• Nombre de visites :
  • 1302
  • 19/7/2016
  • Date :

İslam' da Kadının Yeri
islam da kadının yeri


Kadının İslâm daki yeri, feminizmin yayıldığı 20 nci asra kadar herhangi bir problem oluşturmamıştır. Gerek Kur'ânâ ı Kerim e, gerek Peygamber Efendimiz in uygulamalarına, gerekse İslâm tarihine baktığımızda, her zaman, her yerde karşılaşılabilecek, fertlerin hatasından kaynaklanan bir takım suistimaller dışında, kadının en muallâ mevkii İslâm la kazandığı görülür. Nasıl, anneâ babanın ayrı bir ihmale, daha başka insanî değerlerin başka bir ihmale uğradığı, aile hayatının ve toplumda gerçek sevgi ve saygının büyük çöküntü yaşadığı modern çağlarda Anneler Günü, Babalar Günü gibi bir takım merasimvari günlerle anne ve baba hatırlanmaya çalışılıyorsa, aynı şekilde, kadının da, sanki toplumda ve ailede ayrı bir varlık gibi ele alınıp değerlendirilmesi, bir takım maksatlar dışında, esasen kadının İslâm dışı toplumlarda uğradığı haksızlığı gösteren bir vakıadır. Yoksa İslâm tarihinde ve toplumlarında böyle bir problem yaşanmamış, bu da, pek çok modern problem gibi ithal eseri olarak İslâm toplumlarına sirayet etmiştir.

Değerlendirme hataları ve adalet, eşitlik, aynılık

İslam ın kadına tanıdığı mevkii anlamak için, aslında ona İslâm dan önce ve sonra başka toplumlarda nasıl davranıldığına bakmaya da gerek yoktur. Bazı Müslüman yazarlar, belki karanlığın yanında aydınlığı, menfinin yanında müsbeti daha parlak gösterme maksadıyla böyle bir yaklaşımda bulunuyor olsa da, bu tavır, bazılarında özür dileyici bir bakış açısını da yansıtabilmektedir. İslâm, bütünüyle mükemmellikler dini olarak, her meselesinde olduğu gibi, kadın konusunda da, başka sistemlerle karşılaştırma yapılarak tezkiye edilme ye asla muhtaç değildir. İslâm ın herhangi bir hükmünün vurulacağı bir mihenk kimsenin elinde yoktur. Bütün başka düşünce ve sistemler ancak İslâm karşısında ifade ettikleri değerle kıymet kazanırlar.

İslâm la ilgili diğer meselelere olduğu gibi, kadın konusuna da parçalı bir yaklaşım, bu hususta yapılan hatalardan bir diğeridir. İslâm, kendi içinde bir bütündür ve onun her bir unsuru, bu bütünün içinde ve onun hem bütünle, hem de onu oluşturan diğer parçalarla olan münasebetleri içinde değerlendirilmelidir. Yoksa, İslâm ın herhangi bir meselesini, başka sistemlerin terazisinde, onların hakim olduğu bir zeminde tartmaya kalkmak, İslâm a vurulabilecek en büyük darbelerdendir.

Günümüzde kadın konusu ele alınırken düşülen tuzaklarda biri de, kadınâ erkek eşitliği iddiasıdır. Birbirinden aynı anda farklı olan iki şey, o anda birbiriyle eşit olamaz. Ne kadın erkeğin, ne de erkek kadının eşitidir. Birbiriyle aynı olmayan iki şeyi birbiriyle eşitlemek, elmalarla armutları toplamak gibidir. Kadın ile erkek birbirinin eşiti değil, karşılıklı üstün olan ve olmayan taraflarıyla, toplumda, hayatın bütününde ve ailede vazife, sorumluluk, yetki ve haklar açısından birbirini tamamlayan yanlarıyla, bir yapâ boz u oluşturan iki parça gibi birbirine geçmelerle bir bütünü meydana getiren iki parçadır. Bu bakımdan, önemli olan, eşitlik değil, her iki cinse de, fizyolojisinin, psikolojik yapısının, aile ve toplum bütünlüğü içindeki işbölümünün gerektirdiği sorumluluğu vermektir. Veya, gerçek eşitlik, meseleye böyle yaklaşmadadır. Diğer tür bir yaklaşım ise eşitlik değil, aynılıktır; bu da, adalet, hele kadına iyilik veya ona değer verme değil, zulümdür. Dolayısıyla, ne kadının hak ve sorumlulukları bütünüyle erkeğinkinin aynısıdır, ne de, erkeğinki kadınınkinin aynısıdır. Çünkü, kadının hakları erkeğinkiler ile aynı olsaydı, bu durumda kadın, erkeğin kopyası olurdu.

İslam da kadının eşsiz ve diğer sistemlerde hiç benzerliği olmayan bir konumu vardır

İslâm, din görünümlü bazı batıl inançlarda olduğu gibi, kadını şeytanın ürünü veya kötülüklerin tohumu olarak görmez. Kuran, erkeğe kadının egemen bir efendisi ve kadını da, erkeğin egemenliğine teslim olmaktan başka çaresi bulunmayan zavallı bir varlık olarak da yer vermez. Kadının içinde ruhu olup olmadığı sorusu hiçbir zaman ne İslâm da, ne de Müslümanlar arasında tartışılmış bir mesele değildir. Ayrıca İslâm, menşe itibariyle semavî bile olsa, bazı dinlerdeki gibi, insanın işlediği ilk günah tan ve onun cennetten çıkarılmasından da kadını sorumlu tutmaz. Kur'ân, bu konuda gayet açık olup, Hz. Âdem ile Hz. Havva nın o ilk sürçmeyi birlikte yaşadığını, hattâ sürçmede önceliğin Hz. Âdem e ait bulunduğunu ve sonra yine ikisinin birden tevbe ve istiğfarla Allah a yöneldiğini anlatır (Bakara/2:35â 36; A raf/7:19, 27; Tââ Hâ/20: 117â 123).

İslam da kadının eşsiz, yeni ve diğer sistemlerde olmayan bir konumu vardır. Günümüzün demokratik toplumları bile, bu konuda İslâm dan çok çok geridir. Bu toplumlarda kadının o kadar imrenilecek bir konumu yoktur. O, hayatını kazanmak için çok sıkı çalışmak zorunda kalmakta ve bazen erkekle aynı işi yaptığı halde, maaşı ondan daha az olabilmektedir. Belli bir özgürlüğe sahip ise de, bu, daha çok arzularını tatmin özgürlüğüdür ki, böyle bir özgürlük, gerçek insan fıtratının, selim aklın, insanlığın değişmez edebî değerlerinin ve herhangi semavî bir dinin kabûl edebileceği tarzda bir özgürlük değildir. Ayrıca kadın, demokratik toplumlarda bugünkü bulunduğu konuma gelebilmek için on yıllarca, hattâ asırlarca çaba sarf etmiştir. Öğrenme, çalışma ve kazanma haklarını elde edebilmek için acılı kurbanlar vermek ve en tabiî haklarının, hattâ gördüğü ve görmesi gereken hürmetin bir çoğundan vaz geçmek zorunda kalmıştır. Konumunu ruh sahibi bir insan durumuna getirmek için çok ağır bedel ödemiştir. Tüm bu pahalı kurbanlara ve acılı çabalara rağmen onun, Müslüman kadının sahip bulunduğu kadınlığa yakışır haklara sahip olduğu söylenemez.

Bugün modern dünyada kadına tanınan haklar, öyle birden tanınmış haklar değildir. Bilhassa dünya savaşlarının getirdiği iş gücü sıkıntısı, geçinmek zorunda kalan erkeksiz aileler, ekonomik ihtiyaçların baskısı kadını iş dünyasına ve sokağa çıkmaya zorlamış, ama bu çıkışla birlikte kadın belki ekonomik bir özgürlük elde etmiştir ama, kendisinin bilhassa fizikî cazibesinden faydalanmak isteyen bir takım sermaye çevreleri için ise tamamen istismar mevzuu bir alet hâline gelmiştir. Piyasaya, pazara, eşyanın malî değerine katkıda bulunduğu ve erkeklerin nefsanî arzularına hizmet ettiği nisbette, dolayısıyla hayatının sadece bir anında surî ve sunî bir sevgi görmüş, hayatının her karesinde toplumdan, baba, kardeş, eş, evlât, bacı , anne ve nine olarak erkeklerden ve toplumun tamamından gördüğü ve yerini başka hiçbir şeyin dolduramayacağı sevgi ve saygıyı büyük ölçüde yitirmiştir.

İslâm ın kadın için tesis ettiği konum, onun fıtratına tam uygun olan konumdur

İslâm ın kadın için tesis ettiği konum, onun fıtratına uygun, ona tam bir güvenlik veren ve onu küçük düşürücü şartlara karşı koruyucu mahiyettedir. Burada modern kadının konumunu ve onun hayatını kazanmak veya kendisini ispat etmek için aldığı riskleri detaylandırmaya ihtiyaç yoktur. Hattâ, İslâm da kadının konumunu tartışırken, kadın hakları kavramının bir sonucu olarak modern kadının içine girdiği kısır döngüleri ve özgürlük, haklar gibi, günümüz kadınının onuru olan kavramlardan dolayı yıkılmış bir sürü mutsuz ailenin durumunu da maksadımız doğrultusunda kullanmak niyetinde de değiliz. Bugün kadınların çoğu, özgürlüğü, kimseden izin almadan bağımsızca sokağa çıkmak, çalışıp kazanmak ve erkeğe benzemek şeklinde algılamaktadırlar. Fakat bu, üzülerek belirtelim ki, erkekle kadını aynı çatı altında mutlu kılan sıcacık aile yuvalarının çok defa yıkılması pahasına olmaktadır. Bu, tartışmaya bile değmeyecek kadar açık bir olgudur. Buna karşılık, İslâm ın kadına tanıdığı konum, modern dünyanın bütünüyle meçhulü olduğu gibi, daha da kötüsü, tam tersi bir algılama söz konusudur. Bu bakımdan, bu konumu madde madde özetlemek yerinde olacaktır:

1) İslâm, kadınla erkeği, insan neslinin çoğalmasında anne ve baba olarak temele oturtmuştur: Ey insanlar! Muhakkak ki Biz sizi bir kadın ve erkek (çiftinden) yarattık ve sizi çeşitli milletler ve kabileler hâline getirdik. Ta ki, tanışasınız ve yardımlaşasınız... (Hucurat/49:13)

Bu temel yapıda kadının rolü, denebilir ki, erkeğin önündedir. Bu bakımdan, bu noktada ona tanınan hukuki haklar, erkeğinkinden asla geri olmadığı gibi, annelik gibi yaratılışın ona bahşettiği değer ve bu değerin getirdikleri, erkeğinkinden çok daha öndedir.

Hammude Abdul-Ati

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)