Zinaya yaklaşmayın
İncil’de “Zina etmeyeceksin!” yerine, Kur’ân-ı Kerim’de “!” emri üstü örtülü olarak bu zorluğu ima eder. Bozuk bir çevrede her an göze takılabilecek bir cinsel imge, gencin aklını sürekli cinsellikle meşgul etmesine ve gözünü nefsinin arzuları doğrultusunda haz tarayıcılığında kullanmasına sebep olur. Böylesine cinsellik tehdidi altında yaşayan bir topluma ise, zina etmemek yerine zinaya yaklaşmamayı emretmek, elbette çok daha hikmetlidir.
“” âyeti, iki noktada manidardır. İlki, gözün harama kaymasının zina sürecini düğmeye basılmış gibi otomatik olarak işleteceğine işaret etmesidir. O sebeple âyette zina kadar zinaya götüren yollar da yasaklanmaktadır. İkincisi ise, İncil âyetiyle birlikte düşünüldüğünde ahirzaman topluluklarının Allah’ın hükümlerini değiştirdiğine işaret etmesidir. Gerçekten günümüz toplumlarında örtünme emri yerini açık saçıklığın norm olduğu bir hâle terketmiştir. Nitekim içinde yaşadığımız toplumda seksen yıl önce sokakta başını açan tek tük hanımlar ayıplanırken, şimdi örtünen bayanlar dışlanır hâle gelmiştir.
İşte günümüz gençlerinin karşı karşıya kaldığı esas zorluk bu bozuk çevredir. Gençlerimizin bir başka zorluğu ise, aile ve akrabalık ilişkilerinin çözülmesidir. Saadet Asrı’nda bir genç, Resulallah’a gelerek zina etmek için izin ister. “Ya Resulallah, zina etmeme izin ver!” der. Orada bulunanlar hemen delikanlının üzerine yürüyüp onu azarlarken, Resulallah, “Onu bana yaklaştırın” buyurur. Aralarında şu konuşma geçer:
Böyle bir şeyi annen için arzu eder misin?
Genç: Vallahi hayır! Allah beni sana feda etsin ki hayır!
Resulallah (s.a.a): Hiçbir insan da böyle bir şeyi annesi için istemez. Peki ya kızın için arzu eder misin?
Genç: Vallahi hayır! Allah beni sana feda etsin ki hayır!.
Konuşmanın devamında Allah Resulû, aynı soruları gence halası, teyzesi için de sorar. Gencin cevapları ise yine aynıdır.
Bu hadîsin tersten bir okumasıyla farkedileceği üzere, aile ve akrabalık ilişkilerinin olmadığı ya da zayıfladığı, üstüne üstlük, açık saçıklığın kol gezdiği bir yerde, gençlere kadının cinsel obje dışında değerleri olan, toplum içinde önemli rolleri ifa eden bir varlık olduğunu anlatmak hiç de kolay değildir. Aynı şekilde baba, erkek kardeş, amca, dayı, enişte rollerine hayat tecrübesi içinde tanık olmayan bir bayanın, erkeklerin her zaman kadınlardan ‘istifade’ etmek isteyen bir tür olmadığını zihninde oturtması kolay değildir. Günümüzün yabancı birinin akrabadan hem bedenen hem kalben daha yakın olduğu kent hayatı, bu açıdan son derece hatalı bir görüntü arz etmektedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bugünün gençleri kendilerini cinsellik konusunda daha baştan mağlup olarak düşünmemelidir. Eğer mü’min iseler zaten daha başta nefsin cinsel arzularına karşı dengeleyici bir kuvvete, hem de iman kuvvetine sahipler demektir. Kalpte iman durduğu müddetçe, gençlerin cinsellik ya da açık saçıklık konusunda kendilerini çaresiz görmeleri doğru değildir. En önemli dayanakları, işte kalplerindeki bu imandır. Çünkü iman hem kuvvettir, hem lezzettir. Bir yandan dünyanın geçici hazlarına mukavemet gücü kazandırır, diğer yandan verdiği daimi huzur lezzetiyle şehevî hazlara tenezzül etttirmez.
Öte yandan iman, mü’min genci adaletli olmaya ve sorumlu davranmaya yönlendirir. İman gözlüğüyle bakan bir mü’min genç, şu anda ya da gelecekte birisinin eşi olacak birine sırf şehevî bir arzuyla bakmanın bile, bir hakka tecavüz olduğunu bilir. Ayrıca böyle bir davranışın kendisine karşı yapılmış bir haksızlık olduğunu da düşünür. Çünkü aklı, imanı, iradesi, ihlası, sabrı dururken; şehevî arzusunu kendisine rehber edinmesi ve anlık bir hazzı en büyük hedef yapması, Rabbinin kendisine verdiği potansiyeller açısından gerçekten çok büyük bir haksızlıktır. Koca kâinatı kuşatabilecek bir kalbin, zerrede boğulması gibi bir şeydir.
Zafer der.
En büyük toplumsal afet: Zina (1)
Gençliği Bekleyen Tuzaklar 2