• Nombre de visites :
  • 2211
  • 24/10/2007
  • Date :

Miraç

miraç

Kur'ân, Hadis ve Tarih Açısından

  Gece karanlığı tüm ufku kaplamış ve sessizlik tüm dünyaya hâkim olmuştu. Belli bir müddet gözlerini tabiatın zahirine kapayıp, günlük çalışmalarını yürütecek gücü tekrar toplayabilmek için tüm canlıların, yataklarında istirahata çekilme zamanı gelmişti.

  Yüce Peygamber, de tabiatın bu doğal gereksiniminden müstesna değildi. O farzlarını eda ettikten sonra istirahat etmek istiyordu; ama birden kulağına tanıdık bir ses geldi. O vahyin emini Cebrail'den gelen bir sesti. Ona, "Bu gece, Burak adında bir binekle, âlemin çeşitli makamlarını seyretmek üzere uzun bir yolculuğa çıkacaksın ve ben de seninle beraber olacağım." dedi. Sevgili Peygamber (s.a.a), azametli yolculuğuna kız kardeşi Ümmü Hani'nin evinden başladı ve aynı binekle Ürdün'de bulunan ve Mescidu'l-Aksa da denilen, Beytü'l-Mukaddes'e doğru yol aldı. Çok kısa bir süre içinde oradan aşağı indi ve mescidin çeşitli yerlerini, Hz. Mesih'in doğum yeri olan Beytu'l-Lehm'i, enbiyaların menzillerini, makamlarını ve eserlerini gördü ve bazı menzillerde iki rekât namaz kıldı.  

miraç

  Sonra programının ikinci bölümüne başladı. Bulunduğu yerden, göklere doğru uçtu; yıldızları ve gökyüzünün düzenini müşahede etti. Peygamberlerin ruhlarıyla ve semavî meleklerle konuştu. Rahmet ve azap merkezini (cennet ve cehennem) gördü. Cennet ehlinin derecelerini ve cehennem ehlinin timsallerini[1] yakından müşahede etti. Sonuçta varlığın, cihanın yaratılış sırlarından, yaratılış âleminin genişliğinden ve Allah'ın sonsuz eserleri ve gücünden tamamen haberdar oldu. Sonra bu azametli yolculuğuna devam etti ve Sidretu'l-Münteha'ya[2] ulaştı. Onu baştan ayağa kaplamış olan celâl ve azameti görmüştü. Bu sırada programı sona erdi ve uçarak geldiği aynı yoldan geri dönmekle görevlendirildi. Dönüşte, yine Beytü'l-Mukaddes'te indi ve kendi vatanı olan Mekke'nin yolunu tuttu. Yolun yarısında Kureyş'in bir ticaret kervanına rastladı. Onlar da bir deve kaybetmiş onu arıyorlardı. Onların testilerinde bulunan sudan bir miktar içti ve suyun geri kalanını yere döktü. Bir rivayete göre onu sakladı. Gün doğmadan Ümmü Hani'nin evinde bineğinden indi ve ilk olarak sırrını ona söyledi. O gecenin sabahı, Kureyş'in mahfil ve topluluklarında, sır perdelerini kaldırdı. Onun Kureyş'e göre imkânsız ve muhal görünen miraç destanı ve şaşırtıcı yolculuğu, her yerde ağızdan ağza dolaştı ve Kureyş büyüklerini daha da kızdırdı.

  Kureyş her zamanki gibi onu yalanlamaya kalktı ve Mekke'de Beytü'l-Mukaddes'i görmüş olan kimseler var. Eğer doğru söylüyorsan binasının nasıl olduğunu açıkla, dediler. Hz. Peygamber (s.a.a), Beytü'l-Mukaddes'in tüm bina özelliklerini anlatmakla kalmayıp, Mekke ve Beytü'l-Mukaddes arasında başından geçen olayları da açıklayarak şöyle buyurdu:

  Yolun yarısında filan kabilenin kervanıyla karşılaştım, onların bir devesi de kaybolmuştu. Onların eşyaları arasında suyla dolu bir kap vardı ve ben o sudan içtim. Sonra o kabı sakladım.[3] Başka bir yerde de bir devesi ürkmüş ve ön ayağı kırılmış olan bir grup ile karşılaştım.

  Kureyşliler şöyle dediler: "Kureyş kervanından haber ver." O da, "Onları Ten'im'de (Haremin sınırı sayılan yerde) gördüm. Toprak rengi bir deve onların önünde ilerliyordu. Onun sırtına tahtadan bir kasa koymuşlardı ve şimdi de Mekke'ye gelmek üzereler." dedi. Kureyş bu kat'î haberlerden çok rahatsız olmuştu. Şimdi doğru mu, yalan mı söylediği belli olacak dediler; ama kısa bir süre sonra kervanın başta geleni şehre girdi. Ebu Süfyan ve yolcular, onun söylediklerini doğruladılar.

  Bu anlatılanlar, tefsir ve hadis kitaplarından özetlenmiştir. Daha fazla bilgi için Biharu'l-Envar'ın miraç konusuna başvurulabilir.
[1]- Mecmau'l-Beyan,3/395, İsra Suresi'nin tefsiri.

[2]- Sidretu'l-Munteha kelimesinin anlamı konusunda tefsirlere bakınız.

[3]- Bazılarının naklettiklerine göre, "onun geri kalanını döktüm" şeklindedir. Farklı nakiller amellerin tekrarından kaynaklanabilir.


MİRAÇ

Salavatın Sevabı

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)