• Nombre de visites :
  • 3210
  • 23/12/2007
  • Date :

   İlâhî Emirle Hidayet Ne Demektir?

?lâhî emirle hidayet ne demektir?

 

   İmam (a.s) zahirî hidayet misyonuyla insanlara dinin hükümlerini öğretir, eğriyi ve doğruyu anlatır. Buna ilâveten İmam'ın bir de bâtınî velâyet ve hidayet yönü vardır. İmam bu yönüyle kabiliyetli ve lâyık insanların elinden tutup onları kemale doğru götürür.

  Bu hidayet, manevî feyiz ve bâtınî makamlar esasınca gerçekleştirildiği için ona "ilâhî emir ile hidayet" denir.

Bâtınî hidayet, büyük peygamberlerin, peygamberlik makamından sonra vardıkları yüce bir makamdır. Nitekim yüce Allah, Hz. İbrahim'i (a.s) peygamberlik makamından sonra imamet ve bâtınî hidayet makamına ulaştırdı. Hani şöyle buyuruyor:

"Doğrusu ben, seni insanlara imam kıldım."[1]

  İmam, velâyet ve ilâhî emir ile hidayet makamına eriştiğinde, sıradan insanların gözünde hayret verici ve imkânsız olarak görülen şeyleri yapabilir. Kur'ân'ın tanıklığıyla, Hz. Süleyman'ın (a.s) vasilerinden biri olan Asıf b. Berhiya, Sebe' Kraliçesi'nin tahtını, onun kendisi Hz. Süleyman'ın (a.s) huzuruna varmadan önce, bir göz kırpma süresinden daha kısa bir sürede getirmeyi başarmıştır. Bu, onun tabiat üstü âlemle bağlantılı ve bu âlemin örtülü bazı hakikatlerini biliyor olmasından kaynaklanıyordu.

  Bizim masum önder ve imamlarımız, Asıf'dan çok daha yüce bir makama sahiptiler. Değerli İmamlarımızın manevî hidayetleri ve bâtınî velâyetleriyle ilgili çok sayıda örnekler zikredilen sahih tarih ve asîl hadis kaynakları bu hakikate tanıklık etmektedir.

  İmamın kendisi manevî hayatın doruğunda olduğu için, kabiliyetli insanların kalplerinde etkili olabilecek, onlarda tasarruf edebilecek ve onları kemale doğru götürebilecek bir tür manevî hidayet ve cezbeye sahiptir... Nitekim tarihte, İmamlarımızın öğrencilerinden öyle yüce şahsiyetlerle karşılaşıyoruz ki, bizzat tarih onların varlığıyla övünmekte, onur duymaktadır.

Bu şahsiyetlerden birkaç örnek:

  1- Şamlı Adam

  Ali b. Halid, Zeydî idi. Yani dördüncü İmam Hz. Zeynelabidin'den (a.s) sonraki imamları kabul etmiyordu. Dokuzuncu İmam Hz. Cevad'ın (a.s) zamanında yaşıyordu. O diyor ki: Samerra şehrinde idim. Peygamberlik iddiasında bulunan Şamlı bir adamı esir olarak getirip burada hapse attıklarını bana haber verdiler. Onu görmeye gittim.

— Nasılsın ve başından geçen macera nedir? diye sordum. Dedi:

— Şam'da, Şehit İmam Hüseyin'in (a.s) mukaddes ve mübarek başının bırakıldığı söylenen bir yerde ibadetle meşgul idim. Bir gece ansızın, "Kalk!" diyen birini karşımda buldum... İstemeksizin kalktım. Biraz onunla yürüdük... Ama kendimi Kûfe Camiinde buldum."

— Bu camiyi tanıyor musun? dedi.

— Evet, Kûfe Camiidir, dedim

  Sonra O namaz kılmaya başladı. Ben de onunla birlikte namaz kıldım. Daha sonra yola koyulduk... Biraz yürüdükten sonra kendimi Medine Camiinde gördüm. O, Resulullah'a selâm etti ve her ikimiz orada namaz kıldık. Sonra kalkıp yeniden yola koyulduk... Kısa bir süre sonra kendimi Mekke'de buldum... Tavaf ettik... Sonra, çıkıp birkaç adım yürüdükten sonra kendimi Şam'daki ilk yerimde buldum... Ve o şahıs gözümden kayboldu. Bir esinti gibi yüzümü okşayıp geçmişti...

  Bu olaydan iki yıl geçti... Bir sonraki yıl yine aynı kişiyi gördüm. Çok sevindim. Beni tekrar geçen yılki yolculuklara davet etti. Ve aynen önceki seferimizde olduğu gibi, o mukaddes yerlerin tümünü ziyaret edip geri döndük... Ayrılmak istediği sırada ona dedim:

— Bu gücü sana verene yemin verdiriyorum, kendini bana tanıt!

— Ben, Muhammed b. Ali b. Musa b. Cafer'im, yani dokuzuncu imamım, dedi. Ben bu hadiseyi, gördüğüm herkese anlattım. Ta ki bu haber Muhammed b. Abdülme-lik-i Zeyyat'ın kulağına çatıncaya kadar. Onun emriyle beni yakaladılar ve peygamberlik iddiasında bulunmakla suçladılar... Ve şimdi gördüğün gibi zindandayım.

Ona dedim: "Durumunu Muhammed b. Abdülmlik'e yazmamı ister misin?"

Dedi: "Yaz."

Ben de yazdım; ama Abdulmelik cevabımda şöyle yazdı:

"Ona de ki: Onu bir gecede Şam'dan Kûfe'ye ve sonra Medine'ye ve Mekke'ye götürüp daha sonra Şam'a geri çeviren kimseden, bu zindandan onu kurtarmasını istesin."

  Bu cevaba üzüldüm. Mektubun cevabını ona iletmek için bir gün sonra zindana gittim. Ama zindanın etrafında çok sayıda askerin ve halkın gelip gittiğini gördüm. Ne olduğunu sordum.

  Dediler: "Peygamberlik iddiasında bulunan sanık zindandan kaçmış. Yere mi girdi, yoksa bir kuş olup göğe mi çıktı, bilmiyoruz."

  Ali b. Halid diyor ki: "Bu olayı gördükten sonra, kendi mezhebim olan Zeydîlikten el çekip dokuzuncu imam Hz. Cevad'ın (a.s) Şiîlerinden oldum."[2]

  2- Meysem-i Temmar

Hz. Ali (a.s), -bir köle olan- Meysem'i satın alıp azat etti ve ona sordu:

— Adın ne?

— Salim.

— Ama ben Peygamber'den senin -asıl- adının Meysem olduğunu duydum.

— Sevgili Peygamberim doğru buyurmuşlardır, siz de doğru söylüyorsunuz; benim -asıl- adım Meysem'dir.

— O hâlde Peygamberin buyurduğu isimde kal, başka bir isim kullanma.

  Hz. Ali (a.s) böylece bir köleyi satın alıp özgürlüğüne kavuşturdu, ama ömrünün sonuna kadar taşıyacağı bir sevgi ipi attı onun boynuna... Ölüm bile bu ipi onun boynundan çözemedi...

  Meysem, özgürlüğüne kavuştuktan sonra sahip olduğu üstün yeteneğiyle Hz. Ali'nin (a.s) mektebinde saygın bir yere gelerek Hazretin özel ashabının zümresinde yer aldı. İncelikleri kavradı hakikatleri anladı. Susuz bitkinin yağmura aşık olduğu gibi Ali'ye (a.s) aşık oldu. Ondan ilham alıyor ve onunla yaşıyordu. Onda âdeta kaybolmuştu ve ondan kalbine nur, ruhuna sevinç alıp ekliyordu. Ve bu lezzeti dünyanın hiçbir servetiyle değişmeye hazır değildi.

Bir gün Hz. Ali (a.s) ona buyurdu:

— Benden sonra darağacına asılacaksın. Bir darbe ile vücudunu yaralayacaklar ve üçüncü gün sakalın, burnunun ve ağzının kanına boyanacak. Seni, Amr b. Hureys'in evinin yanında asacaklar. seninle birlikte senden başka dokuz kişiyi daha asacaklar... Senin asılacağın ağaç, hepsininkinden kısa olacak. Gel gidelim, dalına asılacağın o hurma ağacını sana göstereyim...

Hz. Ali (a.s) o ağacı Meysem'e gösterdi. Aradan yıllar geçti. Hz. Ali şehit edildi. Ümeyye Oğulları halka musallat oldu...

  Meysem, sık sık o ağacın yanına gidiyor, namaz kılıyor ve onunla sohbet ediyordu: "Ey ağaç! Allah sana bereket versin, ben senin için yaratılmışım ve sen de benim için büyüyorsun."

  Meysem, şehit edileceği yıl Allah'ın evini ziyaretle müşerref oldu ve Ümmü Seleme ile görüştü. Ümmü Seleme ona dedi: "Peygamber'den, Ali'ye (a.s) seni vasiyet ederken ismini duyardım."

  Meysem, Ümmü Seleme'ye İmam Hüseyin'i (a.s) sordu. Onun şehrin dışına çıktığını duyunca şöyle dedi: "Ona selâmımı söyle ve çok geçmeden onunla öbür dünyada Allah'ın huzurunda buluşacağımızı söyle."

  Ümmü Seleme, Meysem'in sakalının muattar edilmesi için ıtır getirilmesini emretti. Daha sonra ona dedi: "Yakında sakalın (Peygamber ve Ehlibeyti uğrunda) kanınla boyanacak."

  Meysem, Kûfe'ye girdi. İbn-i Ziyad'ın askerleri onu yakalayıp İbn-i Ziyad'ın yanına götürdüler. Onların arasında bu sözler geçti:

— Senin Tanrın nerededir?

— Zalimlerin pususunda! Ve sen de onlardan birisin.

— Mevlân Ali (a.s) benimle senin hakkında ne demişti?

— Beni, başka dokuz şehit ile birlikte asacağını ve benim asıldığım ağacın hepsinden kısa olacağını bana haber vermiştir...

— Ben, mevlâna muhalefet edip başka bir şekilde seni öldürmek istiyorum.

— Bunu nasıl yapabilirsin?! Hâlbuki o, Peygamberden ve Peygamber de Allah'tan vermiştir bu haberi. Allah'a muhalefet edebilir misin?! Ben şahadet yerimi dahi biliyorum ve ağzına gem vurulacak ilk Müslüman olacağımı da.

Abdullah b. Ziyad büyük bir öfkeyle, "Şimdilik onu zindana götürün!" dedi... Meysem, bu zindanda, Muhtar Sakafî'ye kurtulacağını müjdeleyip şöyle dedi:

— Sen Hz. Seyyid'üş-Şühedâ'nın (a.s) intikamı uğrunda İbn-i Ziyad'ı öldüreceksin. (Nitekim öyle de odu.)

  Bilahare Meysem'i kurbangâha götürdüler... Manevî yüceliş üssüne... İnsan ruhunu en yüksek ve en değerli yere yükseltebilecek şahadet üssüne... Onu, Amr b. Hureys'in evinin yanındaki, önceden tanıdığı ağaca astılar... Halk, etrafına toplandı... O, darağacında Hz. Ali'nin (a.s) faziletlerini beyan etmek için münasip bir fırsat buldu... Konuşmaya başladı; insanların gönüllerini fethetti ve bir grubu aydınlattı.

  İbn-i Ziyad'a, Meysem seni rezil etti diye haber götürdüler... Konuşamasın diye, ağzına vurmalarını emretti... Ve bir darbe ile vücudunu yaraladılar -Hz. Ali'nin (a.s) haber verdiği gibi-. Ve o "Allahu Ekber" diyordu...

  Üçüncü günün sonunda ağız ve burnundan kan aktı ve sakalını kanlara boyadı... Allah'ın selâmı ona olsun.[3]

?lâhî emirle hidayet ne demektir?

 

   3- Üveys-i Karanî

Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: "Karan tarafından cennet kokusu geliyor. Ey Üveys-i Karanî! Sana ne kadar da müştakım! Onu gören olursa, selâmımı ona iletsin."[4]

  Zigar bölgesinde halk Hz. Ali'ye (a.s) biat ederlerken, şöyle buyurdu: "Kûfe tarafından tam bin asker -ne az ve ne de çok- gelecek ve bana biat edecek."

  Gelip çattıklarında, İbn-i Abbas askerleri sayıp 999 kişi olduğunu gördü. "Neden biri azdır?" diye hayret etti.

Çok geçmeden, yünlü (sert) bir elbise giyinmiş olan bir adam kılıç, kalkan ve diğer savaş araçlarıyla birlikte çıkagelip Hz. Ali'nin (a.s) yanına vararak şöyle dedi:

— Ölümüne size biat etmek istiyorum.

Hz. Ali (a.s) sordu:

— Adın nedir?

— Üveys.

— Sen Üveys-i Karanî misin?

— Evet. 

— Allahu Ekber... Allah'ın selâmı ona olsun, habibim Resulullah, ümmetinden Allah'ın ve Resulünün hizbinden olan Üveys-i Karanî adında birini göreceğimi, kendisinin şehit olacağını ve büyük bir gruba şefaat edeceğini bana haber vermişti.[5] Nitekim öyle de oldu ve Üveys Hz. Ali'nin (a.s) ordusuna katılıp şahadete erdi.[6]

Üveys, manevî açıdan makam yüceliği ile meşhurdur. İbadet etmekten lezzet alırdı ve dünyevî lezzetlere ilgi duymazdı.[7] Üveys'in sözlerinde, onun yüce manevî hayatının ana işaretlerini bulmak mümkündür:

"Andolsun Allah'a, ölümü hatırlamak ve son günün korkusunu taşımak, imanlı birinin dünyada sevinçli olmasına müsaade etmez."

"İyiliği emrettiğimiz ve kötülükten sakındırdığımız için bize küfrediyor ve iftira atıyorlar. Ama buna rağmen biz hak üzre kıyam edeceğiz."[8]

  4- Kamber

Kamber de, Peygamber (s.a.a) ve Ali'nin (a.s) manevî gücünün nuruyla oldukça yüce bir makama eren bir yiğittir. Gerçekleri söylemekten ve hak yolunda yürümekten korkmazdı. Dünyaya kul olanların gözünde zahirde bir köle olmasına rağmen, manevî makam seyrinde Ali'nin (a.s) sırlarına mahrem olabilecek bir yere ulaşmıştı.

Bu çelik iradeli adamın, -cinayet ve kan dökme sadistliği olan tarihin hunhar cellâdı- Haccac b. Yusuf'un karşısında söylediği canlı, ezici ve ateşli sözleri oldukça meşhurdur.

Haccac sordu:

— Ali'nin hizmetinde ne yapıyordun?

— Abdest suyunu hazırlıyordum.

— Abdesti bitince ne diyordu?

— Şu ayeti okuyordu: "Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında onlara her şeyin kapısını açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da umutsuz kalıverdiler. Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdol-sun ki, zulmeden milletin kökü böylece kesildi."[9]

— Zannedersem, bu ayeti bize tevil ediyordu?

Kamber, takdire şayan bir cesaretle şöyle dedi:

— Evet.

— Eğer seni öldürürsem ne yaparsın?

— Ben saadete erişirim, sen hüsrana uğrayanlardan olursun.[10]

— Efendin Ali'den (a.s) el çek, teberri et.

— Onun dininden teberri edersem, beni daha iyi bir dine kılavuzlayacak mısın?

(Haccac bu soruya cevap vermekten kaçınıp şöyle dedi:)

— Ben seni öldüreceğim; nasıl ölmek istersen, söyle de öyle öldüreyim seni.

— Bu seçimi sana bırakıyorum.

— Neden?

— Çünkü beni nasıl öldürsen, ben de seni -ahirette- öyle öldüreceğim. Efendim ve mevlâm Ali (a.s), zulümle ve haksız yere başımın kesileceğini bana haber vermiştir.

Haccac emir verdi, başını kestiler.[11]

-----------------------------------------------------------------------------

[1]- Bakara, 124

[2]- İrşad-ı Müfid, s.304-305

[3]- İrşad-ı Müfid, s.152-154

[4]- Sefinet'ül-Bihar, c.l, s.53

[5]- İrşad-ı Müfid, s.149

[6]- Üsd'ül-Gabe, c.l, s.152

[7]- A'yan'üş-Şia, c.13, s.81-93. İkinci baskı.

[8]- Sefinet'ül-Bihar, c.l, s.53

[9]- En'âm, 44-45

[10]- Bihar'ul-Envar, c.2, s.135-136

[11]- İrşad-ı Müfid, s. I55

 

 

ULULEMR'E İTAAT EDİN

Peygamberin Halifesi

Gadir Hum ile ilgili Ayetler

GADİR-İ HUM OLAYI

İmamet İlâhî Bir Makamdır

İmamet Makamı

İmamın İsmeti

İmam, İnsan Vücudundaki Kalbe Benzer

Hz.Ali (a.s)'nın Hz. Resulullah (s.a.a) Tarafından Tayini

HER ZAMAN BİR İMAM VARDIR

MASUM İMAMIN SIFATLARI

TATHİR AYETİ

Menzilet Hadisi

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)