İslam’da Tasavvuf ve İrfan -3
Arif ile filozof arasındaki fark da şudur ki filozof hakikatlerin keşfinde ve Hakk'a vusulde mantıki istidlallere, sarılır. Ama arifler, riyazet, nefis tehzibi ve batın sefasıyla keşf ve şuhuda ererler.
Yani filozofun akıl ve burhan gücüyle bildiğini afif keşif ve şuhud yoluyla görür. Nitekim İbni Sina Ebu Said Ebil Hayr ile görüşünce "Benim bildiğim her şeyi o görüyor" derken bir arif olan Ebu Said ise "Benim gördüğüm her şeyi o biliyor" demiştir.
Mantıksal kıyas ve akli istidlaller ikna edici olabilir, ama itminan ve huzur verici olamaz. İnsana gönül itminanı veren şey ise ilahi aşktır. Daha önceden de dediğimiz gibi gerçek veliler ve arifler Allah'a aşk üzere ibadet ederler. Nitekim İmam Cafer-i Sadık (A) şöyle buyurmuştur;
"İbadet üç kısımdır. Bazıları Allah'a korkudan ibadet ederler. Bu ibadet kölelerin ibadetidir. Bazıları da sevap ümidiyle ibadet ederler. Bu ibadet de tüccarların ibadetidir. Bazıları ise Allah'a sevgi ve muhabbetleri ile ibadet ederler. Bu ibadet ise hürlerin ibadetidir" (Bihar'ul Envar; c.l5, s. 208)
Bazıları kitabında irfan ile tasavvufu aynı bağlamda gördüğü için biz de irfan kelimesi yerine tasavvuf kelimesini kullanmakta bir beis görmüyoruz. Hâlbuki bu iki kelime önceden de dediğimiz gibi birbirinden farklı manalardadır.
Ama mademki bazıları bu ikisini kitabında birbirinden ayırmamış ve ikisine de aynı hükmü vermiştir; biz de bu yüzden bu iki kelime arasındaki mana farklılığım görmezlikten geliyor ve aynı şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Şimdi de tasavvufun (doğrusunu isterseniz irfanın) kökeni ve asıl menşeinin nereden olduğuna ve neden ortaya çıktığını kısaca bir bakmaya çalışalım.
TASAVVUFUN ÖNEMİ
Sade bir dille söylenebilir ki tasavvuf ve irfan tüm din mezhep ve hatta felsefi ekollerde bile az-çok var olagelmiştir. Nitekim tasavvuf ve irfan hakkında yapılan bunca araştırma ve incelemelere rağmen İslami irfan ve tasavvufun kökeninin nerelere dayandığı hususunda kesin bir şey söylenememiştir. Bize göre bunun birkaç nedeni vardır.
1. Az çok tüm din ve mezheplerde maddi şeylere itinasızlık ve zühd nişaneleri görülmektedir. Bu yüzden hatta denilebilir ki tüm din ve mezheplerin ortak bir özelliği maneviyata teveccüh, dünyayı küçümsememe ve maddi şeylere ilgisiz kalmaktır. Elbette bunun da dinler ve mezhepler arasında farklılık arz etmesi doğaldır.
Nitekim bu konu Yahudilikte daha az, Hıristiyanlık, Budizm ve Teosofi (thesophie) gibi dinlerde daha çok yer almıştır. Tevrat ve İncil kitapları ile Buddha, Lao Tse, Mani ve Mezdek'in sözlerinde bu nükteyi teyid eden birçok şeyler tespit edilebilir.
Elbette ki sufilik ve tasavvufun yegâne nişanesi zühd ve takva değildir. Zühd dışında birçok özelliklere de sahiptir. Ayrıca irfan ve tasavvufa teveccühün en büyük nedenlerinden biri zühd, dünyevi işlere ilgisizlik ve Allah'a bağlılıktır.
Birçok delillerden de anlaşıldığı gibi Yahudiler arasında da çok öncelerden beri irfan ile tanışıklık var idi. Bu eski miras, Yahudilerin irfanını kemale erdiren fırkaların fikrine esas teşkil etti. Bu fırkalardan biri "Filistinliler" veya "rabbanim" fırkasıdır ki öğretileri Talmut'ta yer almıştır.
İslam’da Tasavvuf ve İrfan -1
İslam’da Tasavvuf ve İrfan -2