• Nombre de visites :
  • 2410
  • 24/10/2007
  • Date :

ŞEHİDLERİN ANNESİ

gül

  Ömer b. Şerid"in kızı Hansa"nın da böyle bir destan ve öyküsü vardır. Zira Hansa iki kardeşini İslam"dan önce ve dört oğlunu ise İslam yolunda kaybetmişti. Böylesi musibet ve müşkülatlara katlanmak ise Sadr-ı İslam"daki kadınların ne denli sabırlı ve nasıl yüce bir ruhiyeye sahip olduğunu göstermektedir.

  Hansa cahilliye döneminde kabile kabusu ve kini sebebiyle "Sahra" ve "Muaviye" adındaki iki kardeşini kaybedince oldukça etkilenmiş ve müteessir olmuştu. Kardeşleri için mersiye okudu ve şiirler inşâd etti. Hatta onun uzun mersiyeleri şairlerin dilinde dolaşıyor ve onu da fasih şairlerden sayıyorlardı.

  Hansa her yıl bir defa mateme bürünerek siyah elbiseler giyiyor ve kabilelerin toplanma mahalli olan Ukaz panayırına katılıyordu. Bu panayırda iki kardeşi hakkında söylemiş olduğu mersiyeleri zemzeme ediyordu.

"Sahra" adlı kardeşi hakkında söylediği bir şiirinde kendi derin keder ve musibetini dile getirerek şöyle demektedir:

"Ey Sahra, seni asla unutmayacağım,

ta ki ruhum bedenimden ayrılsın

ve kabre gireyim.

Eğer tıpkı benim gibi

etrafımda kardeşine ağlayanlar

fazla olmasaydı öldürürdüm kendimi.

Güneş doğduğunda ben hep Sahra"yı hatırlarım

gurup zamanında da hep onu düşünürüm.

Kardeşim gibi birine ağlamanın

hiçbir faydası yoktur.

Ne yapayım insan meyus olunca

ağlayarak kendini teskin etmektedir."

Diğer kardeşi Muaviye hakkında okuduğu şiirlerin birinde ise şöyle diyor:

"Yemin ettim ki daima ağlayacağım

keder ve gam içinde olacağım.

Bu, Allah"ın bir isteğidir

ki ben ona davet edilmişim.

  Birkaç yıl boyunca Hansa iki kardeşinin ölümü sebebiyle ağlayıp durdu. Nihayet İslam güneşi doğdu. Hansa İslam"ı kabul etti. Ama daima hüzün içindeydi. Ve kardeşlerinin ölümüne ağlıyor, göz yaşı döküyordu. Sonunda gözleri yara oldu. Ona "Niye gözlerin yara olmuş?" denildiğinde ise: "Değerli kardeşlerimin ölümüne çok ağladığım için" diye cevap verirdi.

  Ona diyorlardı ki: "Ey Hansa onlar cehennem ateşindedirler sen ise onlara ağlıyorsun?" O şöyle diyordu: İşte beni çok ağlatan da budur. Şimdiye kadar hep Sahra"nın ölümü için ağlıyordum. Ama şimdi cehennem ehli olduğuna ağlıyorum."

  Bir müddet böyle geçti. Sonunda Kadisiye savaşı başladı. Hansa da dört oğlu ile bu savaşa katıldı. Ama savaş başlamadan önce gece oğullarını yanına çağırarak onlara şöyle dedi:

  "İyi dinleyin evlatlarım! Sizler kendi arzu ve isteğiniz ile İslam"ı seçtiniz. Hakeza kendi irade ve ihtiyarınızla hicret ettiniz. Bir olan Allah"a andolsun ki sizler bir annenin çocuklarısınız. Anneniz asla babanıza hıyanet etmedi. Dayılarınız da asla rezalet ve fezâhat ehli kimseler değildi. Sizin damar, kök ve hasebinizde hiçbir ayıp ve inhiraf getiren bir dindir. Düşmanlarla savaşa giden mücahitlere büyük sevap ve ecirler tayin etmiştir, şunu da bilin ki ebedi alem olan ahiret, geçici ve ani olan dünyadan çok daha yücedir."

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"Ey inananlar sabredin, sebatlı olun, karşı durun ve Allah"tan sakının, ancak bu sayede kurtulur, bu sayede üst olursunuz." (Al-i imran/200)

O halde ey evlatlarım:

  "Sabahleyin Allah"ın izniyle uykudan kalkınca, ilahi risalet ve mesuliyetinin şuurunda olarak düşmana karşı harekete geçin. Allah"ın dinine yardım etmeye koşunuz. Savaşın çok kızıştığı esnada, meydana atılınız. İlk önce düşman ordusunun ileri gelenlerini öldüren ki, ganimet, azamet, keramet ve zafer elde edesiniz. Ya da şehid olarak ebedi yurt ve ahiretteki büyük makamınıza kavuşasınız."[1]

  Sonra da şu şiiri okuyarak bizzat savaşla meşgul oldu:

"Ey oğullarım yaşlı ananız

eğer dün gece sizi nasihat etmediyse

şimdi nasihat etmek istiyor."

  Şimdi artık dört oğlu da savaşıyordu. Annesinin gözleri önünde İslam"ın hakimiyeti ve Resulullah"ı himaye etmek için birbiri ardınca şehid oluyorlardı.

Hansa üç oğlunun şehadet haberini duyunca şöyle dedi:

  "Hamdolsun Allah"a ki bana çocuklarımın şehadetiyle şerafet ve keramet  bağışladı. Rabbimden beni de onlarla birlikte kendi rahmetine gark etmesini dilerim."[2]                        

  Evet İslam budur. Çocuklarının şehadetini anneye sevgili kılan ve oğullarını kaybetme acısını dindiren örnek ruhiye de işte bundan ibarettir. İslamî bir toplumda, bir insan olarak hareket eden müslüman kadın da işte budur. Bu, İslam"ın kadına verdiği insanlık mevkii ve makamıdır. Bu, müslüman bir kadının İslam"ın gölgesinde elde ettiği değerdir. Bunun bir benzerini müslüman olmayan diğer milletlerde bulabilmek mümkün değildir.

Müslüman bir kadın İslam"ın kendine toplumda bir insan gibi davranacağını görünce, sahip olduğu asil şahsiyeti ile bu makamını daha da bir yüceltmek ve o büyük insani makama daha da bir yakınlaşmak için harekete geçer. Böylece tarih sayfalarını kahramanlık ve fedakarlık destanlarıyla doldurur. Bu hakikat, Sadr-ı İslam"daki kadınlarda en güzel şekliyle tecelli etmiştir.

  Müslüman bir kadının Hz. Zeyneb-i Kübra"nın makamına bakması, düşünmesi ve onun yolunda yürümesi bir iftihar olarak yeterlidir kendine. Hz. Zeyneb"in, kardeşi İmam Hüseyin"in yaralı ve kanlar içindeki cesedi yanında dediği şu sözleri düşünmeli ve güzel bir şekilde idrak etmelidir:

"Allah"ım bizden bu kurbanı kabul et."

  Halbuki Zeyneb"in kaybettiği insan ile, diğerlerinin kaybettikleri yakınları arasında da büyük bir fark vardı. Bu musibet de diğer musibetlerden çok ayrı ve farklı bir şeydi. Mukayese edilmez bir olaydı bu. Zira Zeyneb İmam"ını, kardeşini ve mahbubunu kaybetmişti. Hüseyin kardeşleri, oğulları, amcaları ve ashabı arasında en iyi ve üstün bir ferd idi Zeyneb için.

  Zeyneb"i bu büyük fedakarlığa sevk eden o inanç neydi? Halbuki o da bir kadındı. O da diğer kadınlar gibi dikkatli, yumuşak kalpli, duygulu ve merhamet dolu bir insandı.

  Üstelik O, bir bacı idi. Hüseyin"i kaybetmekle emin ve asıl sığınağını kaybetmişti. Ayrıca Hüseyin babası Hz. Ali ve dedesi Resulullah"ın en sevgili hatıra ve yadigarıydı.

  Ama unutmamak gerekir ki O, Zeyneb idi. O, müslüman bir kadın idi. O, hakka, peygamberin evlatlarına ve risalet yadigarlarına reva görülen onca zulüm ve haksızlıkların canlı bir şahidiydi. Bu yüzden mukavemet gösteriyor ve daima geleceği ve hedefini düşünüyordu. Kardeşinin cesedi yanında şu tarihi sözleri söylüyordu:

"Allah"ım bu kurbanı bizden kabul buyur."

  Allah"a sığınırım! Ey Resulullah"ın kızı, senin bu kurbanlığın, ne kadar da mukaddes ve mükerrem bir kimsedir. Ne kadar yüce ve büyük bir hedefin varmış senin! Sen ceddinin dini yolunda feda ettiğin ve onun risaletinin bekâsı için verdiğin bu kurbanlık ile İslam"ın temel ve esasını her zaman ve tüm asırlar için tazmin ve garanti ettin. Allah"ın rahmet ve bereketi ceddin, annen, baban, evlatların, kardeşlerin, kanlara bürünmüş diğer şehidlerin ve senin üzerine olsun.

[1] Nasıh-ul Hulefa c. 2, s. 51

[2] Nasıh-ul Hulefa c. 2, s. 52


MÜSLÜMAN KADIN

KADININ MEDENİ ŞAHSİYETİ


 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)