• Nombre de visites :
  • 1767
  • 23/7/2008
  • Date :

ZORBA FİRAVUN 

firavun

    "O kin güden (Fir’avn) yüzbinlerce çocuk öldürttü, aradığıysa evinin içindeydi."

    Yeryüzü, İslam-küfür mücadelesinin yapıldığı alanın adıdır. Şahıslar, zeminler değişse bile olayın mahiyeti aynıdır. Müminler, istikbarın köleci, aşağılayıcı tavrına karşı, zihinleri ve bedenleri tutsak alınmış mustazafları "la ilahe illallah" şiarı ile başkaldırıya teşvik eder. Çünkü, Allah’ın ümitsizliğe kapılmadan savaşımını sürdüren devrimci mustazaf kitlelere iktidar ve huzur vaadi varken(53/4-5) ezilmeye razı olan mustazaflara ise vaidi (azap sözü) mevzu bahistir (4/97).

    Rabbimiz bize kitabında değişik kıssalar sunmaktadır ki onları okuyalım(22/46) üzerinde düşünelim (15/75) ve onlardan faydalanarak günümüze ışık tutalım (12/111) . Bu bağlamda bize örnek olabilecek kıssalardan birisi de Hz. Musa-Fir’avn kıssasıdır.

Musa(a), azdıkça azan Fir’avn’ın zulmüne son vermek için gelmiştir. Fir’avn kendisinde ilahlık özelliği bulunduğunu düşünerek, mutlak egemenlik hakkını kendisinde görür. Musa (a)’in mücadelesinin ilk merhalesinde sorun olan kendi kavminden ziyade Fir’avn ve diğer ileri gelenlerdir. Musa, Fir’avn’dan toplum üzerinde kurduğu baskıyı kaldırıp adaletle hükmetmesini istemektedir, Fir’avn’dan kavmine insani haklarını vermesini talep etmektedir.

  Fir’avn’lık tarih boyunca insanın kardeşi olan insanla olan ilişkilerini zulüm ve sömürü esası üzerinde kuran bir yapıdır. Ancak bir yerde zulüm devam ettiği sürece adaleti ayakta tutmak isteyen müslümanlar da var güçleriyle mücadelelerini sürdürecek ve Rabbimizin yardımıyla hak, batıl karşısında galip gelecektir. Nitekim halkına karşı Rablik iddiasında bulunan Fir’avn’ın akıbeti yenilgilerin en şiddetlisi olmamış mıdır?

Fir’avn’ın hakim olduğu düzenin temel unsurlarını şöyle sıralayabiliriz;

Zorba bir yönetici:

FİR’AVN

Tekeller, tröstler, uşak yönetim kadroları:

MELE, MÜTREF

Değişik sebeplerle ezilen kesim:

MUSTAZAFLAR

a- Fir’avn

    O, kendi gücüne kimsenin erişemeyeceğine inanan (10/83) , servetine şükredeceğine nankörlük eden (10/88) , yaptığı iyilikleri başa kakan (26/18) azgın bir kimsedir (20/24) . Alaycı ve küçümseyicidir (26/25-26 ve 43/52) . Sözünde durmayan, sağlam bir karaktere sahip olmaktan uzak bir şahsiyettir(7/134) . Nefsini ilah edinmiştir ve onun yolunda her şeyi kurban etmeye hazırdır. Zorbadır, İsrailoğullarını büyük zulümlere maruz bırakır, eziyetler birbirini izler (2/45) . Diktatördür, kendisini Rab olarak görüp ilahlık iddiasına karşı çıkan her akıl sahibini yok etmeye çalışmaktadır(7/123-124) . Otoritesini sarsacak en ufak harekete bile tahammülü yoktur (26/29) . Halkı ardından sürükleyebilmek için ilericiliğine dair söylevler verir (45/29) .

    Musa (a)’ı yalanlamaya bir kılıf uydurmak için "Allah Yusuf peygamberden sonra elçi yollamaz" teranesiyle sapkınlığını gösterir(40/35) . Çünkü artık elinde Yusuf (a)’in hakkında yalan yanlış söylentilerin dışında bir şey mevcut değildir. Politikası uğruna Yusuf peygamberin halkında uyandırdığı olumlu imajı Musa (a)’ya karşı kullanmanın yollarını aramaktadır. Benzer bir durum Hristiyanlar için de söz konusudur. Döneminde kendisine karşı çıkılan İsa (a)’nın ölümünün ardından -İsa (a)’nın getirdiği vahye muhalif olarak- ilahlaştırılarak Hz, Muhammed’e karşı çıkılması şeklinde tezahür etmiştir. Halbuki İsa (a) Allah hakkında böylesine büyük bir yalan uydurmaktan beridir (5/116-117) ve ellerindeki kitabı terk edenlerin (25/30) sonu hüsrandır.

Fir’avn iktidarının yükü mazlumların sırtındadır (44/31) . Allah’ın varlığına inanmaz(40/27) . Büyük bir topluluğa kendisini Rab olarak benimsetmesi ona güven verir. Bu topluluk, onun en önemli dayanaklarından birisidir (26/56). Halbuki Allah nice büyük, güçlü ve zengin toplulukları yok etmiştir (28/78) ve Allah, halkı ıslahatçı olduğu halde bir memleketi helak etmez(11/116-117)

b- Mele, Mutref

    Mele, bir görüş üzerinde birleşmiş olan topluluk demektir. Toplum içinde göz dolduran, büyük görülen kişiler vardır ki, bunlar günümüzde "ileri gelenler" diye adlandırılmaktadır. Bunlar kapitalist toplumlarda sermaye sahipleri, faşist toplumlarda diktatörler ve çevreleri, askeri diktanın hakim olduğu yerlerde komutanlarıdır. İstisnalar hariç (7/75) mele, Kur’an’da müminlere işkence ve karşı koyuşta ileri giden önderler için kullanılır.

    Mutref, nimetle şımartılıp azdırılmış anlamında kullanılır. Bir toplum içinde Allah’ın nimetlerinin adilane dağıtılmaması veya gayri meşru kazançla bir kesim büyük oranda mal sahibi olurken toplumun çoğunluğunu oluşturan insanlar da yoksulluk içinde kalırlar. Aşırı ölçüde mal biriktirenler refahın verdiği gevşeklik ve ahireti unutmanın sonucu her türlü edepsizliği işlemeye başlarlar.

    Kapitalist-müstekbir kesim hilekardır fakat kendi kuyularını kazdıklarından habersizdirler (6/112-113) . Allah’ın verdiği nimetlere, arta kalanı Allah yolunda harcayarak, şükredecekleri yerde uğrayacakları azabı gözardı ederler (34/31-35). Ömürlerinin sonuna kadar nankörlüklerini sürdürürler(102/1-2) . Sürekli şirk dinin propagandasını yaparlar (38/62-63). Allah’ın rahmetini taksim etmeye kalkarlar (43/30-32). Büyük günah işlemekten çekinmezler (56/45-46). Sanki malları onları ebedi yaşatacaktır(104/1-3) .

    Mele ve mutrefi gözümüzde somutlaştıran iki örnek şahıs Karun ve Haman’dır. Karun, Fir’avn’ın ileri gelen dostlarındandır. Musa’nın kavminden olması İsrailoğullarını koruması için yeterli bir sebep değildir. Onu ilgilendiren kazanmak, daha çok kazanmaktır. Görevi iktisadi olarak insanları bağımlı kılmak, piyasayı yönlendirmek, anahtarlarını güçlü bir topluluğun taşımakta güçlük çektiği servetini (28/76) Fir’avn ve ona bu imkanları sağlayan düzeni ayakta tutmak için kullanmak ve Allah’ın arzında bozgunculuk yapmaktır (28/77) . Allah’a verdiği nimetler için şükretmez, ona göre nimetler kendisine verilen iktisat, iş idaresi ve spekülasyon bilgisinden kaynaklanmaktadır (28/78) . Bu yüzden insanların yaptığı ikazlara kulak vermez. Çünkü o işinin erbabıdır. Öbürleri işi iyi bilmediklerinden zengin olamamaktadırlar.

firavun

    Vezir olan Haman ise Fir’avn’ın akıl hocasıdır. Büyük şeytanın yanında itibarlıdır. Savaşı, siyaseti ve toplumu yönlendirmeyi iyi bilir. Konusunda uzmandır. Fir’avn’nın zulmünde en büyük işbirlikçilerden birisidir. Fir’avn’ın toplumu ifsad edip tuğyanda bulunmasında büyük payı vardır. Fir’avn’a moral verir. Zaten Fir’avn’ın hevasını Rab edinmemiş birisi hala Fir’avn erkanında nasıl kalabilir?!

    Onlar sürekli olarak Fir’avn’ın emirlerine, isteklerine uygun hareket ederler. Fir’avn’ın makamını sağlam bir zemine oturtmak için adeta yarışırlar. Ona sözle akıl verirler(7/127) . Fir’avn’ı harekete geçirmek için onun kalbindeki en hassas noktaya iktidarı kaybetme korkusuna temas ederek onun laik bilicini canlı tutmaya çalışırlar.

c- Mustazaflar

Kur’an’da mustazaflar üç ayrı kategoride ele alınmaktadır.

1- Güçsüz mustazaflar

2- Zalim mustazaflar

3- İnkılapçı/ıslahatçı mustazaflar

    1. Güçsüz mustazaflar: İnsanlar içinde çocuklar vardır. Kadın olmaları hasebiyle kolayca zulme maruz bırakılabilecekler ve akli yetersizliği, sakatlığı yaşlılığı sebebiyle takatsiz olan erkekler de mevcuttur. Ya da akılları ve güçleri yerinde olduğu halde müstekbirlere karşı savaşacak mala, silaha sahip olamamış olabilirler (4/98-99) . Ellerinde zalimlerden kurtulabilmek için dua etmekten başka çaresi kalmamış kimseler olabilir. Bunlar zulme karşı duyarsız değildir. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı zulme karşı koyabilecek imkanlara sahip değillerdir (4/75) .

    2. Zalim mustazaflar: "Sen o zalimleri bir görsen, Rableri huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarken bir görsen mustazaf durumuna düşürülenler, müstekbirlere: "Siz olmasaydınız elbette biz inananlardan olurduk" diyorlar (34/31) . Ayette zalimlerin iki sınıf olduğu görülmektedir. Mustazaflar ve müstekbirler. Her ikisi de zalimdir çünkü zalim müstekbirler maddi yardımlarıyla Fir’avn’ı desteklemiş, zalim mustazaflar da iyiliği emr, kötülüğü nehy sorumluluğunu terketmişlerdir.

    Fir’avn’ın ordusu zalim muştazaflardan oluşmaktadır. Vatanı düşmandan(!) koruma görevini üstlenirler. Rütbelerinin yükselişi Fir’avn’a olan kulluklarıyla doğru orantılıdır. Şerefi Fir’avn’ın yanında ararlar. Diktatör birisine gönülden bağlı oldukları için dengesizdirler. Onlar sadece itaat etmek için vardır. Hükmün ilahi ölçülere uygun olup olmaması onlar için mesele değildir. Asker ocağı "peygamber ocağı"dır. Başında Fir’avn da olsa vatanı için savaşan şehid değil midir?

    Büyücüleri de zalim mustazaf sınıfına dahil edebiliriz. Büyücüler bu dönemin medyasına tekabül eder. İnsanların gözlerini boyarlar(20/66) . Halk köyü göremez ama büyücülerin gösterdiklerini köy zannederek klavuza pek kulak asmazlar. Büyücüler kitleleri enformatik (bilgilendirilmiş) cehalet içine iterler. Fakat icra ettikleri fonksiyon bir dereceye kadar başarılı olabilir (20/69) . Fir’avn’ın hizbi, Fir’avn’u terketmediği sürece daima hüsrana uğrayacak olan taraftır. Güçsüz mustazaflar için mücadele vermeleri ancak Fir’avn’ın kuklalığını terk edip üçüncü mustazaf türü olan inkılapçı/ıslahatçı mustazaflara dahil olmaları ile mümkündür. Büyücülüğü terketmeksizin felaha ermek mümkün değildir (20/70) .

    Zalim mustazaf kesim zulüm düzenine kendilerini kaptırıp giden zalim idarenin piyonlarıdır. Zulüm nedir bilmezler. Hatta zulmün varlığını bile hissetmezler. Onlar alet, makina, araç gibi insanlardır. Hareketleri mekaniktir. Onların hareketi düşünmeden izlemek ve emre itaat etmektir. Fir’avn onların düşünce kabiliyetlerini çekip almıştır. Akıllarım, anlayışlarını yitirmişlerdir. Fir’avni emirleri muhakeme ya da eleştiriye tabi tutmazlar. Hatta üzerinde düşünmeye bile yanaşmazlar. Pek tabii bu kişiler tabiatla ilişkilerinde, bu sahadaki çalışmalarında beşeri bir üstünlük sağlayacak bir buluş yapabilecek kudretlerini yitirirler. Gelişme ve ilerlemeye yönelik tüm kabiliyetlerini dumura uğratırlar. Çünkü onlar birer alete dönüşmüştür. Derler ki: "Rabbimiz yöneticilerimize ve büyüklerimize uyduk da bizi yoldan saptırdılar" (33/67) . Görüldüğü gibi sözlerinde kendilerine zulmedildiğini hissetmemiş, kuru bir itaat ile liderlerinin peşinden gitmişlerdir. Böyleleri sağlıklı bir toplum düzeninde problem olurlar. Fir’avn, toplumunda böylesi insanların sayısını artırmaya çalışır. Aslında bu tür insanlar toplumun çöküşüne ortam hazırlarlar. Toplum iç veya dış bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığında sağlıklı kararlar verip gerekli sorumlulukları yüklenmek konusunda başarısız kalırlar. Cemiyet içerisinde her söylenene kanan insanlar arttıkça toplumun inhitatı da o oranda hızlanır. Toplum tabii bir Ölüme terkedilmiş olur.

Zalim mustazaflar, müstekbirlerin istikbarına, çıkardıkları fesada rıza gösterirler. Bu yüzden onlar da "mele ve mutref" gibi azabı hakederler (34/31-33) . Yeryüzünde nasıl azap içindelerse Ahiret’te de azap içinde olacaklardır (4/97) .

    3. İnkılapçı/Islahatçı Mustazaflar: Bu kişiler vahiyden uzak bir hayat süren müstekbirlerin yönetimi altına düşerek bundan kurtuluş ve çıkış için Allah’a yalvaranlar ve bu arayışlarından dolayı müstekbirlerin zulmüne maruz kalanlardır. Vahye tabi oldukları sürece Rableri onlara vaadde bulunmakta onları yeryüzünün varisleri ve imamları yapacağı müjdesini vermektedir (28/4-5) , Rabbimizin va’di her zaman haktır (7/137) ,

Fir’avni toplumda inkılapçı/ıslahatçı mustazaflara misal olarak gösterilenler, Musa (a), Harun (a), İsrailoğullarından bir kesim ve sihri terkederek iman eden büyücülerdir.

Din adamlarının toplumdaki işlevi büyücülerinkine benzemektedir. Allah’ın ayetlerinin önüne perde çekmeğe çalışırlar. Dini kendi tekellerine alarak Fır’avnları devirecek potansiyel gücün harekete geçmesini engelleme uğraşısı içindedirler. Büyücüler gibi Fir’avnların uşaklığını yaparlar. Allah’ın onlara verdiği nimetle Allah’ın ayetlerine karşı galip gelmeye çalışırlar. Düzen taraftarıdırlar. Olanı olduğundan farklı gösterebilmek için ellerinden geleni yaparlar. Büyücüler gibi kafalarını vahy ile değil toprak ile doldururlar. İslam toplumunun başına gelen afetlerin bir sebebi de bu din adamlarıdır. Onlardan bir gurub kitapta olmayan şeyleri kitabi üslup kullanarak icadettikleri haramları, helalleri Allah’ın dinine mal ederler. Halbuki söylediklerini delillendirebilecekleri bir kaynakları yoktur (3/78). Allah’ın ayetlerini bütünlüğe aykırı şeklide yorumlayarak hevalarına uygun fetvalar verirler. Hevai arzularının peşinde koşarak nassları egemen şirk düzenine uydurabilmek için dillerini eğip bükerler. İnsanları Allah yolundan alıkoyarlar çünkü onların menfaatleri Ahiret’e kıyasla daha önemlidir. Ahiret hesabını gözardı ederler (11/9) . Dış görünüşleriyle nasslara uygun ama gerçekte hakkın diniyle çelişir fetva ve teviller ortaya koyarlar.

Bu tür insanlara örnek olarak Samiri’yi gösterebiliriz. Samiri, Allah Rasulünün adını kullanarak din adamı kisvesiyle halkı saptırır (20/85) . Dinde olmayan, peygamberin sünnetinde örneği görülmeyen bir bid’ati dinin özüymüş gibi sunar (20/88) . Müslümanlar, İslam’a açıkça cephe alanlara karşı olduğu kadar(40/35) tevhid görüntüsü altında şirk dinini yaymaya çalışan din adamlarıyla da imtihan edilebileceklerini göz ardı etmemelidirler (20/90). Samiri tipi insanlar, kendilerine ulaşan ayetleri terkedip şeytana uyarak sapıtanlara öncülük edenler sınıfına girerler. Allah dileseydi bu kimseleri yüceltirdi ancak onlar alçalmayı isterler, heva ve heveslerine uyarlar. Onların durumu kendisini uyarsan da uyarmasan da dilini çıkarıp soluyan bir köpeğin durumu gibidir. Bu insanlar ayetleri yalanlayıp kendi nefislerine zulmedenlere iyi birer örnektirler (7/173-175). Nihai hedefleri "Allah, zalim de olsa Fir’avn’ın devletine zeval vermesin" anlayışını halka benimsetmektir. 

Murat Kayacan


Firavun"un Karısı Hz. Âsiye

Tevrat"ın Öyküsü

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)