Ölüyü yıkadıktan sonra belirli yerlerine hanut konulması farzdır; yani [secde yerleri olan] alnına, ellerinin içine, dizlere, ayak başparmaklarının ucuna, kâfur konulmalıdır. Burnunun ucuna da kâfur sürmek müstehaptır. Kâfurun taze ve ezilmiş olması gerekir. Eski olduğundan dolayı kokusunu yitirmiş olursa, yeterli olmaz. |
Kâfurun secde yerlerinin sırasına göre konulması gerekmez. Ancak önce alına konulması müstehaptır. |
Ölüye, kefenlemeden önce hanut konulması daha iyidir. Ancak kefenlerken veya ondan sonra yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur. |
Hac için ihrama giren kimse, Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi (=yürümeyi) tamamlamadan önce ölürse, ona hanut koymak caiz değildir. Yine, umre için ihrama giren kimseye, taksir etmeden (=saçlarını kısaltmadan) önce ölürse, hanut konulmaz. |
Kocası ölen ve iddeti bitmemiş olan bir kadının, her ne kadar güzel koku kullanması haram ise de, öldüğü takdirde ona hanut konulması farzdır. |
Ölüyü amber, misk, ud ve diğer ıtırlarla tütsülemek veya hanut için bunlarla kâfuru karıştırmak mekruhtur. |
Kâfuru, Şehitlerin Efendisi Hz. İmam Hüseyin'in (Allah'ın selâmı ona olsun) türbetiyle karıştırmak, müstehaptır. Ama bu tür kâfurun saygısızlık sayılacak yerlere değdirilmemesi gerekir ve yine türbetin, karıştırıldığı takdirde "bu kâfur değildir" denecek kadar fazla olmaması gerekir. |
Eğer kâfur, gusül ve hanuta yetecek ölçüde olmazsa, farz ihtiyat gereği, gusüle öncelik verilmelidir. Eğer yedi uzva yetecek kadar olmazsa, farz ihtiyat gereği önce alına konulmalıdır. |
İki tane yaş ve taze ağaç dalını cenazeyle beraber kabre koymak müstehaptır. |