• Nombre de visites :
  • 2540
  • 17/3/2008
  • Date :

Baharın Getirdikleri

baharın getirdikleri

    Yeşildir bahar. Renklerin en asilini bürünmüştür o. Cennet rengine. Bereket simgesine. Hayattır bahar, bütünüyle hayattır. Herşey baharda daha bir canlanır. “Hay” ismi baharda perdesini bütün bütün kaldırır. Esmanın eşyaya tecellisini en berrak keyfiyetiyle o gösterir. Renkler birbiriyle sarmaş dolaş olur baharda. Mor sarıya, sarı laciverde karışır. Her renk baharda doğum gününü kutlar. Ama hâkim renk yine de yeşildir. Yeşilsiz bahar, baharsız yeşil düşünülemez.

    Her varlık kendine göre algılar baharı. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar... Ancak ortak nokta da yok değildir aralarında. Coşkundur bahar bütün varlıklar için, coşkunun doruk noktasıdır. Sevgilidir bahar, o bütün varlıklarca sevilir, beklenir, gözlenir.

    Hele bazan görmüşlerce, kış geçirmişlerce. Onlar için baharın ayrı bir ehemmiyeti, ayrı bir değeri vardır. Eşyayı zıddıyla bilmenin de ötesinde bir insiyaki davranıştır onların bahar bekleyişleri ve onun kıymetini, değerini bilişleri. Hazan görmeyen, kış görmeyenler sevseler de bekleseler de baharı, diğerleri gibi sevemez, bekleyemezler. Zorda kalmayanlar nasıl Hızır beklemezlerse... Hızır, “hadr” kökünden gelme bir kelime... Yeşil demek manası. O’nun geçtiği her yer yeşerdiği için böyle isimlenmiştir Hz. Hızır (as)... Canlanır onun bulunduğu yöre. Balığın canlandığı gibi büyük kayanın altında. Hz. Musa ve yanındaki fetanın buluşma yeriydi orası Hz. Hızır’la. Ölü balığın canlanması bir işaret, bir parola. Girildiğine emare ayrı bir buuda. Bahar muştusu anlayana.

   Yeşeren düşünceler yeşillenecek demektir artık. Karlı buzlu günler son bulmuştur. Hazan tersine dönmüştür. Fetih aşısı tutmuştur aksiyonun bağrında. Yaprak yaprak açılacaktır fikir goncaları. Renkler kuşağı dolanacaktır mevsimin beline. Apaçık görülecektir başka bir döneme geçildiği. “İman” merhalesini “Hayat”ın takip ettiği... Delil olacak bu bir üçüncü merhalenin daha geleceğine. Coşkunluk saracak ruhları baharla. Atılımlar hızlanacak böylece. Zaman sürat kazanacak. Düşlere dahi girmeyenler düşünülür olacak. Düşünceler aksiyonlaşacak. Baharla olacak bunlar, baharı görünce olacak. Soluklarıyla, nefesleriyle kardan buzdan dağları eritme misyonunu yüklenen talihlilerin ötelerden seyredecekleri zümrüt yeşili günlerdir bu günler. Renk dolu, koku dolu, hayat dolu günler... Bekleyip göremeyenlere, beklemeden eren, yetişenlere verdiği hazdan, lezzetten daha çoğunu verecek olan günler. Hızırla el ele günler.

Vesveseye gerek yok. Baharla iç içe yaşıyoruz. Biz baharlaşırken o da “biz”leşiyor. Bizi bürünüyor üzerine yeşil renk yerine.

  Biziz yeşil olan, biziz canlanan. Sapık yolların üzerine ölü toprağı serpilirken. Hazan onların son yapraklarını da dökerken. Alternatifimiz yok artık. Zaten biz hiçbir zaman alternatif olmadık. Odak noktayız çünkü, merkez üssüyüz sistem adına. Lahut kaynaklıdır bize sahip çıkan sistem. Bir dönemde düşmanı sıtmalı gibi titreten. Ve şimdilerde içlerindeki korkuyu yeniden alevlendiren. Korkudur onları bir araya getiren. Korktukları başlarına gelsin içindir verilen fetva kaderden. Zümrüt yeşili dağlara, bayırlara, bağlara, bahçelere kıyasla çer çöp yığını mezbeleliklerin durumu belirlensin diyedir onların gündemi elde tutmaları. Vahşetleri, vahşilikleri, asaletten mahrumiyetleri ve adilikleri görülsün diyedir...

    Gelişip serpilme devrindeyiz. Sancılar var. Buluğ sancıları. Dehanın çocukları için bu sancı sürekli. Toplum olarak dehayı temsil ediyoruz. Bunun işaret ve muştularıdır çektiğimiz sancılar. Bugüne kadar nasip olmamış bir coğrafya bizi bekliyor. Çizelim de bizim olsun diye. Talihimiz en bereketli baharını yaşıyor. Tarihin en büyük fırsatları eteklerimize dolanıyor. Biraz şaşkınız. O kadar çok fırsat sökün edip üzerimize üşüştü ki, hiçbirini diğerine tercih etmemiz söz konusu değil. Hepsi birbirinden kıymetli, değerli.

   Dar çerçeveli izahlar artık yetersiz. Klik taassubu erimeye yüz tuttu. Evrenselleşme zarureti vicdanları baskı altına alıyor. Artık kitleleri, toplumları, milletleri içine alan değerlendirmelere ihtiyaç var. Baharla uyanıyoruz. Bizi bahar uyandırıyor. Kabuğumuzu kırdık, filiz olmaya namzet çekirdek misali. Bize yeni elbiseler gerek. Kış giysileri baharda ağır gelir üzerimize. En zayıfın ayağıyla yürümek için hamülenin hafifletilmesi şart. Daha entegre dil kullanmalıyız. Literatürümüze yeni yeni ifadeler girmeli eskileri atılmadan. Sonsuza dek sahip çıkarak eski terminolojimize, ilaveler yapmalıyız sadece şartların gerektirdiği ölçüde. Karalara ak demeden, akları karalamadan yapmalı bunu. Bazı zaruretlerin, mahzurlu şeyleri mübah kıldığı prensibinden hareketle izah getirmeli yeni girişimlere. Fanteziye düşmemeli asla. Ana prensipler sarsılmamalı. Kışta gelip bahar müjdeleyenlerin sözleri kat’iyen unutulmamalı..

  

baharın getirdikleri

   “Nasih i Mensuh” evrenselliğini hayata tatbik etmen yine de. Yeni hükümlere, yeni kararlara alıştırmalıyız kendimizi. Önceki düşüncelere zıt gelse bile, tabii seyrinde gelişen hadiseleri engelleme gayretkeşliğine düşmemeliyiz kesinlikle. Baharın kendine mahsus kuralları vardır. Her dönen kendi kurallarıyla yaşanmalıdır. Bahar da öyle. Hz. Musa itirazlarında haklıdır; fakat kendi buuduna ait kriterlere göre... Hz. Hızır’ın hadiselere bakışında zaviye farklılığı vardır. Fakat her iki zaviye de (mülk-meleküt) birbiriyle irtibatlıdır. Önemli olan bu irtibatı yakalamaktır. Aksi değerlendirmeler hep eksik ve yarım kalır. Ölmelidir serkeş çocuk. Baharını görmemelidir serkeşlik. Onun varlığına sebep olan ana-baba salihtir çünkü. Ömür boyu onları dilgir etmemelidir serkeş evlat, asi evlat. Kötünün iyiyle değiştirilmesine karar verilmiştir ulu divanda. Karar kesindir. Tatbik görecektir. Değişiklik mutlaka olacaktır. Zahir akla göre işlenen cinayettir. Ledün ilmine göre ise işlenen “tebdil”i, değişikliği gerçekleştirmek içindir. Ekin biçmek, hasat vaktini değerlendirmek gibidir bir bakıma bu. Yeni tohumlara zemin hazırlamaktır bir öncekileri toparlayıp almak e yerden. Çürümeyi önlemektir. Kokuşmayı engellemektir. Bir bahar hazırlığıdır kısacası. Kışı, bahara perde etmektir.

Duvar(sistem)’ın yıkılmasını beklemek, istemek doğru değildir yetimler büyüyünceye dek. Hazine açıkta kalacak, yağmalanacaktır aksi halde. Sahip çıkamayacaktır yetimler (öz evlerinde yetim muamelesi görenler) hazinelerine. Yağmaya mani olamayacaklardır.

   Güçleri yoktur, kuvvetleri hazır değildir. Kendileri de hazinedir onların. Korunmaya ihtiyaçları vardır. Bu duvar hem onları hem de hazineyi koruyacaktır. Sistem yıpranmıştır, duvardaki çatlaklar çoğalmıştır. Ama bu duvarın bir süre daha ayakta kalması ve yıkılmaması gerekmektedir. Yıkılması gereken duvara destek vermek, esas korunması gerekenleri korumak içindir. Sathi kalıplara dökülmüş düşüncelerle hızırlaşmış pratikleri anlamak, kavramak imkânsız gibi görünüyor. “Sistem korumacılığı” itirazlarının, ithamlarının perde arkasında bu faktörün tesiri büyük olsa gerek. Anladıklarında, kavradıklarında ithamlarından vazgeçerler mi? Hakperest olanlar, itirazlarını yine hak adına yapanlar, yani Hz.Musa gibi davranmış bulunanlar, evet.

   Kusurlu gösterilmeli gemi. Zalimlerin ok hedefi olmaması için. Kusur içinde saklanmalı o inci. Hırsızı çoktur çünkü onun. Yolcusunu sahile çıkarıncaya kadar, kimsenin ayranını kabartmamalı kurtuluş sefinesi. Kusurlu görünmeli ama kusurlu olmamalı. Kusur, mükemmeli saklamak için vesile, perde. Hızır tedbiridir bu perde. Yoksa caiz değildir delmek gemiyi. Hem de ücretsiz binmişken o gemiye. İhanet olur bu. Korku salar, ümitsizlik verir gemidekilere. Dozajı çıkarmamak gerekir tedbirlerde. Nerede duracağı belli olmaz yoksa tahribin. Batışı hızlandırır o, doğuş beklenirken. Mezar olur sefine içindekilere. Kendine de. Heder olur gayretler. Boşa gider emekler. Bahar hazana döner. Zaman tersine işler.

İlahi payandalıdır Hızır tedbiri. Kendinden değildir onun yapıp ettikleri. Sabır ister onu anlamak için. Cehd ister, gayret ister onu kavramak için. Hızırlaşmak gerek hayata tatbik için o tedbirleri. Hızır taktikleriyle diriltmek için cemiyeti. Getirmek için ülkeye baharı. Ve görmek için, duymak için, yaşamak için baharın getirdiklerini.

    Rüyalar toplum tabirli olur baharda. Mısır melikinin gördüğü rüyalara döner görülenler. Tabirini Yusuf (as) yapar ancak bu tür rüyaların. Rüyalaşan odur çünkü aslında. Hedef onun aziz olmasıdır, kuyudan, hapisten sonra. Ve iffetiyle, doğruluğuyla, becerisiyle, dirayetiyle seçkinleştikten sonra. Ülke kendisine teslim edilecek kıvama geldikten sonra Yusuf nesli, saraydan gelen çağrı bir bahar müjdesi. Devlet olma çağrısıdır bu, rüya ulağıyla.Vakti geldiğinde cevap verecektir elbet Yusuf bu çağrıya da. Temkini elden bırakmamak şartıyla. Bolluk yılları gelecektir onun gelişiyle. İş başı edişiyle herşey bereketlenecektir. Hızır yıllarıdır bu yıllar. Yedi yeşil başakta buna işaret var. (Yusuf, 12143) Kıtlık yılları Yusuf (as) ile atlatılacaktır. Milletine kendini adamaktır, toplum için kendini feda etmektir bu platformda hizmete talip olma. Bir fetanet işidir bu sırrı yakalama. Kışı baharda anlama bir deha işidir. Ve işe baharında talip olma...

Şemseddin NURİ  


Baharın Müjdecisi

BAHAR YORGUNLUĞU

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)