• Nombre de visites :
  • 1431
  • 13/9/2008
  • Date :

Hakk’ın Pak Dini

allah

    Mukaddes İslâm dininin diğer din ve ekollerle bütün hususlarda çok derin ve temelli farklılıkları vardır.

   Peygamber’in Ehl-i Beyti’nin ve Resul-i Ekrem’in hak üzere olan vasilerinin tefsir ettiği ve masum imamların beyan ettiği İslâm olan Şia, tevhid, kıyamet, melekler, nübüvvet, imamet, Kur’ân, fert, aile, toplum, maddi ve manevi işler, ahlâki ve pratik konular, kadın, erkek, evlat, iş ve kazanç, terbiye, siyaset, hükümet ve benzeri birçok konularda diğer ekollerden, kültürlerden ve mevcut dinlerden çok büyük farklılıklar içindedir.

   İslâm’ın bu açıdan söylediği her şey hakikat, ölçü, zahir ve batın dünyasında gerçek örnekleriyle uyumludur. Özetle; Hakk’ın ilminde ve varlık âleminin bağrında yer alan gerçeklerle uyum içindedir.

İslâm dininde hakikat müfessirlerinin beyanı, onların ilâhi görüş ve temiz bilgisinin ürünüdür. Kur’ân-ı Kerim"in ayetlerinin derinliklerinden algıladıkları verilerdir.

   Kur’ân-ı Kerim"de bu dinin konulara girişi ve Kur’ân-ı Kerim"in başlangıcı Hakk’ın mukaddes vücudunun rububiyet, rahimiyet ve rahmaniyet sıfatıyladır. Bu gerçeklerin hakikatlerinin başlangıcı, İslâm Peygamberi’nin melekuti ve ilâhi kalbinden başlamış, devamı ise Ali b. Ebi Talib’ten On ikinci İmam’a kadar bütün masum imamların beyanlarıyla sürdürülmüştür.

    Rahman, Hz. Hakk’a özgü isimlerdendir ve Allah’tan başkası hakkında kullanılmamaktadır. Ama Rahim Hak’tan gayrisi hakkında da kullanılan bir sıfattır.

   Her iki sıfatın da kökü rahmettir. Hakk’ın mübarek vücuduna oranla tercümesi de bağışlayan ve esirgeyen Allah demektir.

    Kur’ân ayetlerini izah edenlerden bir grup şöyle demişlerdir. Rahman, Hakk’ın iyi ve kötü bütün kullarına oranla sergilediği genel rahmetine işarettir. Rahim ise salih ve itaatkâr kullara özgü olan Hakk’ın özel rahmetine işarettir.

    Rahmaniyet sıfatının zuhuru dünyada rahimiyet sıfatının tecellisi ise ahirettedir. Ama bizzat Kur’ân-ı Kerim"de bu farklılık hakkında bir bilgi mevcut değildir. Kuran-ı Kerim’de şöyle yer almıştır: “Benim rahmetim her şeyi kapsamıştır.”[1]

    Bu sıfatın varlıkların yaratılışındaki tecellisi, onların rızıkları ve olaylardan kurtuluşları dikkate değerdir.

   Bu iki sıfatın yardımıyla Allah’ın dergâhından yardım dilemek, irfan-i bir halete, özel bir ruhiye ye ve özgün bir sevince sebep olmaktadır. Bunun tepkisi de Hak Teâlâ"nın kula inayet ve teveccühüdür.

   İslâmi eserlerde de yer aldığı üzere Hz. Hak şöyle buyurmuştur: “Kulum beni rahmaniyet ve rahimiyet sıfatıyla çağırdığı zaman, onun isteklerine icap et etmemekten hayâ ederim.”

   İnsanların yaratılışı ve rızıklandırılışı rahmaniyetin bir tecellisidir; hidayet ve başarıları ise rahimiyetin bir ürünüdür.   

Allah-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de kendisini başka bir şekilde de rahmetle övmüştür: Hayr"ur-Rahimin, Erham’er-Rahimin ve Zü"r-Rahmet. [2]

    Bu hakikatin zihne yakınlaştırılması için Allah Resulü bu gerçekleri işte bu şekilde insanların anlayabileceği bir ifadeyle beyan etmiştir; yoksa o âlemde zaten sayı ve derecenin bir anlamı yoktur.

    Allah’ın yüz rahmeti vardır; onlardan birini yedi gök ve yere yaymıştır. O bir derece ile kendilerine uygun bir şekilde bütün yaratıklara merhamet bağışlamaktadır. Yaratıklar da o rahmetin yardımıyla birbirlerine sevgi göstermekte ve acımaktadırlar. Diğer doksan dokuz derecesi ise Allah’ın nezdinde saklı tutulmuştur. Böylece kıyamet koptuğunda, dünyada dağıtılan bu bir derece rahmet de doksan dokuz dereceye katılacak ve müminlere ve itaat edenlere dağıtılacaktır.

    Rab ise, malikiyeti evrendeki bütün varlıkları ve bütün gerçek âlemleri kapsayan malik anlamındadır ve bu malikiyet ortadan kaldırılamayan malikiyettir. Varlıkların tedbiri, gelişimi ve yetişmesi bu gerçek malikin kudret eli ile gerçekleşmektedir.

    Hak Teâlâ’nın varlık âlemindeki bütün zerrelerle malikiyet ve tedbir bağlantısı, hakiki, ebedi, daimi ve zati bir bağlantı olduğu için insanın, Allah’ın rububiyeti karşısında başka bir rab edinmesinin, başka bir malik, tedbir, müdebbir ve O’nun kanununun dışında bir kanun kabul etmesinin bir anlamı yoktur.

   Hayatın bütün boyutlarında gerçek tevhidin tecellisi ise insanın bütün vücuduyla Allah’ın malikiyet ve tedbirinin gölgesinde baki kalmasıdır. Her kültür ve ekolde Hakk’ın zıddına zorla insanın hayatını idare etmek isteyen her türlü malik ve malikiyet iddiasında bulunan kimseleri nefyetmesidir. Temiz “La ilâhe illallah” kelimesinin, hayatın bütün boyutlarında bunun dışında bir anlamı yoktur. Evet, insanın bütün zahiri ve batıni ihtiyaçlarını, Hakk’ın rahmeti ve rububiyet nuru gidermektedir. İnsanın dünya ve ahiret saadetini Allah’ın lütuf, inayet, rahmet, merhamet ve tedbiri garanti etmektedir.


[1]- A’râf, 156

[2]- (Merhamet edenlerin en hayırlısı, merhamet edenlerin en merhametlisi ve rahmet sahibi)

İslam Hürriyet Dinidir

İslâm ve Fikir Özgürlüğü

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)