• Nombre de visites :
  • 2103
  • 20/2/2012
  • Date :

Nehc’ül- Belağa’da Hitâbenin Rolü -4

nehc’ül- belağada hitâbenin rolü

Nakledildiğine göre Azududdevle Deylemi, veziri olan Ebu Tahir b. Bakiyye’yi dar ağacına asmalarını emrettiğinde, Ebul Hasan Envari onu methederek şu şiiri okumuştur. “Ey Ebu Tahir, sen hem hayatta ve hem de ölümde alnı dik, yüce bir insandın, o kadar yüceldin ki yanında duran halkın tümü sana ulaşmanın hediyesini beklemektedirler. Sen adeta dar ağacı minberinin üstünde bulunan bir hatipsin ve hepsi senin namazını beklemektedir. Yeryüzü senin yüce bedenine dar gelir. Feza seni içine almalıdır. Sana kefen bulunmaz, rüzgar zerrelerden senin için kefen örmelidir. Neden dar ağacına asılmayasın ki? Sen musibetleri, zorlukları, yetimlerin gözyaşını, dulların feryadını ve borçluların borcunu ortadan kaldırmaktasın. Sen hayatın musibetlerini katlediyordun. Ama musibetler birleşerek üzerine saldırdılar.”‌

Ebul Hasan Envari bunları söyleyince Ebu Tahir b. Bakiyye’nin katledilmesini emreden Azududdevle şöyle der: “Keşke ben dar ağacına gitseydim de bu şiir benim hakkımda söylenmiş olsaydı.”‌

İşte buna “beyan da bir tür sihirdir.”‌ denir.

Evet keramet kaynağı olan Müminlerin Emiri Ali, sözlerinde bir çok büyüler yaratmıştır. Onun sözlerini dinleyenler, kendilerinden geçer, bedenleri titrer, gözyaşı döker hatta dayanamayarak can bile verirlerdi.

Nehc’ül- Belağa’nın sahası işte böyle bir sahadır.

Lütfen Hemmam diye bilinen 184. hutbeyi okuyunuz. Hemmam, Ali (a.s)’ın yetiştirdiği insanlardan biridir. Hz. Ali (a.s)’dan muttakilerin sıfatlarını beyan etmesini istemektedir. Hz. Ali (a.s) ona, “Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla berâberdir.”‌[4] kısa cümlesiyle cevap vermiş, ama Hz. Ali’yi ilim şehrinin kapısı, faziletler kaynağı Kur’an müfessiri, hakikatlerin hazinesi kabul eden Hemmam, ondan daha fazla açıklama istemiştir. Hz. Ali (a.s) takva sâhiplerinin yüzden fazla sıfatını o mucizemsi beyanıyla sıralayınca da Hemmam cansız yere yığılıp ölür. Bunu gören Hz. Ali (a.s): “Gerçek öğüt ehline işte böyle etki eder.”‌buyurur.

Bunun içindir ki, İbn-i Ebil Hadid  şöyle diyor: “Bakınız fesahat nasıl da dizginlerini Hz. Ali’nin eline vermiş, kendini ona ısmarlamıştır. Bakınız, belagat nasıl da kaynayan pınar gibi ellerinde akıp gitmektedir. Süphanellah bu nasıl bir insandır.”‌

Şimdi isterseniz biraz da biz Nehc’ül- Belağa’nın feyiz dolu çeşmesinden içelim:

Ali diyor ki: “...Derken, kavmin üçüncüsü (çok yiyen develer gibi) iki yanı şişmiş halde kalkıverdi. Yaşamı, yediği ve çıkardığı yer arasında dolaşmaktan ibaretti. Onunla birlikte babasının oğulları da (mensubu olduğu Ümmeyyeoğulları da) işe giriştiler. Allah’ın malını, devenin ilkbaharda otları, çayır çimeni yiyip hazmettiği gibi yiyip hazmettiler...”‌[5]

Arapça ibaresinde geçen “nesil”‌ kelimesi, hayvanın kirlettiği yer, “mu’telef”‌ kelimesi ise otladığı yer anlamındadır. Bakınız ne kadar büyük bir belagat örneği sergilemiştir. Burada “beyne nesilihi ve mu’telefihi”‌ cümlesinden maksat; onun yemekten ve yediğini boşaltmaktan başka bir derdinin olmadığını vurgulamaktır.


[4] Nahl suresi 128. ayet

[5] Nehc’ul-Belağa 3. hutbe

Nehc’ül- Belağa’da Hitâbenin Rolü -3

Nehc’ül- Belağa’da Hitâbenin Rolü -2

Nehc’ül- Belağa’da Hitâbenin Rolü -1

Nehcul Belağa ve Kuran

Hz. Ali’nin Kasia Hutbesi 8

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)