SIKAT'UL-İSLAM KULEYNÎ
Doğumu
Sıkat'ul-İslam, pirlerin piri Muhammed bin Yâkup bin İshak Kuleynî Razî, küçük gaybet döneminde, ikinci asrın ikinci yarısında ve üçüncü asrın birinci yarısında Şianın en büyük muhaddislerinden idi. On birinci mâsum imamın (a.s) döneminde Rey Şehri'nin 38 km. uzaklığındaki Kuleyn Kasabası'nda doğdu. Ehl-i Beyt aşkıyla dolu, sımsıcak bir ailede dünyaya geldi.
Ailesi
Babası Yâkup bin İshak; çok pak, temiz ve fazilet dolu bir kimseydi. Daha küçük yaştaki oğlunun talim ve terbiyesini kendisi üstlendi ve amel diliyle ona İslamî ahlak, edep ve erdemi öğretti. Yakup bin İshak'ın kabri, Hasan Âbat Şehri'nin yakınlarındaki Kuleyn Kasabası'nda asırlardır Şiaların ziyaretgâhıdır.
Kuleynî'nin dayısı da büyük muhaddislerden ve Ehl-i Beyt âşıklarındandır. Onun talim ve terbiyesinde çok etkili olmuştur. Bu büyük alim ki "Alan" adını taşıyordu, hac seferinde Beytullah'ın ziyaretine giderken şehit düşmüştür. Kuleynî, çocukluk döneminde babası ve şehit dayısının huzurlarından gerekli istifade ve ilimler kazandıktan sonra tahsilini tekmil etmek için o zamanda önemli bir ilmi kariyere sahip olan Rey Şehri'ne hicret etti.
Rey Şehri
Rey Şehri, o zamanlar İran'ın kalbi konumundaydı. İsmailiye, Şafiî, Hanefî, ve Şia mezheplerinin görüşlerinin ve fetvalarının çıktığı yer haline gelmişti. Kuleynî, bu mekteplerle tanıştığı gibi, Şialığı asıl mahiyetinden çıkarabilecek hareketlerin de olduğunu fark etti. Doğrusu Kuleynî, derdi anladı, dermanı yapmaya koyuldu. Ona göre bu düzensizliklerin tek çaresi, Ehl-i Beyt (a.s)'ın sözlerine dönmek idi. Kuleynî, bu inişli-çıkışlı ve çekişmeli dönemde kendini arındırarak hadisleri toplamaya karar verdi. Onun için de Ebul Hasan Muhammed bin Esedî Kûfî gibi alimlerin önünde diz çökerek hadis yazmaya, araştırmaya ve incelemeye koyuldu.
Kum Şehri'ne Hicreti
Kuleynî'nin asrını, "hadis asrı" olarak adlandırmak gerekir. O dönemde hadis yazmak, okumak, ezberlemek için bir hareket başlamıştı. Bu hareket baştan başa İslam beldelerini kapsamıştı. Bu arada Kuleynî'yi de hadise susayan âşıklardan birisi sayabiliriz. Kuleynî, zamanını ve konumunu çok iyi bildiğinden ve bu asrın Şia için bir dönüm noktası olduğundan, eğer hadis ve rivayetler bu buhranlı dönemi geçirirse artık karışıklıktan ve sapmadan mâsum kalacağını iyi kestirdiği için yeni kurulan ve çok cazibeli olan Rey Şehri'ni terk ederek hadisleri toplamak için Kum Şehri'ne hicret etti.
Büyüklerin Huzurunda
Kuleynî, Kum'a geldiğinde meşhur hadis alimlerinin hakim olduğu bir dönemdi. Bunların başta gelenlerinden Ahmed bin Muhammed bin İsa Eş'arî'dir ki, onun Ehl-i Beyt'e olan aşkı, takva ve fazileti hiç kimseden saklı değildir.
Kuleynî bu büyük zatla beraber "muallim" adıyla meşhur olan başka bir alimden de istifade etti. Şeyh Tûsî, Rical kitabında bu muallimi şöyle tanıtır: "O, İmam Hasan Askerî (a.s)'ın yarenlerinden, o hazretin huzuruna varma şerefine nail olmuş Ahmed bin İdris Kummî'dir."
Necaşî şöyle der: "Bu seçkin adam, İmam Hasan Askerî (a.s)'ın talebelerinden ve Kuleynî'nin üstadı olduğundan muallim adıyla meşhur olmuştur."
Kuleynî başka bir alimden daha istifade etmiştir ki ilim ve irfanda benzeri çok az olan birisidir. Bütün tarihçilerin saygıyla andığı ve İmam Hasan Askerî (a.s)'ın yarenlerinden sayılan bu zat-ı muhterem Abdullah bin Câfer Himyerî'dir. Himyerî'nin birçok telifleri vardır. Ancak bu kıymetli alimden Kurb'ul-İsnad'dan başka kitabı bize ulaşmamıştır. Kurb'ul-İsnad, bir hadis kitabıdır. Senedi mâsumlara dayanır.
Kuleynî, bunlardan başka alimlerden de istifade etmiştir. Onların bazılarının adını üstatları bölümünde zikredeceğiz.
Bir Başka Hicreti
Kum Şehri her ne kadar Şianın merkezi konumunda idiyse ve Ehl-i Beyt'in (a.s) sözlerine susayanları doyuruyorduysa da Ehl-i Beyt (a.s) kaynağından akan bu tertemiz suya doymak bu nurlu haremi terk etmek zorunda kaldı ve tüm güzellikleriyle bu şehri bırakıp başka köylere ve şehirlere doğru hareket etti. Kuleynî birçok köy ve şehir dolaştı. Her nerede Ehl-i Beyt'ten bir hadis ve bir hadis ravisi görseydi onun önünde saygıyla eğilir, o hadisleri ondan öğrenir, daha sonra da başka bir diyara giderdi. Kûfe, Kuleynî'nin dolaştığı şehirlerden biridir ki o zamanlar en önemli ilim merkezlerinden biri sayılırdı. Kûfe'de İbn-i Ukde vardı ki hadis hafızı idi. Birçoklarını bu şehre, kendine doğru çekerdi. O, yüz bin hadisi senetleriyle birlikte ezberlemişti. Birçok kitap yazdı. Bunlardan en önemlisi Rical-ı İbn-i Ukde'dir. Bu kitapta İmam Câfer Sâdık (a.s)'ın dört binden fazla öğrencisinin adını kaydetmiş ve İmam Câfer Sâdık (a.s)'tan çokça hadis nakletmiştir. Bu kitap, Şeyh Tûsî'nin zamanına kadar kalıyordu. Ama maalesef daha sonra onunla beraber birçok Ehl-i Beyt kültür hazinesi kayboldu. Sıkat'ul-İslam Kuleynî, onlarca köy ve şehir dolaştıktan ve onlarca üstadın huzurundan hadisler öğrendikten sonra Bağdat'a vardı. Kuleynî'nin yolculuk müddetinin ne kadar olduğu kesin değildir. Ama her gittiği yerde ilmî kariyeri o kadar parlak ve şeffaftı ki, onu gerçek bir Şiî alimi ve Ehl-i Beyt âşığı olarak tanıyorlardı. Artık o, bir yabancı gibi Bağdat'a gitmiyordu. Onunla iftihar eden Şialar onun gelmesini bekliyorlardı ve hatta Ehl-i Sünnet'e mensup kimseler dahi onu büyük bir zat bilip onu görmeye geliyorlardı.
Onun takvası, ilmi ve fazileti kısa bir zamanda her tarafa yayıldı. Öyle ki, Ehl-i Sünnet alimleri bile ilmî konularda çıkmaza girdiklerinde onun huzurundan istifade edip fetva istiyorlardı. Bu nedenle ona Sıkat'ul-İslam lakabını verdiler. O, İslam tarihinde bu lakapla adlandırılan ilk alimdir.
İlmî Makamı
Kuleynî'nin Ehl-i Sünnet arasında o kadar azâmeti vardır ki, İbn-i Esir, Resulullah (s.a.a)'den şöyle bir rivayet nakleder: "Allah-u Taâla her asrın başında, dinini ihya edecek ve yüceltecek bir şahıs seçer ve hadis hakkında şerh verir" ve şöyle der: Şia Mektebi'nin birinci asırdaki ihya edeni Muhammed bin Ali İmam Bâkır (a.s), ikinci asrın başında Ali bin Mûsa İmam Rıza (a.s), üçüncü asrın başında Ebu Câfer Muhammed bin Yakup Kuleynî Razî'dir. Rahatlıkla diyebilirim ki Kuleynî, kendi asrının en büyük insanı, en düşünürü, en alimi ve dahisidir."
Muhaddislerin, büyük alimlerin, müfessirlerin, hatta İmam-ı Zaman (a.s)'ın dört özel naibinin yaşadığı 69 yıllık küçük gaybet döneminde ki her dördü de büyük fakih ve muhaddis idiler ve Şiaların nezdinde özel bir yerleri vardır. Yine de herkesten daha meşhur Şia ve Sünnî camiasında en iyi tanınan bir çehre idi. Açıkça Ehl-i Beyt Mektebi'ni ve Ehl-i Beyt'in faziletlerini halka beyan ediyordu. Bütün halk tabakaları onu doğru, adil, hadis konusunda uzman olarak tanıyorlardı. Yazdıklarına göre Şia-Sünnî herkes, ondan fetva talep ediyorlardı. Bu konuda her iki fırkanın güvendiği bir şahsiyet idi. O, bir hadisçide olması gereken emin, adil, takvalı, zekî, titiz ve dikkatli olma şartlarının hepsini taşıyor ve hadisçilerin en başta geleni olmuştu.
Düşünürler Açısından Kuleynî
1- Necaşi: "O kendi zamanında Rey'de Şiaların şeyhi ve lideriydi. Herkesten daha çok hadis yazmış ve herkesten daha güvenilirdir."
2- İbn-i Tâvûs: "Güvenirliği ve emanete sağlamlığında herkes ittifak etmiştir."
3- İbn-i Esir: "O üçüncü asırda Şialığa yeni bir hayat kazandırdı. O mezhepte meşhur en büyük alimlerdendir."
4- İbn-i Hacer Askalanî: "Kuleynî, Muktedir Abbasî döneminde Şiaların büyüklerinden ve liderlerinden idi."
5- Muhammed Takî Meclisî: "Hak budur ki Şia alimleri arasında Kuleynî gibisi daha gelmemiştir. Her kim onun kitabında rivayetlerin tertip ve düzeninde dikkat ederse Allah-u Taâla tarafından teyit edildiğini görecektir."
Üstatları
Kuleynî, asrında her birisi bir dahi olan ulemanın huzurlarından istifade etmiştir, ki bunlardan bazıları şunlardır:
1- Ebul Hasan Muhammed bin Esedî Kûfî
2- Ahmed bin Muhammed İsa Aş'ekî
3- Ahmed bin İdris Kûmmî
4- Abdullah bin Câfer Himyerî
5- Ahmed bin Muhammed bin Asım Kûfî
6- Hasan bin Fazl bin Zeyd Yemanî
7- Muhammed bin Hasan Saffar
8- Muhammed bin Ziyad Âdemî Razî
9- Muhammed bin İsmail Nişaburî
10- Ahmed bin Mihran
Talebeleri
Hicrî kamerî dördüncü asrın İran ve Irak'taki en büyük alim ve fakihleri, hatta Şianın önde gelen alimleri Kuleynî'nin talebeleridir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- İbn-i Ebi Rafi
2- Ahmed bin Ahmed Katib-i Kûfî
3- Ahmed bin Ali bin Said Kûfî
4- Ebu Galip Ahmed bin Muhammed Zürarî
5- Câfer bin Muhammed bin Kavliveyh Kummî
6- Ali bin Muhammed bin Mûsa Dakkak
7- İbn-i Zeynep adıyla meşhur Muhammed bin İbrahim Nûmanî: (İbn-i Ebi Zeynep) özel öğrencilerindendir ki ilk kez Kafî kitabından nüsha almış.
8- Muhammed bin Ahmed Sinanî Zahirî (Reyli)
9- Muhammed bin Ali Macileveyh
10- Muhammed bin Muhammed bin Âsım Kuleynî
11- Hârun bin Mûsa
Eserleri
1- Kitab-ı Kafî: Kuleynî'nin en meşhur ve çok kıymetli bu kitabı, onun en büyük çalışmalarından biri olmasıyla beraber İslam aleminde hadis dalında bundan daha muteber ve güvenilir kitap yoktur. İmam-ı Zaman Hz. Mehdi (a.s)'ın (Allah zuhurunu acil etsin) bu kitap hakkında bir cümlesi vardır. Buyuruyor ki: "Kafî, Şialarımıza kafidir." Ayrıca Kafî, dört kaynak kitaptan birincisidir.
2- Kitab'ur-Rical
3- Kitab'ur-Red ber Kıramata
4- Kitab-u Resail-i Eimme (a.s)
5- Kitab-u Tâbir'ir-Rûya
6- Mecmuat'uş-Şiir: Ehl-i Beyt (a.s)'ın fazilet ve menkıbeleri hakkında şairlerin söylemiş oldukları şiirleri içerir.
Şeyh Kuleynî Berraklığın Pınarı
Şianın hadis asrındaki özel metodu, yaratıcılığı ve yorulmak bilmeyen telaşına ilaveten, o hadisleri kendi asrındaki üstatlarından sonraki nesillere ulaştıran sağlam bir köprüdür de. Doğrusu Kuleynî, asrının özetidir. Kuleynî'den söz edildiğinde bütün güzelliklerden, letafetlerden, faziletlerden söz edilmiştir. Şianın ilim, irfandaki azminden, kararlılığından söz edilirse Kafî'den söz edilmiştir. Kafi'den söz edildiğinde Ehl-i Beyt (a.s)'ın kelamının ıtır kokusundan ve Peygamber'in (s.a.a) unutulmuş emanetinden söz edilmiştir ki, buyurmuşlardır ki: "Aranızda paha biçilmez iki emanet bırakıyorum; biri gökten yer arasında salınan Allah'ın paha biçilmez kitabı, diğeri ise itretim Ehl-i Beyt'imdir. Eğer bu ikisine sımsıkı sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar, Kevser Havuzu'nda bana ulaşıncaya dek asla birbirlerinden ayrılmazlar."
Şeyh Kuleynî, yani Kafî, yani Ehl-i Beyt'in tertemiz pınarlarından sîrap olan, yani tatlı Kevser Havuzu, tarihin çöl kültüründe, yani Ehl-i Beyt dostlarının berrak pınarları.
Yıldızların Kaydığı Yıl
Yıldızların döküldüğü yıl, Allah kullarının yıllarca çektikleri zahmet ve olumsuzluklardan sonra Allah'ın verdiği emaneti sapasağlam O'na teslim ettikleri an görmeye değer. Allah (c.c), böyle insanların gözlerinde dalgalanır, vasıflanamaz bir hafiflik onları sarar, onlar mâşukları görmek için sabırsızlanırlar. Kuleynî, ömründen 70 yıl geçiyordu, 20 yıldan fazla Kafî için çektiği zahmet ve telaştan sonra mâbudu ile mülakatın eşiğindedir. O, kendisinde bir rahatlık hissediyordu ki fedakârlık, vazifeyi eda etme rahatlığıydı bu. Gerçi o, dünya kafesinde yaşıyordu ama, cennet fezasından teneffüs ediyordu. Zira, ömrünün tümünü Ehl-i Beyt'in (a.s) kelamıyla geçirmişti. Görevini yerine getirmek için her türlü zahmete katlanmıştı. Biz toprağa bağlılar için topraktan kopmanın tazeliği vardır. Ama Kuleynî gibileri için değil. Zira o, hiç toprağa bağlanmazdı ki toprak diye bir sınır olsun. O, mâbuduna kavuşmak için acele ediyordu. Sene 329, "yıldızların kaydığı" bir yıl oldu. O yıl ki, yıldızlar döküldü ve bu toprak aleminin ilim âsumânı yıldızsız kaldı.
Evet, bu yılda büyük Şia alimi, Şâban Ayı'nda fani dünyaya veda etti. Bağdat'ın en büyük alimi Ebu Kırat ona namaz kıldı.
Şialar kederli gönülleri, yaşlı gözleriyle, saygıyla o ilahî insanı Bağdat'ta Bâb-ı Kûfe'de toprağa verdiler. Bu yılda İmam-ı Zaman (a.s)'ın son naibinin (Ali bin Muhammed Samurî) ölümüyle de küçük gaybet dönemi sonar erdi. Ona selam olsun doğduğunda, İslam dünyasında güneş gibi parladığında ve Rabb'inin huzuruna çıktığı zaman.
ALİ BİN CÂFER (A.S)
ALLAME HİLLÎ
Şeyh Mufid
Allâme Tabatabaî
ALLAME MECLİSÎ