• Nombre de visites :
  • 2308
  • 24/12/2007
  • Date :

İMAMIN MANEVİ VE BATINİ ÖNDERLİĞİ

?mamin manev? ve batin? ?nderl??

 

   Peygamberin hayatı, tutum ve davranışları, gerçek anlamda İslâm"ın temel prensip ve programlarının göstergesidir. O, İslâm toplumunun siyasî lideri ve hükümdarı olmakla birlikte, Allah tarafından gelen İslâm hükümleri ve kanunlarını vahiy elçisi aracılığı ile alıp İslâm hükümetinde uyguluyordu. Onun uygulamaları somutlaşmış kanun, davranışları yüce ahlâk, emirleri yol gösterici, ufuk açıcı ve akıl-hikmet dolu idi... Nasihat ve öğüt vermekle yetinmezdi; gerçek adalete dayalı örnek bir toplum teşkil etmeye gayret ederdi.

   İslâm dini, toplumun saadetini temin etmek için dünyevî yaptırımlar da öngörmüştür. İslâm, işlediği suçlarla toplumun saadetini zedeleyen kimselerin cezasını sadece ahirete bırakmamıştır. Uhrevî cezanın yanında bu dünyada da onlar için birtakım cezalar belirlemiştir. Böylece dinî önderliğin yanında siyasî ve sosyal önderliğin de Peygamberin faaliyet alanlarından biri olduğu anlaşılmaktadır.

   Ancak İslâm"ın, onu dünyadaki diğer hükümet sistemlerinden ayıran bir ayrıcalığı vardır. Şöyle ki:

İslâm, verdiği bütün emirlerde insanın öteki yönünü de nazar-ı dikkate almış, onu manevî ve insanî erdemleri kazanmaya özendirmiştir. Nitekim günümüz uygarlığında en çok unutulan ve gün geçtikçe de kötü ve çirkin sonuçlar doğuran şey, "insaniyet, manevî değerler ve ahiret inancıdır."

  Fakat İslâm, bu önemli konuya özel bir özen göstermiştir. İnsanların "manevî terbiyesi" İslâm önderlerinin birinci derecede önem verdiği kanunlar arasında gelir.

İnsanların çoğu, sahip oldukları yüce insanî cevherin farkında değillerdir. Çünkü bu cevher, öyle latif ve zariftir ki, basiret ehli kimselerden başkaları onu göremezler... Şimdi her insanın öz benliğinde mevcut olan bu cevherin varlığından gafil olan kimseler bu konuda nasıl önder olabilirler?! Asırlar geçtikten sonra hâlâ kendi vücudunun fiziksel faaliyet ve tepkilerinin yarısını bile tanıyamamış bir insanın, onun metafiziksel yönünü tanımasını ve o ufka varması için plân ve program yapmasını beklemek doğru olabilir mi acaba?

  Şu hâlde, hiç tartışmasız bu konuda ancak varlık cevheri metafizik âlemiyle bağlantılı olan, o âlemin aşinası ve mahremi olan, onu tanıyan ve o vadinin bütün meçhul ve uzun yollarını kat etmiş olan bir kimse önder olmalıdır... Çünkü, "Kendin kat etmediğin bir yolda başkasına kılavuzluk yapamazsın." demişler.

  Sahi; acaba insanın manevî kaderine ilgisiz kalmamız doğru mudur? Onun manevî kabiliyetini ve yüce cevherini görmezlikten gelmemiz yakışır mı? Onu bir hayvanla eşit bilmemiz ve bir haşere gibi hayvanî ihtiyaçlarını temin etmesi için onu yemek, uyku, gazap ve şehvet dünyasında kendi hâline terk etmemiz doğru mudur?

  Hayır, kesinlikle! Bu, insanın yüce makamına yakışmaz... İnsan, manevî ve yüce ihtiyaçlarıyla ve Allah"ın bu hususta onun fıtratında koymuş olduğu özel kabiliyeti ile, yaratılışın şaheseri ve hilkat âleminin güneşidir. Öyleyse dünyayı aydınlatan güneş gibi yükseklerde olmalı ve güneş gibi bütün ufuklara ısı ve hararet yaymalıdır...

  Çünkü bu seçkin varlık, yaratılış sisteminde başıboşuna hedefsiz bir parça değildir. Yaratılış âleminin küçük bir zerresidir ama, yüce rububiyet güneşinin nurundan ona yansımıştır ve yaratıklar içinde Allah"ın özel lütfu ve kerametine mazhar olmuştur.

  Allah"ın insana olan bu lütfu, tarih boyunca peygamberlerin gönderilmesi şeklinde tecelli etmiştir. Allah bu lütfu ve merhameti esasınca peygamberleri göndermiş ki insanlara önderlik etsinler, insanların yüce ve coşkun ruhlarını o yüce kurtuluş ve izzet sahiline ulaştırsınlar.

  Kur"ân-ı Kerim"de bu gerçeğe değinen ayetler sayılmayacak kadar çoktur. Meselâ, İbrahim Peygamberin (a.s) Allah"a duasını içeren şu ayet gibi:

"Rabbimiz! İçlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları kötülüklerden arıtan bir peygamber gönder. Hiç şüphesiz, sen güçlü ve hikmet sahibisin."[1]

  Açıkça görüldüğü gibi bu ayette ilim, hikmet ve hidayetin yanında manevî eğitim, yani nefsin terbiye ve tezkiyesi, peygamberlerin davetinin temel unsurlarından biri olarak sayılmıştır.

  Değerli İslâm Peygamberinin eğitim mektebinde çok sayıda insan, bu özel terbiyeden geçerek hayret verici ve göz kamaştırıcı bir olgunluğa erişmiştir. Selman, Ebuzer, Mikdad, Ammar, Meysem, Üveys-i Karanî ve daha niceleri bu seçkin gruptandırlar.

  Bu insanların varlıkları, temizlik ve doğruluk kaynağı idi... Bütün kötülüklerden arınmışlardı... Allah"tan başkasını istemez, Allah"tan başkasını görmezlerdi... Bütün varlıklarına, canlarına, kalplerine, ruhlarına ve bedenlerine sadece Allah hüküm sürmekteydi...

  Bu nedenle, her biri kâmil bir insanın örneği olan bu yüce insanlar, toplumlarının fertlerini yüceltmek doğrultusunda nice büyük hizmetlerin kaynağı olmuşlardır.

  Bütün bunlardan şu sonuca varıyoruz: Ahlâk ve ruhun kötülüklerden arındırılması konusu, asla, ilgisiz kalabileceğimiz ve sadece hayatın bütün problemlerinden feragat ettiğimiz zaman keyfimiz çekerse, ilgileneceğimiz bir lüks değildir. Tam tersine; ahlâk, hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır, hatta ondan çok daha önemlidir.

Akıl ve duygunun tanıklığıyla yüce ahlâkî sıfatlar ve ruhun temizliği öyle yüce ve öyle derin bir hakikattir ki, insan onun sayesinde suret ve zahiri aşıp, manevî hayata kavuşur, "görülmezleri görmeye başlar".[2]

-------------------------------------------------------

[1]- Bakara, 129

[2]- Hatif-i İsfahanî"den, mısrayı biraz değiştirerek.

 

Peygamberin Halifesi

ULULEMR'E İTAAT EDİN

Gadir Hum İle İlgili Ayetler

GADİR-İ HUM OLAYI

İmamet İlâhî Bir Makamdır

İmamet Makamı

İmam'n İsmeti

İmam, İnsan Vücudundaki Kalbe Benzer

Hz.Ali (a.s)'nın Hz. Resulullah (s.a.a) Tarafından Tayini

HER ZAMAN BİR İMAM VARDIR

MASUM İMAMIN SIFATLARI

TATHİR AYETİ

Menzilet Hadisi

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)