• Nombre de visites :
  • 309
  • 24/7/2016
  • Date :

Mevzu Çok Esaslı ve Stratejik
 

mevzu çok esaslı ve stratejik


Araştırmacı Yazar Ersan Baydemir
Fetö deyip olayı küçültmeyelim.

Mevzu bir cemaatin iktidar hırsının çok ötesinde.

Tek cümlede mevzu, BOP'un Türkiye ayağının uygulanması, yani Suriyeleşmesidir.

Bunun anlamı şudur: Millet kenetlenmezse, özellikle gücü elinde bulunduran muhafazakar kanat, özverili, anlayışlı, kucaklayıcı davranmazsa, ülke olarak düşmana manevra alanı ve nüfuz edecek menfez açmış olacağız.

Halk düşmanları bu ülkeyi gözüne kestirdi ve kolay kolay pes etmeyecektir.

Biten bir süreç değil, başlayan bir süreç söz konusudur.

İsrail'e dostluk eli uzatmamız, ABD'nin Ortadoğu politikalarına eşlik etmemiz, İran'a soğuk durmamız... hiç biri bizi hedef tahtası olmaktan çıkarmayacak.

Bu coğrafyada güçlüyseniz hedefsinizdir.

Tek çare sağın solun, Alevi'nin Sünni'nin, laikin İslamcı'nın düşmanı umutsuz edecek kadar biri biriyle kucaklaşmasıdır.

Gezi'yi, Topçu Kışlası'nı, Başkanlık çekişmelerini, ideolojik kavgaları, rantları, fişlemeleri unutalım. Her kes biraz kendinden fedakârlık yapsın.

Hepimiz kendimizi düşünürsek, olacak olan hepimize olacak!
Hepimiz bir diğerimizi düşünürsek hepimiz kurtulacağız.

Başın göğe ersin istiyorsan eğilmeyi de bileceksin.

NİÇİN HEDEFİZ?

Düşman, 75 milyonluk bu Müslüman ülkenin dimdik ayakta olmasına, günden güne gelişmesine, kendine daha parlak bir gelecek kurmasına tahammül edemiyor.

Şu anda göze batan iki İslam ülkesi kaldı yerle bir edilmeyen: Türkiye ve İran.

Suriye yerle bir olduktan sonra şimdi sıra bu ikisinde.

Suudi Arabistan'a tabi olan diğer minik Arap ülkeleri zaten kendi saflarında, uysal ve uyumlu yaşıyorlar. Gerçi onları da zamanı geldiğinde rahat bırakmayacaklar.

Suudilerin de darbe girişiminde eli olduğuna dair haber ve analizlere rastlıyoruz. Katar eski emiri Hamad bin Halife bunu apaçık ifade etmiş. Zaman geçtikçe daha net bilgiler çıkabilir.

Endonezya gibi bazı güçlü İslam ülkeleri de oyun sahasının dışında oldukları için çok önemsenmiyorlar.

DÜŞMANI TANIYALIM

Düşman, bekasını ve menfaatini bizim yok olmamızda arayanlardır. Düşman, bizim varlığımızı kendi varlığına tehdit olarak görenlerdir. Düşman, kurduğu sömürü düzeninin devamını bizim zayıf kalmamıza bağlı görenlerdir.

Düşman, kendi halklarını ezen, bastıran ve kendi halklarına ait kaynakları emperyalizme sunan, topraklarını komple İslam düşmanlarına üs haline getiren alçak ruhlu yöneticilerdir. Kendilerinden bir iradesi olmayan ve sadece emir eri olanlar

Düşmanın kanadının altında büyüttüklerini kendimize dost sanmayalım. Kendinden iradesi olmayanları dost edinmek kadar büyük saflık olabilir mi?

DÜŞMANIN TEMEL STRATEJİSİ

Düşmanın temel stratejisi, ülkeyi yok etmek için ülke halkını biri birinden nefret eden ordular haline getirmektir. Böylece tek kurşun sıkmadan düşman gördüğü bir ülkeyi elli yıl geri götürebileceklerdir.

Bizim gibi büyük ülkeleri vurmanın tek yolu budur.

Tam da bu yüzden yıllardır AK Parti'nin gerginlik üreten iç ve dış siyasetine itiraz ediyoruz.

Ülkeyi yöneten karda en fedakar ve en ılımlı kesim olmak zorundadır. Çünkü mevkiinde olan aynı zamanda suizan mevkiindedir. Güç dairesinin dışında kalanlar ister istemez her türlü çıkıştan ürkebilir, korkabilirler. Bu konuda onları rahatlatacak olan muktedirlerin şeffaf, adil, tarafsız, kucaklayıcı samimi tavrı olacaktır.

Türkiye'de bu çizgide olan siyasilerimiz var ancak sesleri çok kısık. İyiler ama cesur değiller.

Düşman, bir kesimin iktidara gelip, diğer bütün kesimleri görmezden gelmesini oyunun ilk hayati halkası olarak görüyor. Çünkü bu, iktidarın dışında kalan kitleleri zamanla barut fıçısına çevirecektir.

ABD ve Batı bu yüzden AK Parti'nin geren, agresif politikalarına fazla ses çıkarmadılar. Şu anda da bütün umutları iktidarın germeye devam etmesi, muhalif kesimleri tahrik eden politikalarına ağırlık vermesidir.

Güçlüysen, iktidar sendeyse korkan taraf olmayacaksın, kucaklayan, barışan, seven ve sevilmeye çalışan taraf olmaya çalışacaksın.

Tabi muhalif cenahın da vazifesi böyle bir durumda tabanı sakinleştirmesi, nefret yerine umut aşılaması, demokrasiden umut kesmemeyi telkin etmesi lazım.

Bir hikaye ile bitirelim:
İki kadın bir bebek üzerinde ihtilaf ederler. Biri benim bebeğim derken öbürü de hayır benim der. Hz. Ali'ye (as) gelirler. İki tarafı da dinler ve: Bu ihtilafın çözümü imkansız, mecburen bebeği iki parçaya ayıracağız der ve hemen kılıcı eline alır.

O anda gerçek anne atılır ve: Bebek benim değil, ben yalan söyledim der. Böylece gerçek anne de ortaya çıkar.

Şimdi gerçek vatansever kimse atılsın ortaya!
 
Ehlader Haber

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)