• Nombre de visites :
  • 5626
  • 31/3/2008
  • Date :

RESULULLAH VE EHL-İ BEYTİ

RESULULLAH VE EHL-İ BEYTİ

Eserin Adı:Resulullah ve Ehl-i Beyti

Yazar:Hacı Raşit Sayılır

Yayınevi:Kevser

 

   Bütün âlemleri yoktan var eden yüce Allah'a hamdolsun. Her kim O'na tevekkül ederse, O, kendisine yeter ve her kim de O'nun yolundan yüz çevirirse, hor ve zelil kalır.

   Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurur:

Ey iman edenler! Hep birlikte, Allah'ın ipine, sımsıkı sarılın ve sakın fırkalara ayrılmayın![1]

Erdem, evlere arka taraflarından girmenizde değildir! Asıl erdem, (Allah'tan) çekinen kişinin erdemidir. Evlere kapılarından girin! Allah'tan çekinin ki, kurtuluşa erebilesiniz.[2]

  Resulullah da (s.a.a) şöyle buyurur:

   Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır. Kim ilim şehrine girmek isterse, kapısına gelsin.[3]

   İslâm birliği... Bu kelime, bütün Müslümanların kalplerini celp eden bir kelimedir. Dünyadaki tüm Müslümanların birleşmesini arzu etmeyen Müslüman bir fert buluna-maz. Öyleyse biz de bu gayenin taraftarı olmalıyız.

İslâm, kâinatın dinidir. Göklerde ve yerde olan ne varsa, hepsi Allah'a (c.c) teslim olmuştur. İslâm, Allah'a (c.c) ve O'nun dinine teslim olmaktır.

   İslâm, bütün peygamberlerin getirdiği aynı "ilâhî din"in ortak adıdır. İlk peygamber Hz. Âdem'den (a.s) "Son Peygamber" Hz. Muhammed'e (s.a.a) kadar gelip geçmiş her peygamber İslâm'ı tebliğ etmiştir. Allah (c.c) katında din İslâm'dır.

   İslâm, son tebliğcisi olan Ahir Zaman Peygamberi ve Hatem-i Enbiya (Peygamberlerin Sonuncusu) Resul-i Ekrem'le (s.a.a) son ve mükemmel şeklini almıştır. İslâm'ın son tebliğinin öncekilere üstünlüğü, Kur'ân-ı Kerim'in ilâhî vaat ile korunmuş ve güvenilir olmasından gelir.

   Önceki peygamberlerin de yapmış olduğu tebliğ, gerçek ile ilgisi olmayan bazı sözlerle karıştırılarak haktan uzaklaştırılmıştır. Eğer biz de, uydurma hadislere ve gayr-i İslâmî âdetlere ve bidatlere değer verirsek, vay bizim hâlimize!

   İslâm'ın iki temel kaynağı vardır: Kur'ân ve onun yaşama geçirilişi olan Sünnet. İslâm'ı bu iki kaynaktan almazsak, yani İslâm'ın aslî şeklinden uzaklaşırsak, bu dinin, öteki ilâhî kökenli dinlerden ne farkı olur?

Allah Tebareke ve Teala Kur'ân-ı Kerim'in bir ayetinde şöyle buyurmuştur:

Sonra, bir şeyde ayrılığa düşüp çekişirseniz, eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onu, Allah'a ve Resul'e götürün.[4]

   Yüce Allah, bu ayetle, "Kur'ân'a ve Resulullah'tan gelen gerçek hadislere başvurun." demiş oluyor. Ne yazık ki, "İki Cihan Güneşi"nin nuru, yeryüzünden uzaklaştıktan sonra, halifelik davası Müslümanlar arasında ayrılık başlatmıştır ve böylece o sevgili Peygamberimizin (s.a.a) gerçek hadisleri de bir bahane ile ortadan kaldırılmıştır.

   "İki Cihan Güneşi"nin nuru yeryüzünden uzaklaştıktan sonra çok geçmeden biçare ümmet Ümeyyeoğulları'nın başı Muaviye'nin zulmüyle ve oğlu Yezid'in zilleti ile karşılaştı. Bu şahıslar, kendi saltanatları uğruna, Resul-i Ekrem'in "Ehl-i Beyt"ine karşı savaşlar verdiler. Örneğin, Hz. Ali (a.s) ile savaştılar ve "cennet gençlerinin iki efendisi" olan Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin'i (a.s) şehit ettiler.

   Emevî zalimleri müminlerin kanlarını dökmekten zevk alıyorlardı. Allah'ın Resulü (s.a.a), bunların, devlet kademelerine gelmelerini yasaklamıştır. Ancak ne yazık ki, Resul'den (s.a.a) sonra onun vasiyetine uyulmayınca, onlar da bu fırsattan yararlanarak bir oyun ile ümmetin başına musallat oldular.

   Böylece nice akı, kara; nice karayı da, ak gösterdiler. Kendilerini, tarih sayfalarına, Emirü'l-Müminin diye yazdırdılar. Asıl Emirü'l-Müminin olan Hz. Ali (a.s) ve evladının haklarını da hasıraltı ettiler. Resulullah (s.a.a) adına, saltanatlarına uygun hadisler uydurdular. Bazen de iktidarlarının işine gelen hadisçileri mükâfatlandırıyorlardı. Ne yazık ki, Peygamberimizin (s.a.a) söylemediği bir sözü, kendisine isnat edenlerin, cehennem ile müjdelendikleri düşünülmez olmuştu.

   Abbasîler de Ehl-i Beyt'e zulüm yapmada Emevîlerden geri kalmadılar; bir bahane ile bazılarını zindanlara atarak, zehirleterek şehit ettiler. O dönemdeki bu zulümden Ebu Hanife de bahsetmiştir.[5]

   Tarih yazarlarının ve okurlarının tarafsız davranmaları gerekir. Önyargı ile bir yere varılamaz. Bu çıkarcı zalimlerin yaptıklarının bir sonucu olarak da Müslümanlar bölük bölük olmuşlardır. Bu, bir yürekler acısı durum değil midir? Oysa ki İslâm azizdir; müminler kardeştirler.

Bakın, Allah Tebareke ve Teala ne buyuruyor:

Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun; (başka) yollara uymayın. Zira o yollar, sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için, Allah size bunları emretti.[6]

   Ancak ne yazık ki biz, İslâm tarihi kaynaklarında ve günümüzde Müslümanların fırkalara ayrıldığını görmekteyiz. Bu ise, bizim içimizde devamlı olarak kanayan bir yaradır. Bu kitabın yazılış gayesi, Müslümanların "Peygamberî çizgi"yi kavramaları ve bu çizgide birleşmelerini sağlamaktır.

   Kitabımızda, özellikle Şia ve Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilâflı konularda daha çok, Ehl-i Sünnet kaynaklarına yer verdik. Çünkü Ehl-i Beyt Mektebi'nin kaynakları, Ehl-i Sünnet tarafından pek bilinmediği için, bu mektebin âlimlerinin verdiği bilgilere genelde itibar edilmemektedir. Oysa İslâm tarihi ile ilgili gerçekleri, kaynaklarıyla beraber, kıymetli âlimlerimiz ve araştırmacılarımız, değerli eserlerinde bize ulaştırmışlar, bunları günümüze kadar getirerek zihinlerimizi aydınlatmışlardır. Gerçeklere sadık kalan âlimlerimizin ve araştırmacılarımızın tümüne şükranlarımızı sunarız. Kaynakları aktarırken de, genelde Arapça ve Farsça'dan Türkçe'ye çevrilen kitap ve yazılardan yararlandım, bazı alıntılarda bulundum.

   Müslümanların birlik ve beraberliğini isteyen tüm âlimlerin bir araya gelerek bu içimizdeki ayrılık çıbanını, bir cerrahi ameliyattan geçirerek devamlı olarak kabuk tutup cerahat toplayan yaranın iyileşmesine yardımcı olacaklarına inanıyoruz. Böylece ümmetin, İslâm'ın ortak paydası olan ilim kapısı Ehl-i Beyt ekseninde birleşip bir araya gelmesini ümit ediyoruz. 

Tevfik Allah'tandır; bize düşen ise tahkiktir.

   H. Raşid Sayılır

-----------------------------------------------------

[1]- Âl-i İmrân Suresi: 103

[2]- Bakara Suresi: 189

[3]- Müstedrek-i Hâkim, c.3, s.126; Tarih-i Bağdat, c.4, s.368; Us-du'l-Gabe, c.4, s.22; Kenzu'l-Ummal, c.6, s.152; Tehzibu't-Tehzib, c.6, s.320

[4]- Nisâ Suresi: 59

[5]- Muhammed Ebu Zehra, Mezhepler Tarihi, s.363

[6]- En'âm Suresi: 153

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)