• Nombre de visites :
  • 4496
  • 7/4/2008
  • Date :

Peygamber'in Çağrısı Evrenseldir

Peygamber'in Çağrısı Evrenseldir
"Bu Kur'ân bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım."

   Peygamber efendimizden (s.a.a) müşriklere söylemesi istenen sözlerin bir bölümüdür bu. Ve "...Allah şahittir." sözüne atfedilmiştir. Peygamberlik misyonunun insanlara yönelttiği çağrının korku boyutu esas alınarak Kur'ân'ın iniş hedefinin uyarı olduğu belirtiliyor. Bu boyutun ön plâna çıkarılması, genel olarak insanların zihinleri üzerinde daha etkili olur. Çünkü umutlandırma ve ödül vaat etme yöntemi, davetin iki boyutundan biri olsa da ve Kur'ân'da genel olarak bu yönteme başvurulsa da, hayra yönelik umutlandırma, insanı zorunlu olarak onu bulmaya yöneltici bir etki bırakmaz; sadece insanın içinde bir arzu, bir iştiyak duygusu uyandırır. Buna karşın korkutma, daha etkili ve harekete geçirici olur. Bunun nedeni de, muhtemel zararı önlemenin aklen zorunlu oluşudur.

    İkinci nedeni de, İslâm çağrısının fıtrat dinine yönelik oluşudur. Çünkü bu din, insanların fıtratında gizlidir. Genellikle insanlar, bu dini şirk ve günah gibi arızî olgularla örterler, belirginleşmesine engel olurlar. Bu da onların mutsuz bir hayat sürdürmelerine ve ilâhî gazaba uğramalarına neden olur. Dolayısıyla, bu duruma düşmüş insanların fıtrat dinine davet edilmeleri aşamasında öncelikle uyarı boyutunun esas alınması hikmetin bir gereğidir. Belki de, meselenin bu boyutundan dolayı, Peygamberin (s.a.a) misyonu kimi ayetlerde uyarıcılıkla sınırlandırılmıştır: "Sen, sadece bir uyarıcısın." (Fâtır, 23) "Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım." (Ankebût, 50)

   Bu, insanların büyük bir kısmı için geçerli olan bir yaklaşımdır. Allah'ın kulları arasında sayıları az olan özel bir gruba gelince; onlar, Allah'ı sevdikleri için O'na ibadet ederler, ateş korkusuyla veya cennet umuduyla değil. Onlar, korku ve umut arası davetten başka bir şey algılarlar. Onların anlayışında ateş, uzaklığın ve gazaba uğramışlığın yurdudur. Bu yüzden ateşe girmekten korkarlar. Cennet ise, yakınlığın ve hoşnutluğun yurdudur. Bu yüzden cenneti iştiyakla arzu ederler.

   "Onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım." ifadesi, bunun Mekke müşriklerine veya Kureyşlilere ya da genel olarak Araplara yönelik bir hitap olduğunu göstermektedir. Fakat, ifadenin akışı içinde, hitap zamirinden "ulaştığı kimseler"e doğru bir geçiş yapılmış olması, -ki ulaştığı kimselerden maksat, Peygamberimizle (s.a.a) yüz yüze konuşmayan, onun yaşadığı dönemdeki insanlarla, vefatından sonraki kimselerdir- gösteriyor ki, "onunla sizi... uyarayım" sözünde muhatap alınanlardan maksat, Peygamberimizin (s.a.a) doğrudan konuşarak davet ettiği kimselerdir. Bu bakımdan ayetin inişinden önce davet ettiği, ya da ayetin inişi esnasında davet ettiği, yahut ayetin inişinden sonra davet ettiği kimseler arasında herhangi bir fark yoktur.

   Buna göre, "Bu Kur'ân bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım." ifadesi, Peygamberimizin (s.a.a) davetinin, Kur'ân aracılığıyla, onu kendisinden dinleyen veya kendisinden sonra kıyamet gününe kadar başkalarından dinleyen herkese yönelik, evrensel bir davet olduğunu gösterir. Dilersen şöyle de diyebilirsin: Ayet; Kur'ân'ın, inişinden kıyamet gününe kadar tüm insanlara Allah tarafından sunulan bir kanıt ve hakkı söyleyen bir kitap olduğunu göstermektedir.

   "Onunla sizi... uyarayım." denilmiş, buna karşın, "Onu okumakla sizi uyarayım." denilmemiştir. Çünkü Kur'ân, lafzını duyan, anlamını bilen, amaçlarını kavrayan veya lafzı kendisi için açıklanan, içeriğini duyan kimseler için bir kanıttır. Çünkü bir kavme yazılan bir mektubun mutlaka onların dilinde yazılmış olması zorunlu değildir. Bilâkis önemli olan, söz konusu kavme kanıtın tamamlanmış olması ve ulaştırılmak istenen mesajın onları kapsıyor olmasıdır. Nitekim Peygamber efendimiz (s.a.a) Mısırlılara, Habeşistanlılara, Bizanslılara ve İranlılara davet mektupları göndermiştir. Oysa bu kavimlerin hiçbirinin dili Kur'ân dili değildi. Bu milletlerin iman etmesinden önce bazı mensupları, Peygamberin hayatında ona iman etmişlerdi. Selman-ı Farisî, Bilal-i Habeşî, Süheyb-i Rumî gibi. Bu arada İbranîce konuşan bazı Yahudiler de Müslüman olmuşlardı. Bütün bunlar kuşku duyulmayan tarihsel gerçeklerdir.

 

Kur'an-ı Kerim Nübüvvet Senedidir

Kur'an-ı Kerim yeterli değil mi?

Peygamberlerin Hedefleri

Nübüvvet - Akıl Tek Başına Yeterli Değildir

BÜTÜN PEYGAMBERLERİN DAVET USULÜ BİRDİR

NÜBÜVVET

ALLAH'IN PEYGAMBERLER İ GÖNDERMESİ

NÜBÜVVET'E DAİR İNANCIMIZ

PEYGAMBERLER HAKKINDAKİ İNANCIMIZ

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)