• Nombre de visites :
  • 1564
  • 24/10/2007
  • Date :

İMAMET HAKKINDAKİ İNANCIMIZ

İmam Ali

   İmametin, usul-i dinden olup imanın, ona inanmakla tamamlanacağına itikaad etmekteyiz. İmamette, insanın, atalarını, çevresindeki kişileri, onları yetiştirdikleri sayılan adamları, bunlar ulu sayılsalar, dereceleri, rütbeleri yüksek olsa bile, taklid etmesi caiz değildir. Tevhid ve Nübüvette nasıl zati araştırıp bulmak ve yakine ermek gerekse İmamette de gerektir.

   Nübüvvetin, Allah-u Teala'dan bir lutuf olduğuna inandığımız gibi, her asırda da, peygamberin vazifeleriyle vazifelenmiş, insanların her iki alemde de salah ve saadetlerini tekeffül etmiş, hidayet ve irşadlarını uhdesine almış bir İmam'ın bulunması icab ettiğine inanırız. Bu İmam, insanların din ve dünya işlerini tedbir etmek, aralarından zulmü, düşmanlığı gidermek, adaleti yaymak hususunda peygamberin umumi velayetine haizdir ve bu bakımdan İmamet, nübüvvetin devamıdır. Peygamberler'i göndermek, nasıl bir lutuf ise, peygamberden sonra, onun yerine İmam'ı nasbetmek de lutufdur ve vücub-ı zati ile Allah-u Teala'ya vacibdir; bu bakımdan İmamet, ancak Allah-u Teala'dan nass ile, yahud o İmam'dan önceki İmamın, onun İmametini beyaniyle tahakkuk eder; insanların seçmesiyle, istemesiyle olmaz; insanlar dilediklerini İmam olarak tayin, yahud dilediklerini azl hakkına da sahip değillerdir. Aynı zamanda insanlar, İmamsız da kalamazlar; çünkü Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem, Kim zamanının İmamını bilmeden, tanımadan ölürse, cahiliyyet ölümü üzere ölmüştür buyurmuşlardır.

   Aynı zamanda asırlardan bir asrın, halkın kendisine itaatı farz edilmiş bir İmamsız geçmesi de mümkün değildir. İnsanlar, onu kabul etseler de, etmeseler de, ona yardımda bulunsalar da, bulunmasalar da, ona muti olsalar da, olmasalar da, her asırda, her zaman, Allah tarafından nasbedilmiş bir İmam mevcuttur. İmamın, halk tarafından tanınıp bilinmesi, yahud bilinmemesi, Hazret-i Peygamber'in (s.a.a.) mağarada, Ebu-Talib şı'bında gizlenmeleri gibi halktan gizlenmesi aynıdır; nitekim aklen, bu gizleniş zamanının uzun, yahud kısa olması arasında da bir fark yokdur. Allah-u Teala, Her topluma bir hidayet veren vardır ve Hiç bir ümmet yoktur ki içlerinden bir korkutucu çıkmasın buyurmaktadır.

İMAM'IN İSMETİ

   İmamın da, peygamber gibi içte, dışta, görünürde, gizlilikte, bütün kötü ve pis şeylerden, doğumundan vefatına dek masum olduğuna inanıyoruz; İmam, imametten önce, sonra, soy-boy şerefi bakımından en yüce ve temiz kişi olup her türlü kötülükten, suçtan, yanılmadan, yanlış iş görmeden, unutmadan ve her türlü aşağılık şeylerden masumdur. İmamlar, şeriati koruyan, onun hükümlerini halk arasında icra eden kişiler bulunduklarından, onların da peygamberler gibi masum olmaları ve ismet hususunda peygamberle imam arasında bir fark bulunmaması gerektir.

İmam Ali

İMAM'IN SIFATLARI VE BİLGİSİ

   İmamın, peygamber gibi yiğitlik, kerem, temizlik, gerçeklik, adalet, tedbir, hikmet ve bütün üstünlükle ve iyi huylar bakımından halkın en seçkini olması gerektir ve buna inanmaktayız; peygamberde bu sıfatların bulunmasına ait delil, aynen İmamda da tatbik edilir.

   İmamın, ilahi hükümlere, ilahi maarife, bütün bilgilere sahip olması, peygamber, yahud kendisinden önceki İmam vasıtasıyladır. Yepyeni bir şey hakkında da İmam, Allah-u Teala'nın, ona ihsan ettiği kudsi kuvvetle, ilham yoluyla gereği gibi hükmeder, o şeyi, künhüyle anlar, bilir. Bir şeye yönelirse, onu bilmek dilerse, o şey hakkında, ancak gerçeği bilir; yanılmaz, şüpheye düşmez; bu hususta aklı delillere, yahud öğretenlerin öğretmesine ihtiyacı yoktur; bilgisi, ıktiza edince daha da derinleşir, daha da ziyadeleşir ve bu yüzdendir ki Resul-i Ekrem'e (s.a.a.) Rabbim, bilgimi ziyade et demesi emir buyurulmuştur.

   İnsan, hayatında bazı şeyleri, bazı anlarda hads (ilham-tahmin) yoluyla kavrar; bu da ilhamın  diğer bir şeklidir. İnsandaki bu kudret, bazen çoğalır, bazen de  azalır ve bunda, önceden çalışıp uğraşmasına, yahud öğretmenlerin öğretmesine lüzum yoktur. İşte bu kabiliyet, Allah tarafından İmam'a, en üstün bir tarzda ihsan edilmiştir! İmam, herhangi bir şeyi bilmek dilerse, o işin bütün gerçeği, tozdan-pasdan arınmış, yapımı güzel bir aynaya, karşısındaki şeyler, nasıl akseder, olduğu gibi görünürse, İmamın gönlüne de böyle akseder, görünür.

Bu, Hazret-i Peygamber'in, (sallallahu aleyhi ve alihi), ve İmamlar'ın hayatlarında, her an görülmektedir. Hiç biri, bir muallime gitmemiş, bir mürebbiden bir şey öğrenmemiştir; hatta okumayı, yazmayı bile talim yoluyla elde ettiklerine dair bir rivayet mevcut değildir. Hiç biri, bir hocadan ders almamış, hiç biri bir mektebe, bir medreseye gitmemiştir. Böyle olduğu halde, kendilerine bir şey sorulunca, ona derhal ve en doğru cevabı vermekteler, dillerine, bilmiyorum sözü gelmediği gibi cevap vermek için düşünmeleri, yahud cevabı bir müddet sonraya bırakmaları da  vaki değildir. Diğer bilginlere, bilgide ileri gidenlere bakınca görüyoruz ki, bilgi elde etmek için bir, yahud birden çok üstada baş vuruyorlar, onların tedris meclislerine devam ediyorlar, sonunda, onların birinden, yahud bir kaçından, rivayet için icazet (izin) alıyorlar; böyle olduğu halde gene de bir çok meselede, bildiklerinin çoğunda şüpheleri var ve bunu kendileri de itiraf ediyorlar.

İMAMLAR'A İTAAT

   İmamların, (aleyhimusselam), Allah-u Teala'nın bize, emirlerine itaat etmeyi emir buyurduğu Ululemr-emredenler, emretmek salahiyetine sahip olanlar olduklarına, İnsanlara tanıklık edeceklerine[36], Allah'ın kapıları, O'na varan yollar ve O'nun delilleri bulunduklarına inanıyoruz. Bu yüzden de onlar, Allah'ın bilgi hazineleri, vahyinin tercumanları, tevhidinin direkleri, marifetin hazinedarlarıdır ve yıldızlar, nasıl gök ehline amansa, onlar da yer ehline amandır. Onlar, bu ümmetin içinde, Nuh peygamberin (a.s.) gemisine benzerler; binen kurtulur, binmeyen helak olur-gider ve onlar, Kur'an-ı Mecid'de buyurulduğu gibi Kadirleri yüceltilmiş kullardır ki Allah'ın buyruğuna muhalefette bulunmazlar ve O'nun emrini tutarlar; ve Onlar Allah-u Teala'nın her çeşit kötülükten, suçtan arıttığı, tertemiz ettiği kişilerdir.

   Onların buyrukları, Allah-u Teala'nın buyruklarıdır; nehiyleri O'nun nehyidir; onlara itaat, Allah'a itaattir; onlara isyan, Allah'a isyandır. Onları seven, Allah'ı sever; onlara düşman olan, Allah'a da düşman olur. Onların emirlerini reddetmek caiz değildir; reddeden, Resulullah'ın (s.a.a) emrini reddetmiş gibidir; Resulullah'ın emrini reddeden ise, Allah-u Teala'nın emrini reddetmiş sayılır. Onların emirlerine inkıyad ve itaat, sözlerini kabul gerektir ve gene bundan dolayıdır ki şer'i hükümleri, ancak onlardan alabileceğimize, başkalarından almamızın sahih olmayacağına inanırız; farz olan teklifleri, ancak onların yoluyla ahzedebiliriz; çünkü arzettiğimiz gibi, Resulullah'ın (s.a.a.) sahih hadisinin hükmünce onlar, Nuh peygamberin (a.s.) gemisine benzerler; o gemiye giren kişi kurtulmuştur; girmeyense bu dalgalanıp duran, çoşup köpüren denizin şüphe ve sapıklık dalgalarına kapılır, boğulup gider.

   Dünyevi ve dini işlerimizde, Resulullah'ın (s.a.a.) Ehl-i Beyt'ine (a.s.) müracaat etmemizin gerekli olduğuna en kesin delilimiz, Resul-i Ekrem'in (s.a.a.), Ben, gerçekten de sizin içinizde iki paha biçilmez şey bırakıyorum, birisi, diğerinden daha da büyük: Allah'ın kitabı, gökten yere uzatılmış ip ve benim Ehl-i Beyt'im. İkisine yapışırsanız, benden sonra ebedi olarak delalete düşmezsiniz buyurmuş olmalarıdır. Bu hadis-i şerif, Ehl-i Sünnet ve Şia yollarından rivayet edilen ve iki fırka tarafından da kabul edilen hadis-i şeriftir. Aynı hadis, Bu ikisi, Havz kıyısında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz hükmünü de ihtiva etmektedir. Bundan, açıkça anlaşılmaktadır ki Kur'an-ı Kerim ile Ehl-i Beyti ayıran, hidayete erişmez; Ehl-i Beyt Kurtuluş gemisidir ve Ehl-i Beyt'ten ayrılan, helak olmaktan kurtulamaz.

 

 

İmamet İlâhî Bir Makamdır

İmamet Makamı

İmam, İnsan Vücudundaki Kalbe Benzer

Hz.Ali (a.s)'nın Hz. Resulullah (s.a.a) Tarafından Tayini

HER ZAMAN BİR İMAM VARDIR

MASUM İMAMIN SIFATLARI

TATHİR AYETİ

 

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)