Hz. Musa’nın Beniisrail'in baskısı karşısında münacat makamında şöyle arz ettiğini naklediyor:

“Rabbim kendini bana göster; seni göreyim (Allah Teala cevabında) beni asla göremezsin.”‌ [3]

Seyyid Abdulhay: (Ehl-i Sünnet’in cemaat imamı) Mevlamız Ali’den (kerremelleh vechehu); “Görmediğim Rabbe ibadet etmem”‌ diye bir hadis nakl olunmamış mıdır? O halde Ali’nin (a.s) böyle bir sözünden Hak Teala’nın görülmesinin mümkün olduğu anlaşılıyor.

Allah Teala’nın Görülmeyeceğine Dair Delil ve Hadisler

Davetçi: Alicenap hadisin sadece bir cümlesine işaret ettiniz. Beylerin müsaadesiyle hadisin hepsini okuyacağım, o zaman kendi cevabınızı almış olacaksınız. Bu hadisi sikat’ul İslam şeyh Muhammed bin Yakub-i Kuleyni “Usul-u Kafi”‌nin “Tevhid Kitabı”‌ babında ve şeyh Saduk Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa bin Babeveyh-i Kummi, “Tevhid”‌ kitabının “Allah’ı Görme Akidesinin İptali”‌ babında İmam Cafer Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Yahudi bir alim Emir’ul- Muminin Hz. Ali’nin yanına gelerek; “Ey Emir’ul- Mümin! Allah’a ibadet ettiğinde O’nu görüyor musun?”‌ dedi. Hz. Ali (a.s): “Görmediğim Rabbe itaat etmem”‌ buyurdular.

Nasıl görüyorsun? dediğinde de şöyle buyurdular:

“Gözler O’nu göremez, fakat kalpler iman nuruyla onu görmekteler.”‌

Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın bu cevabından anlaşılıyor ki, Allah’ı cismi olan bu maddi gözle görmek mümkün değildir; ancak kalp gözüyle onu görmek mümkündür. Bu mana “Len teranî”‌ kelimesinden anlaşılıyor. Zira biliyorsunuz ki, “Len”‌ edatı nefy-i ebed için kullanılıyor ve şu ayet de; “Gözler onu göremez”‌ önceki ayeti tekit etmektedir. Yani dünya ve ahirette kesinlikle Allah-u Teâla hiçbir şekilde görülmeyecektir.

Akli ve nakli deliller bu mezkur manayı ortaya çıkarmaktır. Şia’nın büyük alim, muhakkik ve müfessirlerinden başka sizin Kadı Beyzavi ve Carullah Zemahşeri gibi büyük alimleriniz kendi tefsirlerinde Allah-u Teâla'nın görülmesini muhal-i akli (aklen imkansız) olarak vurgulamışlardır. Kim Allah-u Teâla'nın ister bu dünyada olsun ister ahirette görülmesine inanırsa, Allah-u Teâla'yı kendi muhatı kılmış ve Allah’ın zatı için cismaniyeti kabul etmiştir. Çünkü maddi cisim olmazsa, maddi gözle onu görmek mümkün olmaz. Böyle bir inanç kesinlikle küfürdür. Nitekim bizim ve sizin büyük alimlerimiz bunu kendi tefsir ve ilmi kitaplarında zikr etmişlerdir. Bu bahis söz konusu olmadığından dolayı, onlardan bazı cümleleri min bab-i şahit (örnek olması için) arz ettik.

Sizin güvenilir kitaplarınızda kaydedilmiş olan saçma-sapan ve hurafi sözlere gelince, misal olarak iki hadisin özetini muhterem beylerin, Şia kitaplarındaki açıklaması ve tevili mümkün olan bazı haber-i vahidleri eleştirmeleri için nakl ediyoruz.

Siz Sihah-i Sitte’yi, özellikle Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’i vahy olan bir kitap gibi tasavvur ediyorsunuz. Siz beylerden ricam, taassuptan uzak olup biraz insaf gözüyle, bu kadar guluv (ifrat) yapmamanız için bu hadislere bakmanızdır.

Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’deki Hurafelere Bir Bakış

Buhari Sahihinin “Gusl”‌ kitabının “Men İğtesele Uryanen”‌ babında ve Müslim kendi Sahihinin ikinci cüz’ünde “Fezail-u Musa”‌ babında ve İmam Ahmed bin Hanbel Müsned’inin ikinci cüz’ünde ve sizin diğer alimleriniz Ebu Hureyre’den şöyle naklediyorlar:

“Beniisrail arasında şöyle bir adet vardı, herkes hep birlikte avret mahallini kapatmaksızın suya girip kendilerini yıkıyorlardı ve aynı zamanda birbirlerinin avrat yerlerine de bakıyorlardı. Böyle bir davranış onların arasında ayıp sayılmıyordu. Fakat Hz. Musa, kimse onun avrat yerini görmemesi için tek başına suya dalıyordu.

Beniisrail Hz. Musa’nın bu tavrına karşı şöyle diyorlardı: Hz. Musa’nın tek başına yıkanması ve bizden uzaklaşmasının sebebi bedeninde bir noksanlık ve fıtık olduğundan dolayıdır. İşte bundan dolayı bizim onu görmemizi istemiyor.

Bir gün Hz. Musa yıkanmak için bir suyun kenarına gitti, elbiselerini çıkarıp bir taşın üzerine bıraktı ve suya daldı. Taş Hz. Musa’nın elbisesiyle birlikte firar etti. Musa da onun peşine koyulup; “Ey taş elbisem! Ey taş elbisem!”‌ (Yani elbisemi nere götürüyorsun?) diyordu. Nihayet Beniisrail Hz. Musa’nın avrat yerine baktılar! Allah’a andolsun Musa’nın bir noksanlığı yoktur (yani fıtık değildir) dediler.

Bu esnada taş yerinde durdu; Hz. Musa elbiselerini aldı. Daha sonra Hz. Musa taşı dövmeye başladı, öyle ki taş altı veya yedi defa inledi.”‌

Allah aşkına insafla söyleyin, böyle bir amel siz beylerden birisi için vuku bulsaydı, çıplak olarak halkın içerisine, -avrat yerinizi görmeleri için- elbisenizin peşice gitmeniz ne kadar da kötü olurdu! (Faraza böyle bir olay olsa da insan bir köşeye saklanıp elbiselerinin getirilmesini halktan ister ve çıplak olarak halkın içerisine gitmez.)

Acaba insanın aklı böyle bir amelin, Kelimullah olan Hz. Musa gibi bir şahsiyetten vuku bulmasını kabul eder mi? Acaba taşın hareket edip Hz. Musa’nın elbisesini götürmesine insan inanabilir mi?

Seyyid Abdulhay: Acaba taşın hareket etmesi daha büyük mü, yoksa asanın ejderha olup hareket etmesi ve Allah Teala’nın haber verdiği dokuz tane mucize mi?

Davetçi: Şöyle meşhur bir söz vardır, diyorlar ki: “Duayı iyi öğrenmişsiniz, fakat duanın deliğini yitirmişsiniz.”‌ Aziz beyler bizler peygamberlerin mucizesini inkar etmiyoruz; aksine Kur’ân-ı Kerim’in hükmüyle o mucizelere iman ediyoruz.

Fakat şunu tasdik edin ki mucizeler tehaddi ( meydan okuma) makamında düşmanın batıl olduğunu ispatlamak ve hakkı ortaya çıkarmak için yapılmıştır. Acaba böyle bir amelde peygamberin halkın içerisinde rezil olmasından başka ne gibi bir tehaddi ve hakkın ortaya çıkması vardır?

Seyyid Abdulhay: Hz. Musa’nın noksanlıktan beri olması ve halkın onun fıtık olmadığını bilmelerinden daha büyük hak hangisidir?

Davetçi: Faraza ki, Hz. Musa fıtık idi. Bunun peygamberlik makamına ne gibi bir zararı vardı. Peygamberler için noksanlık sayılan zati noksanlıklardır. Örneğin: Körlük, sağırlık, altı parmak olmak, felç olmak, kötürüm olmak vs. gibi. Ama bazı hastalıklardan dolayı cismi noksanlıklar peygamberlik makamına hiçbir zarar vermez. Örneğin: Hz. Yakub ve Hz. Şuâyb peygamberlerin çok ağlama eserinde kör olmaları gibi; veya Eyyub peygamberin bedenin yara olması gibi; veyahut Peygamber-i Ekrem’in Uhud savaşında başı ve dişinin kırılması gibi.

Fıtık da cismani hastalıklardan olup insan için vuku bulan şeylerden biridir. Bunun ne kadar bir önemi vardı ki Allah Teala mucize göstermekle onu tebree etmek istesin ve böylece Beniisrail Allah’ın peygamberinin avrat mahallini görsün ve O Hazretin saygınlığı ve şahsiyeti halkın arasında zedelensin.

Acaba halk sonradan; “Hz. Musa çıplak olarak halkın içerisine gitti ve öfkeli olduğundan dolayı taşa o kadar vurdu ki, taş altı veya yedi defa inledi”‌ diye deyip gülmeyecekler miydi? Hayret! Allah’ın peygamberleri taşın hissiz olduğunu bilmiyor muydu da onu dövmeye kalkıştı?! Bu saçma sözlerden Allah’a sığınıyoruz.


[2] - En’am/103.

[3] - Ar’af/143.

PEŞAVER GECELERİ: Zeydiyye,Kiysaniyye,Kaddahiyye ve Gulat fırkalarının inançları

PEŞAVER GECELERİ: Muhammed Ehl-i Beyt’ine Salat Etme Hususunda Yapılan Tenkit ve Onun Yanıtı

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)