• Nombre de visites :
  • 1562
  • 24/10/2007
  • Date :

Kur"an"da Yahudileşme Serüveni ve Müslümanlar

kuran
    Bursa"da alternatif eğitim seminerleri başladı. İlk seminer konusu olan Kur"an"da Yahudileşme serüveni ve müslümanlar konusunu İlkav başkanı Mehmed Pamak tebliğ etti.

    Katılımın yoğun olduğu seminer 14 ocak Pazar günü saat 13:30"da Özgür-Der Bursa şubesi binasında yapıldı.

    Kur"an"ın, pek çok suresinde Yahudileşme sapmasına dikkat çekerek mü"minleri böyle bir akıbete sürüklenmekten korunmaya çağırdığını, ayetlerin ışığında açıklayarak konuşmasına giriş yapan Pamak, ayetlerdeki kitap ehline uymama çağrısına vurgu yaptı. Pamak: Allahın gönderdiği dininin tevhid dini olduğunu, bütün peygamberlere gönderilen mesajın da aynı olduğunu belirtti. Böyle olduğu halde, daha sonra tabiileri tarafından bu mesajların tahrif edildiğinin, farklı kalıplar ve motiflerle Allah"ın diniymiş gibi insanlığa sunulduğunun üzerinde durdu. Kısaca dinin özünden ve temel ilkelerinden soyutlanarak insanların kendi yanlarından çıkardıkları şeyleri Allahın dini gibi sunmalarının adının Yahudileşme veya Hıristiyanlaşma olarak tanımlanabileceğini dile getiren Pamak; Kur"an"da ısrarla bu süreci yaşayan Yahudilerin kıssalarından bahsedilmesinin sebebinin, Müslümanları bu tür eğilimlere karşı uyarmak olduğu konusuna dikkat çekti. Günümüz emperyalist batı devletlerinin İslamı ve Müslümanları Yahudileştirmeye, Protestanlaştırmaya, sekülerleştirmeye yönelik planlarına ve uygulamalarına da dikkati çeken Pamak; tarihsel süreç içerisinde bu tür geleneksel savrulma ve modern dönüştürme çabalarının İslam dünyası üzerindeki etkisini, yansımalarını ve günümüz Müslümanlarının durumunu değerlendirdi.

    Konferansta ayrıca, ahlakın bozulup dinin törenselleşmesi ve dünyevileşmesine bir tepki olarak çıkan akımın İsrail oğulları"nın Yahudileşme serüvenindeki temsilcisinin Esseniler olduğu ve bunların kalbi kirlilikten arınmak için gündelik hayattan uzaklaşan bir ruhban sınıfını oluşturdukları ve diğer özellikleri üzerinde duruldu. Esseniler, İslam toplumlarındaki sufi tarikatlara tekabül etmektedir. denilerek İslam toplumundaki bu süreç şu şekilde ele alındı: Emevi ve Abbasi saltanatlarının saray çevresinde oluşturduğu kokuşmuşluk, ahlaksızlık ve dünyevileşmeye, bir de yanlış fetih anlayışıyla ele geçirilen toprakların cahil ve eğitimsiz halklarının İslam toplumunda meydana getirdiği ahlaki sorunlar da eklenince, ahlaki çöküş had safhaya vardı. Toplumun ahlaki kokuşmuşluğundan kendini korumak maksadıyla önceleri bireysel olarak başlayan uzlet ve halvet eğilimi, giderek daha fazla yaygınlaşıp kurumsallaştı. Bu tür eğilimdeki insanlar dinin ahlaki düsturlarını bayraklaştırıp, nefis tezkiyesi ve terbiyesi iddiasını en büyük hedef haline getirdiler. Nefisle mücadeleyi en büyük cihat ilan ettiler. Kendilerine özgü kavramlar, ıstılahlar ve terbiye yöntemleri geliştirdiler. Pek çok bid"at ve hurafeyi de dinin içine kattılar.

    Öze, izzet ve şerefe dönüş, ancak tüm taklitleri terk ederek, dalaletten hidayete, batıldan hakka, yanlış bilgiden sahih bilgi olan vahye, şirkten tevhide hicret etmekle mümkündür. diyen Mehmet Pamak, Dinin siyasileşmesine ve egemen güçlerin yandaşı din adamlarının

    Devlet âlimi prototipi bel"am ların Allah"la aldatması konusuna değindi.

Tahrifin, İslam ümmetinin Yahudileşme noktasında en fazla takip ettiği alan olduğu vurgulanarak şöyle denildi:

    İsrailoğulları dinlerini tahrif edince, ahlaki, sosyal ve siyasal yapıları da tahrip olmuştur. İslam ümmeti de dinlerini tahrif edip kaynaktan kopunca aynı akıbete uğrayarak ahlaki, sosyal ve siyasal bir çöküş sürecine girmiştir.

    İsrailoğulları"nın Tevrat"a sarılarak öze dönmesi artık mümkün değildir. Çünkü Tevrat"ın muhafazası Benî İsrail alimlerine bırakıldığı için aslı kaybolacak biçimde tahrif edilmiştir. Ancak Ümmet-i Muhammed"in, Allah"ın koruması altında aslı tahrif edilemeden duran Kur"an"a sarılarak dinini tecdit etmesi mümkündür.

    İsrailoğulları"nı tahrife yönelten sebeplerin başında gelen iki şey: kör taassup ve dünyevileşmedir. İslam ümmeti için de aynı şeyler geçerli olmuştur. Bunlar, siyaset, mezheb, meşrep, soy, ırk, ulus asabiyeti ve makam-mevki, mal-mülk, servet-şöhret ihtirasıdır.

İslam ümmetinin tahrifçileri, Kur"an"ın metninde tahrifat yapamasalar da, onun manasında te"vil, tefsir, nesh, tahsis adı altında bir çok tahrifat yapmışlar, üstelik bunu müteşabih ayetler sınırında da tutmayıp muhkem ayetleri dahi mezhep, meşrep ve politik kavgalarında silahların ucuna takmaktan çekinmemişlerdir.

    İsrailoğulları"nın en önemli tahrif biçimi olan uydurmacılığı Kur"an"da gerçekleştiremeyenler, sünnetin büyük bir bölümünü oluşturan hadis alanında ve tefsirlerde bunu gerçekleştirmişlerdir.

    Müslüman İsrailoğulları"nın Yahudileşmesinde nasıl eski Mısır, Yunan ve Filistin putperest kültürlerinin de etkisi olmuşsa, İslam ümmetinin Yahudileşme yoluna sapmasında da başta İsrailiyat olmak üzere Yunan, Roma, Bizans, Hint, eski Türk ve modern Batı kültürlerinin tahrip edici etkileri olmuştur.

    İsrailoğulları Yahudileşirken nasıl Allah"ın tevhid dinini ulusal din haline dönüştürmüşlerse, İslam ümmetinin çeşitli kavimlerden oluşan parçaları da, bir yandan İslamı ulusal din haline dönüştürmeye, diğer yandan da ulusal olanı İslami göstermeye çalışmışlardır. Böylece bir çok ulusal değer ve motifler kutsallaştırılarak, İslam içine hurafe olarak dahil edilmişlerdir. Bu bağlamda, Türk kavminin pek çok değeri, devlet ve bayrak başta olmak üzere kutsallaştırılarak İslam"ın kutsalı gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, İzzetin, şerefin tamamının Allah"ın yanında olduğu unutularak Türk kavminin İslam"a izzet kazandırdığı bile iddia edilebilmiştir. Kimi ulusalcılarca, Müslüman oldukları için, adeta Allah minnet altında bırakılmak istenmiştir.

    Konferansın son bölümünde emr-i bil ma"ruf sorumluluğuna değinildi ve Bizler mü"min olmamızın temel gereği olarak dinimizin sabitelerinin varlığına ve değişmezliğine inanıyoruz. Tevhid inancımız gereği hayatın hiçbir alanının Allah"tan ve Allah"ın dininden soyutlanamayacağına inanıyoruz. Dinin sabitelerini teşkil eden bu muhkem hükümler dışındaki yoruma açık alandaki farklılıkların ise hep hoş görülmesi gerektiğini yazdık, söyledik. Yorum alanında, hiçbir düşünceyi hiç kimseye dayatmadık, böyle bir tutumu da hiçbir zaman onaylamadık. Dinimizin temel ilke, değer ve ölçülerine aykırılık yapanlara, üstelik bu yaptıklarının İslam"a da uygun olduğunu iddia ederek en büyük iftiraları Allah"ın dinine yapmaktan çekinmeyenlere, emri bil maruf görevimiz gereği eleştiriler yapmanın önemli bir sorumluluk olduğunu kabul etmek ve gereğini de yerine getirmek zorundayız. denildi .

    Kur"an nesli olmanın gerektirdiği mücadelenin boyutlarlına değinildi ve şöyle denildi:

    Bu nesil, öncelikle iç dünyasını Kur"an"la teçhiz etmek, Muhammedü"l emin kimliğini çağımıza taşıyan adil, güvenilir bir şahsiyeti oluşturmak ve iman-amel bütünlüğü içinde inandığı değerleri yaşamak suretiyle, vahyin şahidliğini kuşanmalıdır. Her türlü kirlilikten arınarak, öncelikle zihni, düşünsel planda tevhidi bir değişimi, hicreti gerçekleştirerek, özünde bir inkılap yaşamalıdır. İlk mücadelesi bireysel muvahhid kimliğini oluşturmak amacıyla nefsi planda gerçekleşmelidir. Öncelikle kendisini, iman, akıl, şahsiyet ve hayatını vahiyle inşa etmemiş olanların Kur"an neslini oluşturmaları mümkün olmadığı gibi, içinde yaşadıkları topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri ve örneklik oluşturmaları da mümkün olmayacaktır. Bu sebeple içe dönük mücadele, iç dünyanın tezyini ve düzenlenmesi, şirkten, münkerden arınma, vahiyle teçhiz olma, derinlik kazanma ve tekâmül öncelikli, ancak sürekliliği olan bir mücadeledir.

    Dışa dönük mücadelenin birincisini, egemen şirk ve ifsadı, izale ve ıslah etmeye yönelik mücadele oluşturmaktadır. Zorba, dayatmacı, despot yönetim ve sisteme karşı tevhidi ve adaleti ikame etme mücadelesi İslami kimliğin kaçınılmaz bir gereğidir. Vahyin şahidliğini ve sorumluluklarını kuşanmış müminler, ürettikleri bu kolektif irade ile zalimlere karşı mazlumlardan yana ve toplumun sorunlarıyla ilgilenen bir pratikle Kur"ani birikimlerini sosyalleştirmenin mücadelesini de vermelidirler. Zorbalarca gasp edilmiş hak ve özgürlüklerimizi geri alma mücadelesi de tevhidi mücadelenin önemli bir boyutunu teşkil eder. Halkın itiraz, sorgulama ve muhalefet bilincini yükseltmeye ve bu anlamdaki yeteneklerini geliştirmeye yönelik eğitici, yüreklendirici çabalar da bu mücadelenin içinde sayılmalıdır.

    Cahili toplumun tevhidi dönüşümüne vesile olacak eğitim, tebliğ, davet, emr-i bi"l maruf nehy-i ani"l münker mücadelesi de dışa dönük ve süreklilik arz etmesi gereken bir mücadeleyi teşkil etmektedir. Kur"an"ı önce kendisine okuyup, onunla teçhiz olduktan ve onu yaşayarak ahlak haline dönüştürdükten sonra, mümin şahsiyetin artık merhamet ve adaletle hal ve kal ile bu mesajı hikmetli bir biçimde diğer insanlara da taşımak sorumluluğu vardır. Böylece insanlar için şahid kılınmış olmanın gereği yerine getirilmiş olacaktır.

    Dışa dönük mücadelenin üçüncüsü ise, cahili toplumda var olan modern ve geleneksel yanlış din anlayışlarını, bid"at ve hurafeleri ayıklamaya, dini arındırmaya ve din anlayışını ıslaha yönelik mücadeledir. Bu mücadeleyle din anlayışı yeniden vahyi temeller üzerine oturtulmaya çalışılır. Toplumun büyük çoğunluğunu teşkil eden mustaz"af kitlelerin uğradığı zulme karşı çıkarak, zalime karşı bu mazlum kesimlerin yanında yer almaya dönük mücadeleyle, kendini İslam"a nisbet eden bu kesimlerin yanlış din anlayışlarındaki bid"at ve hurafelerine karşı ıslah edici çaba göstermek birbirinden ayırt edilebilmelidir. Hem din anlayışlarındaki sapmalara meşruiyet kazandırmadan, onların mazlumiyetine ve dertlerine sahip çıkılabilmeli, hem de emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker, tebliğ ve ıslah çerçevesinde dini bulandıran cahili, muharref değerlerine de karşı çıkılabilmelidir.

Kaynak:haksoz.net


İslam, Güzellik ve Kolaylıktır

İslam Hürriyet Dinidir

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)