• Nombre de visites :
  • 706
  • 21/10/2012
  • Date :

Kelam İlminin başlangıcı -2

kelam ilminin başlangıcı

Şia Kelamı :

Şia güçlü ve azınlık unvanıyla İslam tarihinde söz konusu olmuştur. Şia’nın, ilk başlarında siyasi ve itikadi ihtilaflar bağlamındaki konuları daha çok renkli olduğu göze çarpmaktadır. Ama zamanın iktizasınca Şiiler kendi çalışmalarını farklı alanlarda genişlediler. Hicretin ilk asrın son döneminden özellikle “aşura”‌ vakıasından sonra Şiiler siyası baskılar ve sorunlar nedeniyle çok şiddetli bir darlıkta ve baskı altında oldukları için ilmi konularda kendi çabalarını fazlalaştırdılar. Bu hareket ve intifada Şiilerin beşinci imamı olan İmam Muhammed Bakır (a.s.) döneminden başladı ve Şiilerin altıncı imamı olan İmam Sadık (a.s.) döneminde en üst düzeye vardı.

Şia’nın en önemli usullerinden olup onları diğer fırkalardan ayırt eden ayırıcı mesele “imamet”‌ meselesidir. Onlar kendi imamlarını peygamberin (s.a.a.) halifesi ve masum olduklarını savunurlar. Bu nedenden dolayı kendi itikadi konularının usullerini onlardan almışlar ve onların kelemi yöntemi imamları tarafından iblağ edilmiş olan usullere uygundur. Şiiler kelamsal konulardaki uğraş ve çabalarının büyük bir bölümünü bu ilke üzerinde bina etmişlerdir ki akıl ve şer’i den doğru bir şekilde gerektiği gibi istifade edebilsin ve hiç birisini başka bir diğeri için feda etmesinler.

Mutezile

Hicretin ikinci asrın başlarında fikirsel bir grup olarak meydana geldi ki onlara “mutezile”‌ denildi.[4] İtizal, kenara çekilmek ve uzaklaşmak anlamındadır.[5] Bur grup aynı zamanda “ashab-i tevhit”‌ ve “ashab-i adl”‌ olarak ta tanınıyor.

Mutezile fikirsel bir grup olup teorik şeylere (zihniyat) eğilimlidir. Onlar zamanın geçmesiyle başka fikirlerle birleştirebilecek duruma geldi. Öyle ki bu doğrultuda bir takım fikirler meydana geldi: “Hanefi mutezilesi”‌,  “Zeydi mutezilesi”‌, “İmamiye mutezilesi”‌ ve hata “Yahudi mutezilesi”‌ şeklinde birleşim ve terkipleşme yapılmıştır.

Bu grup yeni bir ruh akla kazandırdı. Başkalarının gözünde aklı her şeye hata şer’in önüne almış ve sadece akla sarılmış ve şer’i kâmil bir şekilde tatil etmiş bir grup sayılmaktadır.

Ama gerçek ise bundan farklıdır. Onlar her ne kadar akla yüksek bir hücciyet vermişler ise de ama Kur’an ve sünneti de kabul ediyorlar ve çoğu yerlerde kuranın ve sünnetin zahirine hüküm ediyorlar. Onların farklılıkları onların bakış türündedir. Onlar ilahi kelamın konumunu akla aykırı olmaktan çok yüce biliyorlar. Onlar şer’i akla aykırı olmadığı durumlarda kabul ederler. Zira bunu dini meselelerinin tatiline sebep olmayacağını bırakın bir yana belki bunu şer’i meselelerinin kemali şeklinde algılıyorlar. Onlar Allahın matlubu olan şeylerin akla ters olacağını asla kabul edemezler. Bu cihetle aklı çok önemsiyorlar.

Eş’ari Kelmı :

Eş’ari’nin kendisi hicretin 260. sensende Basra’da doğmuş ve 324. Veya 330. Senesinde Bağdat’ta vefat etmiştir. Babası “ehli hadis”‌ taraftarlarından idi. Bu cihetle Eş’ar’i küçüklükten beri “ehli hadis”‌ akidesiyle büyümüş ve buna alışkanlık kazanmıştı. Ama gençlik döneminde “itizal”‌ mektebine girdi ve kırk yaşlarına kadar “itizal”‌ mektebiyle beraber idi. Hicretin 300. Senesinde Basra mescidinde açık bir şekilde “mutezile”‌den ayrıldı ve yeni akidelerini açıkladı ve yeniden “ehli hadis”‌ akidesinin faydasına kıyam etti.[6]

Eş’ari’nin fikirsel sistemi daha fazla Şafii’nin fıkıhsal mektebine bağlı ve Ahmet b. Hanbel’in düşüncelerinden etkilenmiş olarak şekillenmiştir.

Onun “itizal mektebinden”‌ neden ayrıldığı noktasında bazı amiller zikredilmiş ve her birisi araştırmaya müsaittir. Zikredilen nedenlerden bir kısmı şöyledir: Mutezili olan üstadının Eş’ari’nin sorularını cevaplandıramayışıdır. Mutezile fikrinde takip edilen yöntem ve akla aşırı derecede değer verilmeleri, mutlak bir şekilde akla dayanarak gaybe iman etmekle uyumsuzluğu, Müslümanlar arasında meydana gelen ayrılmaların ve ihtilafların çözümü için yeni ve orta bir yolun vücuda gelmesini zorunlu kıldı.[7]

Eş’ari “kelami yöntemini”‌ özetlen şöyle açıklayabiliriz:

Sünnetin ispatladığı her akideyi kabul etmek gerekir. Bu bağlamda mütevatir ve vahit şeklindeki sünnet arasında hiçbir fark yoktur.

Layık olan insanlar için bazı nişaneler vardır ki mucizeden ayrı bir şey olan keramet bu nişanelerden olabilir.

Eş’ari Allah için teşbih vehmini oluşturan ayetlerin zahirine sarılıyor ve zahirine göre amel ediyor. Ama kedince teşbih anlayışına müptela olmuş değildir. Zira ona göre Allahın sureti vardır ama kullarının sureti gibi değil, Allahın elleri vardır ama kullarının elleri gibi değil.

Onun bir inanç sahibidir ki imam Ahmet b. Hanbelî’n akideleriyle aynıdır. Ahmet b. Hanbelî önlü imam ve anlama seviyesinin yüksek olduğunu savunur.[8]

O, “teklifi ma la yutak-ı = gücünün dâhilinde olmayan bir şeyle mükellef kılınmayı caizdir”‌ biliyor. Yani şuna inanıyor: Bir insan bir “fiili”‌ yerine getirme yeteneğine sahip olmasa bile onunla mükellef kılmak caizdir!.[9]

Eş’ari’nin Yükselişi Ve Gerilişi :

Mutezilenin ufuliyle (gerilemesiyle) ehlisünnet arasında bu mektep revaç buldu. Eş’ari’cilik “şer’i sünnetin yolu”‌ için kelamsal bir tevcih bulmak isteyen düşünürler tarafından kabul görüldü. Moğollarının saldırılarına kadar Eş’ari’lik konumunu koruyor ve yerinde saygın bir şekilde sayılıyordu. Bu saldırıdan sonra bu mektep İslam camiasında konumunu kaybetti ve sahip olduğu yerini koruyamadı. Her ne kadar Eş’ari anlayışını taşıyan bazı kimseler bulunuyordu, Ama Eş’ari’nin gücü bu iki dönemde o kadar faklılaştı ve sonraki dönemde o kadar geriledi ki bir biriyle mukayese edebilinecek durumdan bile çıktı.


[4] El-Ömerci, Ahmet Şevki, “ El-Mutezile Fi Bağdat Ve Eseruhum Fi’l-Hayati’l-Fikriye ve Es-Siyasiye ”‌, Kahire: mektebetu medbuli, 2000, s. 20.

[5] “Ferhengi Ebcedi Arabi-Farisi”‌, madde: “itezele-itizalen (azele) eş-Şey’e ve Anhu ”‌, yani o şeyden fasıla aldı, “itezele el-amele”‌, yani o işten el çekti.  

[6] Fermaniyan, Mehdi, “ Fireki Tesennun ”‌ Eşariye, Kum: Neşr-i Edyan, 1386, s, 483.

[7] Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için bkz: “ Freki Tesennun ”‌ Eşariye konusu, s. 485-489.

[8] Ebu Zuhre, Muhammed, “ Tarihi Mezahibi İslami ”‌, Farsça Tercümesi; Alirıza İmani, Kum: merkezi mutaalati edyan ve mezahip, 1384, s. 276.

[9] Rıza Nejad, makale: “ peydayi rukabayi Kelam Mutezile ”‌, mecele-i kelam İslami, sayı, 46.

Kelam İlminin başlangıcı -1

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)