• Nombre de visites :
  • 1813
  • 26/4/2009
  • Date :

Risalet Zaruridir  (2)

hz.muhammed

 İsa Polat 

  Bunları şunun için söylüyorum; bu varoluş felsefesi açısından beşer, bir yığın ekoller bir yığın öğretiler geliştirdi ve ben Müslüman’ım diyen, Allah’tan gelen her şeyin altına imza atmış olan insanlar da beşerin öngördüğü ekollerin etkisi altına girdiler.

  Adam ‘ben Müslüman’ım’ diyor. Varlık felsefesinde egzistansiyalist düşünüyor. Adam ‘ben Müslüman’ım’ diyor, varlık felsefesinde idealist düşünüyor. Adam ‘ben Müslüman’ım’ diyor, varlık felsefesinde Nietczhe ekolüne göre düşünüyor. O zaman ‘Allah’ın boyası ile boyanmak’ ayetinde geçen o boya ile boyanmış olmuyoruz. Böylece ortaya bir hilkat garibesi çıkıyor.

  Biz Allah ile yaptığımız akdin dışında kaldığımız ölçüde Allah düşmanlarının avlamasına açık hale geliyoruz. Allah düşmanının avladığı bir Müslüman aziz olur mu? Allah düşmanın avladığı bir ümmet, bir topluluk bir millet aziz olur mu? Sömürgecilerin, emperyalistlerin avlamış olduğu toplum hür olabilir mi’ Özgür olabilir mi? Aziz olabilir mi? İnançlarını değerlerini koruyabilir mi? Elbette koruyamaz.

  Ondan sonra kalkıp emperyalizme lanet okumanın hiçbir anlamı yoktur; çünkü emperyalist kendince görevini yapmıştır. Sorun müslümanın neden avlandığıdır. Bizim derdimiz biz olmak. Bizi biz eden değerler üzerinde ayakta durmak ve emperyalistlerin kolayca avlayamayacağı güç, iktidar ve izzet üzere olmak. Avlanıp sonra da lanet okumak durumuna düşmemek.

peygamber

  Altına imza attığımız ekol diyor ki: ‘hiçbir şey yoktan varolmaz.’ Bu ifadelere dikkat etmeniz lazım; çünkü içinde yaşadığımız, içinde doğduğumuz kültür Allah’ın bizi yoktan var ettiğini söylüyor. Çıkış noktası doğru olmakla birlikte ifade tarzı yanlıştır.

Biz ‘yok’tan var edilmedik. Vacibu’l-  Vücud (varlığı zorunlu olan, yani Allah) olmasaydı Mümkünü’l- Vücud (varlığı Allah’ın yaratmasına bağlı olan tüm varlıklar) olmazdı.

  Allah var idi ve bizi var etti. Şimdi var edilmiş bir şey, var edenle kendisi arasında bir ilişki bağı oluşturmaktadır. Ve bu ilişki var olan şeyin maksadı ve hedefi nispetinde var edenin kültürüne işaret eder.

  Örneğin adamın biri değirmeni icat etti. Değirmenin maksadı un yapmaktır. Dolayısıyla değirmeni icat eden bir insan, insanların temel bir ihtiyacını kolay kıldığı için kıymetlidir. Değirmeni icat eden ile icat edilen arasında böyle bir ilişki var. Onu hiç tanımasak da, adını dahi duymamış olsak da, değirmeni icat edenin bir maksadının olduğunu biliriz. Bu maksat, insanların temel bir ihtiyacını kolaylaştırmaktır. Onun için de değirmen diye bir şey yapmıştır. Öte yandan, değirmenin de bir maksadı vardır. Yani değirmenin mucidi ile değirmen arasındaki o maksat ilişkisi kopmaz bir ilişkidir.

  Şimdi bir taraftan diyoruz ki:

bütün mevcudat içerisinde eşref-i mahlûkat olan insandır. Var olan her şey bir maksada mebni olarak var edilmiştir. Eşref-i mahlûk olan, yaratılmışların en şereflisi olan, aklı olan, iradesi olan, seçme yeteneği olan, icat etme yeteneği olan, yeryüzünü imar edebilecek potansiyele sahip bir varlık maksatsız olabilir mi’


Risalet Zaruridir (1)

Nübüvvet ve Risalet Makamı

Peygamberlerin Masumiyeti

Nübüvvet - Akıl Tek Başına Yeterli Değildir

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)