• Nombre de visites :
  • 2538
  • 15/6/2008
  • Date :

VASİYET HÜKÜMLERİ

vasiyet hükümleri

- Vasiyet; insanın, ölümünden sonra kendisi için bazı işlerin yapılmasını istemesine veya ölümünden sonra malvarlığının bir kısmını başkasının mülkiyetine geçmesini söylemesine ya da kendi evladı ile yetki sahibi olduğu kimseler hakkında belirli bir kimseyi yetkili tayin etmesine denir. Kendisine vasiyet edilen [ve vesâyeti yüklenen] kimseye "vasî" denir.

- Bir kimse, dilsiz olmasa bile maksadını ifade edecek bir işaretle de vasiyette bulunabilir.

- Ölen kimseden, altını imzaladığı veya mühürlediği bir yazı [vasiyetname] ele geçince, eğer o yazı maksadını açıklayacak şekilde olur ve onun bunu vasiyet için yazdığı da anlaşılırsa, ona uygun olarak amel edilmelidir.

- Vasiyet eden kimsenin akıllı ve baliğ olması gerekir. On yaşında olup, iyiyi kötüden ayırt edebilen mümeyyiz çocuğun cami, köprü, su membaı inşası gibi hayır işler için vasiyet etmesinde sakınca yoktur. Ayrıca insan, vasiyeti kendi istek ve iradesi üzerine yapmalıdır. Yine, vasiyet edenin bulûğa ererken sefih ve de şer'î hakimin emriyle malî tasarrufları yasaklanmış kimselerden olmaması gerekir.

-Bilerek kendisini yaralayan yahut zehirleyen ve ölümünün de bu işlerden dolayı olduğu kesin olarak bilinen veya zannedilen kimse, malının bir kısmının herhangi bir harcamada bulunulması için vasiyet ederse, geçerli olamaz.

- Bir şeyin bir kimseye verilmesi vasiyet edilirse, vasiyet eden kimse hayatta olsa bile, malın kendisine verilmesi vasiyet edilen kişi ancak onu kabul ettikten sonra ona mâlik olur.

- Ölüm belirtilerini kendinde görmeye başlayan kimse, yanında bulunan emanetleri hemen sahiplerine iade etmelidir. Eğer halka borcu olur ve onların da ödeme zamanı gelmişse, borçlarını ödemelidir. Ancak, borçlarının ödenmesi için tayin edilen süre dolmaz veya kendisi verebilecek durumda olmazsa, vasiyet etmeli ve bu vasiyete de şahit tutmalıdır. Fakat borcu belli olur ve mirasçılarının da onu ödeyeceğinden emin ise, vasiyet etmesi gerekmez.

- Ölüm belirtilerini kendinde görmeye başlayan kimsenin humus ve zekat borcu veya mezâlimi [yani boynunda şahsen tanımadığı kimselerin malî hakkı] varsa, hemen vermelidir. Ancak, kendisine ait bir malı olan böyle bir kimse, şahsen borcunu verebilecek durumda olmaz veya başkasının onları eda edeceğine sadece ihtimal verirse, vasiyet etmelidir. Üzerine hac farz olan kimsede de hüküm aynen geçerlidir.

- Kendisinde ölüm alametlerini hisseden kimsenin kazaya kalan namaz ve oruçları varsa, bunları ücret karşılığı yerine getirecek birisinin ecîr tutulması hususunda malından vasiyet etmelidir. Hatta malvarlığı olmayan kimse, birisinin ücret almadan onları yerine getireceğine ihtimal verse bile, yine de vasiyette bulunmalıdır. Kazaya bırakmış olduğu namaz ve oruçları daha önce "Büyük oğlun üzerine farz olan babasının kaza namazları" hükmünde açıklandığı gibi büyük oğluna farz olursa, ona bilgi vermeli veya yerine getirilmesi için vasiyet etmelidir.

- Ölüm alametlerini kendinde görmeye başlayan bir kimsenin, başkasının yanında veya mirasçıların bilmediği bir yere saklamış olduğu bir malı varsa, eğer bunu bilmemeleri yüzünden hakları zâyi olacaksa, onlara bilgi vermesi gerekir. Fakat kendi küçük çocukları için bir kimseyi yetkili kılması gerekmez. Ancak, yetkili birini tayin etmediği takdirde, haklarının veya kendilerinin zâyi olması söz konusu olursa, onların sorumluluklarını üstlenecek emin ve güvenilir birini yetkili kılmalıdır.

- Vasî tayin edilen kimsenin akıllı, baliğ, Müslüman ve güvenilir bir kimse olması gerekir.

- Eğer bir kimse, kendisi için birden fazla vasî tayin eder ve her birinin vasiyeti tek başına uygulamasına da izin verirse, vasîlerden her biri [diğeriyle istişare etmeksizin] kendi başına söz konusu vasiyeti yerine getirebilir. Ancak, böyle bir izni vermemiş olursa, vasiyeti birlikte uygulamalarına dair bir şey dese veya demese bile, birbirlerinin görüşlerini alarak hareket etmeleri gerekir. Fakat birbirleri ile istişareye hazır olmazlar ve neyin maslahat olduğu hususunda da ihtilafa düşerlerse, eğer vasiyete amel etmeyi geciktirmek ve [uzlaşmaları için] onlara fırsat tanımak, vasiyetin yerde kalmasına yol açacaksa, şer'î hakim onları, maslahatı teşhis edebilen birinin görüşünü kabul etmeye zorlar. Şayet bunu kabul etmezlerse, onların yerine başkalarını vasî tayin eder. Eğer onlardan sadece biri kabul etmezse, onun yerine başka birini tayin eder.

- Eğer insan kendi vasiyetinden dönerse, mesela, malının üçte birinin bir kimseye verilmesini vasiyet ettiği hâlde, daha sonra; "Onu ona vermeyin." derse, vasiyet bâtıl olur. Bunun gibi eğer bir kimse vasiyetini değiştirir örneğin, çocukları için tayin ettiği önceki yetkili yerine bir başkasını tayin ederse, onun birinci vasiyeti bâtıl olur ve ikinci vasiyetine göre amel edilmesi gerekir.

- İnsan, vasiyetinden döndüğünü ifade eden bir iş yapar, örneğin birisine verilmesini vasiyet ettiği bir evi satar veya o evi satmak üzere bir başkasını vekil tayin ederse, vasiyet bâtıl olur.

- Belirli bir şeyin, bir kimseye verilmesini vasiyet ettikten sonra, yarısının da bir başkasına verilmesini vasiyet ederse, o şeyin iki parçaya bölünmesi ve her birine bir pay verilmesi gerekir.

- İnsan, ölümü ile sonuçlanan bir hastalık esnasında malının bir kısmını bir kimseye bağışlar, ölümünden sonra da bir miktarının başkasına verilmesini vasiyet ederse, ölmeden önce kendisinin bağışladığı şey, onun malının aslından [yani, mirasçılara bölünmeden önceki maldan] verilir; mirasçıların iznine bağlı değildir. Ancak, vasiyet ettiği şey [miktar olarak bıraktığı mirasın üçte birinden fazla olmamalıdır. Eğer bundan] fazla olursa, fazlalığın verilmesi mirasçıların iznine [ve bu vasiyeti geçerli kabul etmelerine] bağlıdır.

- Bir kimse, miras olarak bıraktığı malın üçte birinin [örneğin mağaza gibi bir yerin] satılmamasını ve gelirinin herhangi bir yere harcanmasını vasiyet ederse, ona göre amel edilmesi gerekir.

- Ölüm hastalığında olup, birine bir miktar borcunun olduğunu söyleyen kimsenin, eğer bununla vârisleri zarara uğratma ithamı söz konusu olursa, belirttiği bu miktar, malın üçte birinden verilmelidir. Fakat böyle bir itham ve suçlama söz konusu olmazsa, malın aslından verilmelidir.

- Kendisine bir şey verilmesi vasiyet edilen kimsenin hayatta olması gerekir. Meselâ, insan henüz hamile olmayan bir kadının belki sonradan hamile olup, doğuracağı çocuğa bir şeylerin verilmesi vasiyetinde bulunursa, bu vasiyet batıldır. Fakat anne karnında olan bir yavruya, ruh verilmemiş olsa bile bir şeyi vasiyet etmede sakınca yoktur. Eğer çocuk canlı olarak dünyaya gelirse, vasiyet edilen şeyin kendisine verilmesi gerekir. Ancak, ölü olarak doğarsa, vasiyet bâtıl olur ve vasiyet edilen bu mal da vasiyet edenin mirasçıları arasında taksim edilir.

- Vasî olarak tayin edildiğini öğrenen kimse, vasîliğe razı olmadığını vasiyet edene bildirirse, onun ölümünden sonra vasiyeti yerine getirmesi gerekmez. Fakat bir kimse, vasî tayin edildiğini, vasiyeti yapan kimsenin ölümünden önce öğrenmez veya öğrenir ama vasîliğe razı olmadığını ona bildirmezse, o vasiyete göre amel etmelidir. Bunun gibi eğer vasî tayin edildiğini hastanın ölümünden önceki bir zamanda öğrenir ama hasta, şiddetli hastalığı yüzünden başka birini vasî tayin edemeyecek durumda olursa, vasiyeti kabul etmesi, müstehap ihtiyat ve en uygun olandır.

- Bir kimse, vasî tayin ettikten sonra ölürse, vasî, kendisine vasiyeti yapılan işleri yerine getirmesi için bir başkasını görevlendirip, kendisini kenara çekemez. Ancak vasî, ölenin vasî tayin etmedeki maksadının sadece vasiyetini yaptığı işlerin yerine getirilmesi olduğunu ve bizzat kendisinin vasî olmasının gerekmediğini bilirse, o zaman başka birini kendine vekil tayin edebilir.

- Vasî olarak tayin edilen iki kişiden biri ölür yahut delirir veya kâfir olursa, şer'î hakim onun yerine başka birini tayin eder. Eğer her ikisi de ölür yahut deli veya kâfir olurlarsa, şer'î hakim onların yerine başka iki kişi tayin eder. Ancak, bu vasiyetin gereğinin yapılması için bir kişi yeterli olursa, iki kişinin tayin edilmesi gerekmez.

- Eğer vasî, ölenin işlerini [vasiyetlerini] tek başına yürütemeyecek durumda olursa, şer'î hakim, ona yardım etmesi için başka birini de tayin eder.

- Eğer vasî, ihmâli veyahut haddi aşması ve mala tecavüz etmesi yüzünden ölen kimseye ait malın bir miktarını telef ederse, örneğin ölen kimse, belli bir şehrin fakirlerine belli miktarda bir malın verilmesini vasiyet eder, ama o, malı başka bir şehre götürürken yolda telef olursa, bedelini ödemelidir. Ancak, ihmâl veya tecavüz söz konusu olmazsa, herhangi bir şeyle yükümlü değildir.

- İnsan, bir kimseyi vasî tayin eder, daha sonra; "Eğer bu ölürse, yerine filan adam vasîm olsun." derse, birinci vasî öldükten sonra ikinci vasî, ölenin vasiyetlerini yerine getirmelidir.

- Vasiyet edilmese bile, ölenin üzerine farz olan haccın yerine getirilmesi için gerekli masraflar, almış olduğu borçlar, verilmesi gereken zekât ve humuslar ile mezâlim [yani boynunda şahsen tanımadığı malî hakkı olan kimselerin hakları,] miras olarak bırakılan malın aslından [yani vârislere taksim edilmeden önce] çıkarılmalıdır.

- Ölünün geriye bırakmış olduğu mal, aldığı borç, üzerine farz olan hac ve de humus, zekât ve mezâlim gibi üzerine farz olan malî haklar çıkarıldıktan sonra artarsa, bu durumda eğer malın üçte birinin tamamının veya bir kısmının belli bir yere harcanmasını vasiyet etmişse, vasiyete göre amel edilmelidir; vasiyet etmemiş olursa, geriye kalan mal mirasçıların hakkıdır.

- Eğer vasiyet edilen miktar, malın üçte birinden fazla olursa, üçte biri aşan miktarın vasiyeti ancak mirasçıların bunu sözlü veya amelî bir şekilde geçerli olarak kabul etmesiyle sahih olur. Onların yalnızca [kalben] razı olmaları yeterli değildir. Hatta öldükten bir müddet sonra bile izin verseler, yapılan vasiyet sahih olur.

- Bir kimse, ölmeden önce malının üçte birinden fazlası hususunda vasiyet eder ve mirasçıları da bunun uygulanmasına izin verirlerse, onun ölümünden sonra bu izinlerinden dönemezler.

- Eğer malın üçte birinden humus, zekât ve diğer borçlarının verilmesini, kazaya kalan namaz ve oruçlarını yerine getirmesi için birinin ecîr tutulmasını ve bunların yanında fakirleri doyurmak gibi müstehap bir işlerin de yapılmasını vasiyet ederse, ilkönce farzların yerine getirilmesi gerekir; ister bunlar malî farzlardan olsun, isterse bedenî, fark etmez. Farzların yerine getirilmesinde de [şer'î açıdan riayet edilmesi gereken herhangi bir] sıralama ve tercih söz konusu değildir.

Ancak, ölen kimsenin kendi vasiyetinde böyle bir sıralama söz konusu olursa, öncelikle zikrettiği [namaz gibi] bedenî bir farz olsa bile, önce onun yerine getirilmesi gerekir; daha sonra da vasiyetteki tertibe riayet edilerek diğer farzlar yerine getirilir. Dolayısıyla, böyle bir durumda eğer mirasın üçte biri bunlara yetecek miktarda olursa, vasiyeti yapılan bütün farzlar yerine getirilir. Şayet malın üçte biri bunlara yetecek miktarda olmaz ve geri kalan farzların tümü veya bazısı malî farzlardan olursa, yerine getirilmesi için gereken miktar, ölenin miras olarak bıraktığı malın aslından alınıp, malî farzlar yerine getirilmelidir. Ama geriye kalan farzların tümü veya bazısı bedenî farzlardan olursa, onların yerine getirilmesi gerekmez.

Ancak ölen kimse, vasiyetini tertip üzere yapmamışsa, bu durumda her ne kadar malî ve bedenî olarak farzların kendi arasında tertip söz konusu değilse bile farzların müstehaplardan öne alınması şarttır. Dolayısıyla malın üçte biri, bütün malî ve bedenî farzların yerine getirilmesi için gereken masraflara göre taksim edilir. Eğer tümüne yetecek miktarda olmazsa, malî farzların geri kalan kısmının masrafları, miras olarak bırakılan malın aslından alınır; geri kalan bedenî farzlar hususunda ise, vasiyet bâtıl olur.

Fakat her hâlükârda vasiyette açıklanan müstehapların yerine getirilmesi, ancak malın üçte birinden, farzlar için gereken harcamalar çıkarıldıktan sonra müstehaplara yetecek miktarın kalması suretinde farz olur.

- Borçlarının verilmesini, kazaya kalan namaz ve oruçlarını yerine getirmesi için birinin ecîr tutulmasını ve bir takım müstehap işlerin yapılmasını vasiyet eder ancak bunların malın üçte birinden yapılmasını vasiyet etmezse, borç, malın aslından verilmelidir. Borç çıkarıldıktan sonra asıl maldan bir şey artarsa, onun üçte biri namaz, oruç ve belirttiği müstehap işlere harcanmalıdır. Eğer malın üçte biri yetmezse, mirasçılar [eksik miktarın malın aslından alınmasına] izin verirlerse, vasiyet yerine getirilir. Eğer izin vermezlerse, namaz ve oruç malın üçte birinden verilmeli; daha sonra eğer ondan bir şey artarsa, belirttiği müstehap işe harcanmalıdır.

- Belli bir malın kendisine verilmesi hususunda ölen kişi tarafından vasiyet edildiğini iddia eden kimsenin sözünü iki adil erkek tasdik eder veya iddiada bulunan kimse yemin eder ve bir adil erkek de onu tasdikler veya bir adil erkekle iki adil kadın veyahut dört adil kadın onun sözünü tasdik ederse, söylediği miktar ona verilmelidir. Şayet bir adil kadın buna şahitlik ederse, iddia edilen malın dörtte biri; iki adil kadın şahitlik ederse yarısı; üç adil kadının şahitliği hâlinde de dörtte üçü ona verilmelidir. Bunun gibi, kendi dinlerinde adil sayılan iki zimmî kâfir buna şahitlik ederse, eğer ölen kimse vasiyet ederken adil erkek veya kadını bulacak durumda olmamış ve vasiyet etmeye mecbur kalmışsa, istediği şey ona verilmelidir.

- Ölen kimsenin malını herhangi bir yerde harcaması hususunda, ölen kişi tarafından vasî veya çocukları için yetkili tayin edildiğini iddia eden kimsenin sözü, ancak iki adil erkeğin onu doğrulaması hâlinde kabul edilir.

- Kendisine bir şeyin verilmesi vasiyet edilen kimse, onu kabul veya reddetmeden önce ölürse, onun mirasçıları vasiyeti reddetmedikçe, o şeyi alabilirler. Ancak bu, vasiyet edenin kendi vasiyetinden vazgeçmemesi durumunda geçerlidir, eğer vasiyetinden vazgeçerse, o şey üzerinde bir hak sahibi olmazlar.

 

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)