Zulmü unutmak ve görmezlikten gelmek, onu kabullenmektir de..
Zulmü unutmak ve görmezlikten gelmek, onu kabullenmektir de..
Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
F. Zehra (haksoz.net’te) yazıyor: ’Bilge Kral’ Aliya İzzetbegoviç ’Bu savaşta sizden daha çok mağdur olan insanlar var. Onlar dağa çıkıp kurşun yağdırmak yerine sizinle birlikte yaşamayı tercih eden Sırp komşularınızdır. (…)Onlara merhamette ve saygıda kusur etmeyin.’ diyordu. Boşnaklar o kadar iyi niyetliydi ki, komşularının kendilerini öldürmek isteyebileceklerine, öldürülene dek inanmadılar. Boşnakların suçu Müslüman ve Türkleşmiş olmalarıydı.. (General Radislav Krstic ve General Dragan Obrenovic arasındaki 19 Temmuz 1995 tarihli telsiz konuşmasında ’Tek bir tanesinin bile canlı bırakılmaması’ emri verilen Boşnaklardan ’Türkler’ olarak bahsediliyor. USSM duruşma tutanakları, 1 Kasım 2000, http://www.un.org/icty/). Bosna halkı tehlike çanlarına rağmen silahlanmaya gerek görmemiş ve BM askerlerine güvenmişti.. Bedeli çok ağır oldu. (…) Lahey Adalet Divanı, soykırım suçuyla Sırbistan’ı suçsuz buldu. Vicdanî rahatsızlıktan olsa gerek, yalnızca Srebrenitsa’da soykırım suçunun işlendiğini kabul etti. Ama, sadece Srebrenitsa’da.. Bosna genelindeki 200 bin kişinin ölümü ise soykırım sayılmadı.’
SEÇ: Merhûm Ali İzzet Begoviç için, birileri 'Bilge Kral' lakabını yerleştirmeye çalışsa bile, o bir 'bilge müslüman' idi.. Zihinlerimize bu deyimi yerleştirmek daha iyi olur.. Ayrıca Bosna müslümanlarının, (eski) Yugoslav Ordusunun asıl gövdesini teşkil eden Sırblara karşı silahlanması da o kadar kolay değildi.. Hırvatların müsaade ettiği kadar oluyordu.. Çünkü Bosna, coğrafî her tarafından sırblar ve hırvatlar tarafından kuşatılmıştı. Sadece Split limanından, o da, hırvatların müsaade ettiği kadar bir deniz bağlantısı vardı..
Bosnalıların türkleşmesi konusuna gelince.. Avrupa'ya ilk müslüman ordular miladî-710’larda İspanya üzerinden geldiklerinden, o taraf insanları için her müslüman, yani arab demekti..
Balkanlar'a da İslam, Osmanlılar aracılığıyla girdiğinden, bu müslümanlara, müslüman mânasında türk denilmiş, türk kavminden olmayan yığınla müslümanlar da türk sayılmıştır. Yoksa, Osmanlı’nın hâkimiyeti türkleştirme diye bir hedefi yoktu, İslam kardeşliği esastı.
-Düşünen Adam (habervaktim.com’da) yazıyor: ’Srebrenitsa katliâmı’ sırasında BM askerlerine Ç. B. isimli bir darbeci türk generalinin komuta etmesi..’
SEÇ: Hayır, hayır.. Siz o generalin BM askerlerine komuta ettiği yer olan Somali ile Bosna’yı karıştırmışsınız, sanıyorum..
-Yılmaz X (habervaktim.com’da) yazıyor: ’5 Temmuz tarihli yazınızda, ’İran’ın Afganistan ve Irak’ta Amerika’nın işini zorlaştırdığını’ sanacak kadar körsünüz.. (…)’
SEÇ: Bu saldırgan yazıyı yazan kişi, ’İran’ın Irak ve Afganistan’dan, iki tarafından da Amerika tarafından sıkıştırıldığını’ yazdığım halde, onu bile ters okuyacak kadar gözü açık.. (Bir internet sitesinde kamuoyu önünde yazmasaydı, ididasına gülüp geçebilirdim..)
-Ali Tekmanlı yazıyor: ’Yazılarınıza bazı internet sitelerinde eklenen yorumlara değinmiyor ve sadece 2-3 sitedekilere değiniyorsunuz.. Geçen hafta, birisi, ’Sivas karanlık güçlerin işi, müslümanların değil..’ başlıklı yazınıza, ’diğerleri müslüman değil miydi?’ diye yazmıştı..
SEÇ: O yazıdaki ’müslüman’ kelimesini ’ ’tırnak içine alarak yazdım, özel bir dikkatle bakılması için.. Gelişigüzel, ’müslüman’ veya ’değil’ gibi nitelemeler bizi yanlışa götürür.
-Fehmî Bildik Konya’dan yazıyor: ’İst. Amerikan Konsolosluğu önündeki çatışmaya dair tahminlerinizi yazmadınız. Ergenekon Soruşturması üzerinde de çok net yazmıyor, herşeyi mübhem bırakıyorsunuz.. Yazar bize fikir jimnastiği yaptırmalı, muhtemel komploları, ufuk açıcı senaryoları sunmalı, tahminlerde bulunmalı değil midir?’
SEÇ: Siz, geçmiş, bugün veya gelecek hakkında uçuk-kaçık bir şeyler yazan bir ’futurolog’ istiyorsunuz galiba? Bu gibi ihtiyaçları Y. Küçük ve de M. Kaynak gibi prof. lar karşılıyordur.
-Murat Kayacan yazıyor: ’1- İstanbul’daki son saldırıda, Ergenekon Operasyonu veya dış taleplerin Hükümet’i ve Genelkurmay’ı el sıkışmaya zorlaması/ teşviki yok mu dersiniz?
2- Ali Şeriatî’nin İran’da ulemâ ile ilgili olarak kullandığı ifadelerle Y. N'nin İslamî cenahla ilgili nitelemeleri arasında bir benzerlik nasıl değerlendirilmeli?
SEÇ: -1- Biz nasıl ki, Amerika'da Obama mı, McCain mi kazansa daha az zararlı olur diye hesab yapıyorsak, emperyalistler de Türkiye’deki her gelişme için kendilerine göre bir değerlendirme yaparlar.. Ama, bu, mutlaka, o hadiselerin şu veya bu merkezden yönetildiği mânasına gelmez. Her ne olursa olsun veya hangi hükümet gelirse gelsin, emperyalistlerin her duruma göre uygulayacakları bir çok A,B,C vs planları olur, daima..
2- Şeriatî'nin uslûbunun bazen sert olması, benzer çağrışımlar yaptırabilir, ama, sözkonusu iki kişi arasında o uslûb benzerliği dışında hemen hiç bir benzerlik yoktur. Şeriatî, müslümanların ele avuca sığmaz mütefekkiridir. YN ise, malûm güç odaklarının ilahiyatçı amigosudur. Şeriatî, İslamî izzet kaygusuyla hırçınlaşır; beriki ise, resmî ideoloji ikonunu yüceltmek için..
-Tetete (habervaktim.com’da) yazıyor: ’Ergenekon Soruşturması’nda Hükümet’in dahli olmadığını yazabilecek kadar cesur ve buna bizim inanmamızı bekleyecek kadar zekisiniz.’
SEÇ: Siz de kendinizi gizleyecek kadar zekisiniz mi diyeyim.. Herkesin kanaati kendisine..
-A. Latif Sıralı Adapazarı’ndan yazıyor: ‘Benim de adım A. Latif .. Ve adaşım, A. Latif Şener’le ilgili yazıyorum.. Ona bir muhabbetim vardı.. Ama, o, taa geçen sene, Baykal’ın ‘Şener gibi, adam gibi birini aday göstersinler cumhurbaşkanı seçelim..’ sözünün etkisiyle değişmeye başladı.. Sanıyorum, AK Parti’nin seçimden 367 rakamını seçim sonrasında aşamıyacağını ve C. Başkanı seçiminin CHP’siz olamıyacağını düşündü ve CHP’nin desteğini alabilmek için, seçime bile girmedi.. Kendi partisi de, o zaman onun etrafında birleşebilirdi.. Onun için Üniversiteye döneceğim dedi, ama, 1 sene sonra, siyaseti yanlış bir zeminde tekrar denemeye karar verdi.. Halbuki, sizin de değindiğiniz gibi, sahib olunan temel hayatî değerler ve aile hayatı tarzı itibariyle Abdullah Gül ile Şener arasında bir fark yoktu. Abdullah Bey’e karşı çıkanların kendisine niye ‘yeşil ışık’ yaktıklarını düşünmeliydi. Ayrıca, Tayyib Erdoğan oldukça, kendisinin lider konumuna gelemiyeceğini de düşünmüş olmalı.. O değiştiyse, ben de değişirim.. Ama, siz onun hakkında yazarken, hep frenli bir dili kullanıyorsunuz...’
SEÇ: Çok uzuuun yıllara dayalı bir âşinâlığı ve genel çerçevesiyle fikrî kulvar birliğini, bir ihanet sözkonusu olmadıkça, hemen kesip atmaya ve karşı tarafı düşman ilan etmeye gerek yok.. Kaldı ki, dilimi/ kalemimi her durumda frenli/ ölçülü kullanmak isterim. Kaldı ki, Şener’in eski arkadaşlarıyla vedâlaşması medenî / müslümanca olmuştur.. Ama, dediğiniz gibi, o değişirse, siz de değişirsiniz; kendi değerlerinize temel bir aykırılık görürseniz..’
Kaynak: Haksözhaber.net
Aliya İzzetbegoviç’in Hayatı ve Mücadelesi