• Nombre de visites :
  • 2392
  • 25/12/2007
  • Date :

Dostun gülü

dostun gülü

   İkibinbeş yılının bir hesaba göre Aşûrâ günü, bir hesaba göre Aşûrâ"dan bir sonraki bir pazar günüydü. Bir toplantıda, “Ehl-i Beyt diye, Resûl-i Ekrem"in (S.A.) eşleri, müminlerin anneleri dışında bir kavram olmadığını, bunu Şi"a"nın uydurduğunu” halk önünde açıklayan ulemaya şöyle demiş ve cevâbını almıştım; önce ne dediğimi kısaca yazıyorum: “Bari bu toplantıyı kendi aranızda yapsaydınız, beni de çağırmasaydınız, halka açık da olmasaydı! Halkın kafasını karıştırdınız!”

  Cevabım şu şekilde verildi: -Sayın Hatemi müsterih olsun, halkımız çok aydın bir halktır, kafası aslâ karışmaz!

  Demek ben aydın olamamışım ki bu şâhâne cevap karşısında benim aklım büsbütün karıştı. Aynı günün akşamında da şehrin aydın müslüman halkından bir kısmının, kaldığım otelin üst katından odama kadar gelen “oy farfara farfara/Ataş düştü şalvara” tarzında, insana son derece ulvî hisler ilkaa eden nağmelerle kıvırdıklarını anladım. Çünkü birkaç gün önceden: “doyasıya eğlenceli aşûre şenlikleri”ne ilânlarla çağrıldıklarını da acıyla okumuş, öğrenmiştim.

  İşte kafa karışıklığı böyle olur. Nitekim beni kafa karıştırmakla itham eden Dost da, o gün öğleden sonra, benim “kafa karıştırıldığı” endişeme hak vermiş, şöyle demişti: -Halkın kafası, -Ehlibeyt"in inkâr edilmesiyle- karışır mı? Ne yalan söyleyeyim? Karışır!

  Aradan üç yıla yakın bir süre geçtikten sonra, bu kez de ben “kafa karıştırıcılık” ve “sünnetsizlik” ithamına maruz kalıyorum. Sebebi de, halkın kullandığı anlamda kurbanın, sadece mali ibadet yönü olduğunu, Ramazan Bayramı"ndaki sadakanın on katından ibaret bulunduğunu, “hayvan kesme”nin bir dinî “ritüel” değil, sadece o dönemin şartlarıyla yoksul hacıların doyurulma vesilesi olduğunu söylemiş olmam! Kötü bir uygulamayı eleştirmek kafa karıştırıcılık mıdır, yoksa “emr bil-ma"ruf ve nehy anil-münker” görevini yerine getirmek midir? Resûl-i Ekrem"in (S.A.), Yüce Sevgili"nin, elinde satır boğa kovaladığını kim gördü ki ben bu sözlerimle “sünnetsiz” oluyorum?

  “İslâm kaynaklarında, genç hayvanların kesilmesinin caiz olmadığına ilişkin bir işaret dahî yoktur” demeden önce, “onlarda sizin için belli bir zamana kadar yararlar vardır, sonunda varacakları yer Beyt-ul-Atıyk"dir” âyeti üzerinde düşünmek gerekmez mi? (Hacc 22/33)

  Ehl-i Beyt, Mevlânâ, Yunus; “kurban” olarak eti de kullanmış olabilirler, ne var ki hayvanlara zulmettiklerini hiç zannetmem ve bunu söyleyenlere inanmam. Menâkıb-ul-Ârifîn"de, tam aksine, boğa kovalayan kasapların elinden Mevlânâ"ya sığınıp da canını kurtaran bir boğanın hikâyesi anlatılır. Bugün Mevlânâ aramızda olsaydı, boğayı kurtarmak isteyince nasıl adlandırılacağını tahmin etmek zor değildir: Bre sünnetsiz! Yort savul!

  Beni en çok yaralayan da: “Zibh-i Azîm” ile, İmam Huseyn arasında uzaktan-yakından hiçbir ilişki olmadığı iddiasıdır. Oysa “Zibh-i Azîm”in Huseyn olduğunu ben uydurmadım, Merhum Ikbal"den öğrendim: -Allah Allah! Bâ-i Bismillâh peder/Ma"nî-i Zibh-i Azîm âmed peser! (Allah Allah! Baba (Emîr-ul-Mü"minîn) Bismillah"ın “bâ”sı/Oğul (Huseyn) Büyük Kurbanın ma"nâsı!)

  Yazımın başlığında “dostun gülü” dedimse de, buradaki inkâr “dostun gülü” olmaktan çıkıyor! “Zibh-i Azîm”in Huseyn olduğunu inkâr; “oy farfara farfara/Ataş düştü şalvara!” derekesinde bir din anlayışına yol açıyor. Bu tehlikeyi görüp de “Zibh-i Azîm” sırrına varamayanlar; abuk-sabuk felsefeler ihdâs ederek misyonerlerin tebliğini önlemeye çalışıyorlar. Önleyemeyince de, “boğa üzerinde sadizmini tatmin edip karınca ezmez bir veli derecesine yükselmiş” olmaları gereken bazı biçarelerin eline bıçak verilip: Mesih İsa"nın “Zibh-i Azîm” olduğunu tebliğ eden ve “oy farfara” din anlayışından bezip de Sevgi"yi arayan müslümanlara kucak açan hristiyan rahiplere gönderiliyor. Oysa Sevgi"yi arayan müslüman gençlere deli-bozuk lâflar yerine Kur"an-i Kerim ve Kur"an-i Nâtık İslâm"ı tanıtılsa, akım tam aksine gerçekleşir, Sevgi"yi arayanlar bizden kaçmaz, bize gelirlerdi. Huseyn"in Zibh-i Azîm olduğuna dair uzaktan yakından hiçbir işaret yokmuş! Şuşterî"nin “El-Hasâis-ul-Huseyniyye”sine bakarsanız görürsünüz. (Ali Keremî"nin Farsça çevirisi, s. 535) Sadece Zibh-i Azîm"de değil, Kevser Suresi"ndeki “ve"nhar”da da Huseyn"e işaret vardır.

  Ey Azîzan, ben halkın kafasını karıştırmayı değil, tam aksine, onları “oy farfara farfara/ataş düştü şalvara” din anlayışından tekrar “üzerimize dolunay ışıdı/Veda" geçidinden” uyanışına çağırmayı arzu ediyorum. Siz de böyle yapmalı değil misiniz?

 

Şu illerin taşı hiç bana değmez/İlle dostun gülü yaralar beni! Eyvallah Pir Sultan"ım! Hele atılan ısırgan otu ise ve zaruretle dahî atılmamışsa yaranın acısı yaman oluyor!

   Hüseyin Hatemi

 

Sevgi ve kötü (şerr)

Siyah kuşlar

Sevgi nurdur

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)