• Nombre de visites :
  • 2011
  • 4/11/2008
  • Date :

İnsan Ve İhtiyar

subhanallah

       İnsanın fiilleri, yaratılış dünyasının olgularından birisidir ve var oluşunda evrenin diğer olguları gibi illete tam bir bağlılığı vardır. İnsan, evrenin bir parçası ve onun diğer parçalarıyla varoluşsal ilintisi olması dolayısıyla evrenin diğer parçalarının onun yaptığı işlerde hiçbir etkinliğe sahip olmadığı düşünülemez.

      Örneğin: İnsanın yiyeceği bir ekmek parçası için el, ayak, ağız, bilgi, kudret ve irade gerektiği gibi ekmeğin dışarıda var oluşu, ona ulaşılabilir olması, her hangi bir engelin olmaması ve diğer zaman ve mekan şartlarının gerçekleşmesi bu işin yapılmasında gereklidir. Bunlardan herhangi biri olmazsa bu eylem insanın gücü dışında olur. Hepsinin gerçekleşmesiyle işin gerçekleşmesi de zaruri=zorunlu olur.

      Önceden de belirtildiği üzere yapılan fiillerin, tam illet parçalarının tümüyle zaruret=zorunlu nitelikli ilinti taşımasının, tam illetin bir parçası olan insanla ilintisinin imkan ve olabilirlilik oluşuyla hiç bir çelişkisi yoktur.

İnsan, fiilinde serbesttir. Fiilin nedenin tümüne nazaran zaruri=zorunlu oluşu, onun insana nazaran da zaruri=zorunlu olmasını gerektirmez.

      İnsandaki saf ve dejenere olmamış kavrayış da bu görüşü destekliyor. Çünkü bizler, insanların ilahi fıtratlarıyla yemek, içmek, yürümek gibi fiillerle sıhhat, hastalık, büyüklük, küçüklük ve uzun boylu olmak gibi şeyler arasında fark gözettiklerini gözlemliyoruz. İnsanlar doğrudan insanın iradesine bağlı olan birinci tür işleri insanın ihtiyarında bilir onunla ilgili emir ve nehiy, övgü veya yergide bulunur; ikinci kısmın tam aksine, çünkü ikinci kısımda insanın hiçbir yükümlülüğü yoktur.

    Sadr-ı İslam'da, insan fiili hakkında Ehl-i Sünnet arasında iki meşhur görüş vardı. Bir grubu, insanın fiillerini Allah'ın değişmez iradesinin ona taalluk ettiğini göz önünde bulundurarak insanı kendi fiillerinde cebre=zorlamaya tabi bilmişler ve insanın iradesine ve ihtiyarına hiçbir değer vermemişler. Diğer bir grup ise, insanı fiillerinde serbest bilmişler ve ilahi iradenin fiillere taalluk ettiğini kabul etmeyip, ilahi kader hükmünün kapsamı alanı dışında bir şey saymışlar.

Ama Kur'an'ın zahiriyle mutabık olan Ehl-i Beyt öğretisine göre insan, fiillerinde serbestir, ama müstakil ve tam serbest değildir. Yüce Allah fiillerin serbest olarak gerçekleşmesini irade etmiştir. Önceki tabirimize göre, Yüce Allah, insanın iradesi de olmak üzere neden bütünüyle, fiillerin gerçekleşmesini irade etmiş ve onu zaruri=zorunlu kılmıştır. Sonuçta böylesine ilahi irade, fiili zaruri=zorunlu ve insanı bu fiilde serbest kılar. Yani fiil neden parçalarının bütününe nazaran zaruri=zorunlu ve parçalarından biri sayılan insana nazaran da mümkün olur.

    İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Ne cebirdir, (zorlama vardır) ne de tefviz (tam serbestlik). Bilakis bu ikisinin arasında bir şeydir (kullar bu ikisinin ortasında bir yol izleyerek hareket ederler)." [1]

-----------------------------------------------------------------

[1]- Bihar-ül Envar, c.4, s.197.

Yezid-i Şami kanalıyla İmam Muhammed Bakır (a.s), İmam Cafer Sadık (a.s) ve İmam Ali b. Musa Rıza'nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Allah'ın merhameti, kendi kullarını günahları işlemeye zorlayıp sonra onları azab etmenin çok çok üstünde bir şeydir. (Böyle bir şey onun merhametiyle çelişmektedir). Yine Allah'ın izzeti ve yüceliği, bir işi irade edip de onun olmamasının üstünde bir şeydir (Allah'ın dilediği her şey olur.)" (Bihar, c.3, s.6)

Yine İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Allah-u Teâla, halkı güçlerinin üstünde bir şeye yükümlü etmekten daha yüce ve irade etmediği şeyin olmasından daha üstün bir izzet sahibidir." İki Cebir ve Tefviz mezheplerine işarettir.) (Bihar, c.3, s.15)

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)