,İslam Tarihi Açısından Sıffin savaşı -5
Hatta bu kargaşa ve bu hengâmede iş o raddeye varıyor ki, askerler İmâm’ın (a.s) hakem olayını kabul etmesinde son derece ısracı oluyorlar ve kabul etmediği takdirde İmâm’ı (a.s) ölümle tehdit ediyorlar. Özellikle daha sonra “Haricîler“ olarak anılacak kişiler İmâm’ı (a.s) ölümle tehdit etmekteydi. Bu noktada İmâm (a.s) için kaçınılmaz bir şekilde hayat tehlikesi söz konusuydu. Bir başka ifadeyle o hengâmede İmâm’ın (a.s) katledilmesi, bütün aile fertlerinin kılıçtan geçirilmesi ve ümmetin başsız kalması an meselesydi! İmâm (a.s) durumun vehametini ve ciddiyetini görünce kaçınılmaz olarak yani kerhen “hakem“ olayını kabul etmek zorunda kalıyor…
İmâm Ali (a.s) kendi tarafının hakemi Abdullah bin Abbas veya Malik-i Eşter’in olmasını önerince yine aynı muhalif grubun itirazıyla karşılaşıyor. Bahsi geçen itirazcı grup ısrarla Ebu Musa Eş‘ârî’nin hakem olmasını istiyor. Oysa Eş‘ârî yaşlı ve son derece naif ve geçmişte de İmâm’a (a.s) karşı vefasızlığı ile tanınan kişi olması hasebiyle hakemlik gibi basiret, dirâyet, ileri görüşlülük ve her şeyden önemlisi sadakatlilik isteyen bir işin üstesinden gelebilecek kapasiteye sahip değildi. Hele karşısında Amr bin As gibi kurnaz ve hilekâr biri olursa Eşârî’nin hiç şansı yoktu. Nitekim öyle oluyor.
Ebu Musa Eş’arî ile Amr Bin As karşılıklı oturup refakatçilerin huzurunda istişareye koyulurlar. Eş’arî kimin adına oturumda bulunduğunu belirtmek için andlaşmanın maddelerini yazacağı kâğıdın baş tarafına “Emir’ül Müminin Ali“ ibaresini yazınca karşı taraftan itiraz sesleri yükselmeye başlıyor. “Biz Ali‘nin Emir’ül Müminin olduğunu kabul etseydik onunla savaşmazdık“ diyerek ibarenin silinmesini söylüyorlar. Bu tavır İmâm Ali’ye (a.s) Hudeybiye Andlaşması‘nı hatırlatıyor. O gün de müşrikler andlaşma metninde yazılı olan “Allah’ın Resulü Muhammed“ ibaresine itirazda bulunup “Senin peygamberliğini kabul etseydik seninle savaşmaz, seni yurdumuzdan çıkarmazdık“ diyerek ibarenin silinmesini aksi takdirde andlaşmayı yapmayacaklarını söylemişlerdi. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) İmâm Ali‘ye (a.s) “Allah Resulü“ ibaresini silip yerine Abdullah oğlu Muhammed“ yazmasını söyleyince. İmâm (a.s) büyük bir kasvet ve üzüntü içerisinde “Ya Resulullah ben bunu yapamam, bunu benden isteme“ deyince Allah Resulü (s.a.a), “Ya Ali bir gün buna benzer bir olay senin de başına gelecek ve sana da böylesi bir itirazda bulunup imâmetini inkâr edecekler“ diye buyurdular…
İmâm Ali (a.s) buruk bir şekilde Hudeybiye gününü hatırladığında iç çekip hayıflanarak “Bugün ne kadar da Hudeybiye gününe benziyor“ diyerek bir başka gerçeği de izhar etmiş oluyordu. Daha açık bir ifadeyle İmâm (a.s) bu sözü sarfetmekle “safların-tarafların“ konumuna açıklık getirmiş oluyordu. Nasıl benzemesin ki? Bir tarafta Allah Resulü‘nün (s.a.a) henüz yeni kurmuş olduğu İslâm Devleti’ne karşı cephe alıp canla başla saldıran müşrikler, diğer tarafta bu devleti canla başla savunan Müslümanlar.
İslam Tarihi Açısından Sıffin savaşı -1
İslam Tarihi Açısından Sıffin savaşı -2