Nifakla Savaşmak
Savaş ve mücadelelerin en çetini nifakla savaşmak, münafıkla mücadele etmektir; aptalları kullanan sinsi zekilerle savaşmaktır yani. Bu savaş, küfürle savaşmaktan daha zordur; zira küfürle savaş; belirli bir akım veya kimseyle savaşmaktır; nifakla savaşmaksa, gizli ve çehresi örtülü bir küfürle savaşmak demektir. Nifakın iki yüzü, iki çehresi vardır: Bir yüzü müslümanlıktır ve bu onun görünen çehresidir; bir de görünmeyen asıl çehresi vardır ki küfür ve şeytanlıktan, hile ve sahtekarlıktan ibarettir. Bu ikinci yüzün anlaşılıp bilinmesi alelade insanlar ve avam kitleler için fevkalade zor, hatta kimi zaman imkansızdır. Nifaklarla girişilen mücadelelerin genellikle yenilgiyle sonuçlanmış olmasının nedeni de budur zaten; zira avam halk kitlelerinin idrak ve anlayış kapasitesi ancak görünenle sınırlıdır. Halk kitleleri gizli-saklı şeyleri görememekte, gördüğü şeylerin batınına ve derinine inememektedir.
Müminlerin emiri İmam Ali (a.s), Muhammed b. Ebu Bekir’e yazdığı bir mektupta şöyle demektedir:
"Hz. Peygamber bana şöyle buyurdu: Ümmetim konusunda müminlerle müşriklerden yana bir endişem yoktur, zira Allah Teala mümini imanı nedeniyle -günahtan- vazgeçtirir, müşriki de şirki nedeniyle hor kılar -ve onu bilip tanımanızı sağlar-. Sizin için tek endişem, yağlı dilli, münafık kalpli sinsilerdir; onlar sizin hoşlanacağınız şeyleri söyler, ama hoşlanmayacağınız -haram- şeyleri yaparlar."[1]
Görüldüğü gibi burada Resul-ü Ekrem (s.a.a), münafıklar ve nifak konusunda müslümanları uyarmakta ve bir tehlikenin haberini vermektedir. Zira ümmetin avam kesiminin oluşturduğu çoğunluk dış görünüşe bakarak hüküm vermekte ve neticede kolaylıkla yanılabilmektedir.[2]
Hatırlatılması gereken bir diğer nokta da cahillerle aptalların artması halinde ortamın münafıklar için elverişli olacağı ve cehaletin artmasının sadece nifak ortamına yarayacağıdır. Bu nedenledir ki cehalet, bilgisizlik ve ahmaklıkla mücadele etmek, aynı zamanda nifaka karşı da mücadele etmek demektir, zira ahmaklar, münafıkların oyuncağı olmaya daima elverişlidirler. Binaenaleyh cehalet ve ahmaklıkla savaşmak, münafığı silahsızlandırmaktır, cahilin bilgilendirilip cehaletinin giderilmesi, münafığın kılıcının elinden alınması demektir.
-----------------------------------------
[1]- Nehc’ul Belağa, 27. Mektup.
[2]- Bu nedenledir ki İslam tarihi boyunca ne zaman bir ıslahatçı, halkın sosyal ve dini durumunu ıslah edip düzeltmek amacıyla kıyam etmiş ve zalimlerle çıkarcıların menfaatini tehlikeye düşürmüşse söz konusu zulüm ve çıkar çevreleri hemen renk değiştirip dindarlık kisvesine bürünmüş ve takvalı görünmeye çalışarak gerçek yüzünü gizlemiştir.
Halifeler arasında israf ve ayyaşlıklarıyla meşhur olan ünlü Abbasi halifesi Memun er-Reşid, Alioğullarının (Aleviler) harekete geçip kıyama başladıklarını görünce yamalı hırkayla halka görünmüş ve avamı bu dış görünüşle kandırabilmiştir. Nitekim ondan para-pul da almamış ve saraydan beslenmemiş olduğu halde Ebu Hanife İskafi adlı şair onun bu haline övgüler dolusu şiirler yazmış ve bir şiirinde şöyle demişti:
İslam yöneticileri arasında onca zenginliğine rağmen
Memun’dan daha sade kim var yaşayan?
Öylesine eski-püsküydü ki onun cübbesi
Soramadan edemediler "Bu da nesi?"
Memun "Şahların adı kalır ardından"dedi
Ne giydiğinin ne önemi var şimdi?
Diğer halifeler de çeşitli şekillerde aynı yönteme başvurarak Kur’an’ı mızraklara geçirme politikasıyla; bütün zahmetlerin boşa gitmesine ve kıyam hareketlerinin henüz başlamadan tükenmesine neden oldular. Bunun yegane sebebi, sloganla gerçeği ayırt edemeyen avamın cehalet ve bilgisizliğidir. Bu da kıyam ve ıslah yolunu kendi yüzlerine kapatmalarına neden olmuştur. Gafletten uyandıklarında ise ön hazırlıkların tümünün yok edildiğini görmüş ve işe baştan başlamaları gerektiğini anlamışlardır.
Hz. Ali’den (a.s) öğrenilmesi gereken çok önemli bir nokta da bu tür mücadelelerin belli bir grup veya cemiyete mahsus olmadığıdır. Bilakis, müslüman veya dindar görünümlü bir grubun, sömürücü ecnebilerin çıkarlarına elverişli girişimlerde bulundukları dönemlerde söz konusu ecnebiler veya münafık güçler onları kalkan olarak kullanmış ve çirkin oyunlarına alet etmişlerdir. Bu nedenledir ki onlarla mücadeleye kalkışanın, öncelikle bu kalkanla mücadele etmesi ve kalkanı ortadan kaldırması kaçınılmazdır.
Bu arada Muaviye’nin, Haricileri tahrik ettiği ve ayaklanmaya kışkırttığı da gözden kaçmamalıdır. Muaviye ve Eş’as b. Kays gibileri o günlerde anarşik konularda Haricileri kullanmış, muhalefeti körüklemiş ve kışkırtmışlardır.
Hariciler hadisesi, her şeyden önce bu aptal ve yoz kalkanların ortadan kaldırılması gerektiğini, aksi takdirde düşmanın kalbine ulaşılamayacağını öğretmektedir. Nitekim İmam Ali (a.s) de hakemlik komplosundan sonra önce Haricilerin üzerine yürüyüp onları ortadan kaldırmış, onların işini bitirdikten sonra tekrar Muaviye’nin üzerine yürümüştür.
Emr-i Maruf
İLAHî YOL GÖSTERİCİLİK - HİDAYET
NEREDEN BAŞLAMALI?
Zamana Dikkat Etmek
İnançları Düzeltirsek Fesatlar da Azalır
MÜNKER NEDİR?
Cihad-ı Ekber, Nefisle Cihattır
Ahlaki Değerler
Şirk İle Mücadele
Emri Maruf
Başkalarının Günahından Bana Ne?!
Susan Toplum, Ölü Toplumdur
İNSANLARI GÜZEL DAVRANIŞLARINIZLA DOĞRU YOLA DAVET EDİN