• Nombre de visites :
  • 3989
  • 20/7/2011
  • Date :

İslam dininde Zekat-1

islam dininde zekat

İslam dininde "Zekat" genel anlamıyla Allah'ın maldaki hakkıdır.

"Sadaka" altın, gümüş, tahıl ve hayvanlardan her biri nisap haddine ulaştığında onlardan ayrılması veya Ramazan bayramında ödenmesi gereken şeye verilen isimdir. Bunun delillerinden biri, Resulullah (s.a.a)'in mektuplarında humus, sadaka ve safiy sözcüklerinin zekat çeşitlerini beyan etmek için geçmiş olmasıdır.

O halde sadaka zekat anlamında değil, aksine zekat çeşitlerinden biridir. Ayrıca, zekatın Kur'an-ı Kerim'in Mekki ayetlerinde ve Medine'den sadaka yasanmadan önce geçtiğini göz önüne bulundurarak onun sadaka anlamında olduğu nasıl söylenebilir?[596]

Buraya kadar söylediklerimizin ışığında Resulullah (s.a.a)'in, "Malının zekatını verince Allah'ın maldaki hakkını vermiş olursun" şeklindeki hadisi şöyle anlamlandırılmaktadır: Malında ödenmesi farz olan şeyi ödeyince, Allah'ın hakkını ödemiş olursun; fakat malın müstehap olarak ödenişi farz değil, "nafile"dir.

"Kim bir mal elde ederse üzerinden bir yıl geçmedikçe onda zekat yoktur" hadisi de şu anlamdadır: Üzerinden bir yıl geçmedikçe Allah Teala'nın bir kimsenin malında bir hakkı yoktur. Bunun benzerleri de aynı şekildedir.

Sadaka da bu söylediğimiz şeyle, yine insanın Allah rızası için kendi malından müstehap veya farz olarak ödediği şey arasında ortaktır ve bu ikisi arasındaki fark şudur: Altın, gümüş, tahıllar ve hayvanlardaki farz hakkı şerî hakim zor uygulayarak alırsa ona farz zekat ve sadaka denir; insanın sadece Allah rızası için ödediği şey ise farz sadaka değildir.

"Fey" savaşmadan düşmandan elde edilen mala denir. Benî Nazire mallarının fey olduğunda ve Resulullah (s.a.a)'in kendi malında tasarruf eden bir malik gibi onda tasarruf ettiğinde ittifak vardır.

"Enfal", "fey" sözcüğünün çoğulu olup bağış ve yine haddinden fazlalık anlamındadır. Dolayısıyla, "enfelehu", "ona daha fazla verdi" anlamındadır.

Kur'an-ı Kerim'de "enfal" kavramı Bedi savaşı hakkında kullanılmıştır; Allah Teala Müslümanların Bedir savaşında kafirlerden elde ettikleri malların sahibi olmadıklarını belirtmiştir.

Bu sözcük Ehlibeyt İmamları (a.s)'ın hadislerinde de geçmiş olup savaşmadan düşman topraklarından elde edilen her şey veya sahiplerinin savaşmadan göç ettikleri topraklar anlamındadır; yine padişahların verdikleri mal ve topraklar, kaleler, surlar, işlenmemiş topraklar vb. şeyler anlamına da gelir.

Ganimet ve muğnim; Araplar cahiliye döneminde ve İslam'ın zuhurunan sonra bir şeyi zahmete katlanmadan ve meşakkat görmeden elde etselerdi ona, "ganimet" ve "muğnim" diyorlardı. İğtinam, ganimet toplamak için diğerlerinden öne geçmek anlamındadır. Fakat Araplar savaşta kendilerine mağlup düşen kimseden zahmet ve meşakkatle elbise, silah, merkep ve yanındaki diğer şeyleri aldıkları zaman "selebehu = yağmaladı" diyorlardı; o da kendisine.

Fakat eğer onu tüm mal ve mülkünden mahrum etseydi, bu işe "harbe" denirdi. Onlarında yanında, yağmalama ise günümüzdeki ganimet ve muğnim anlamındaydı.

"Ğenem" sözcüğü ilk defa, meşakkat ve zahmeti göz önünde bulundurmaksızın düşmanda alınan mal kazancı anlamında Kur'an-ı Kerim'de, Bedir savaşı hakkında kullanılmıştır; Allah Teala ondan kişisel sahiplenme hakkını kaldırıp "enfal" diye adlandırarak tümünü Allah ve Resulüne has kılmış ve daha sonra onu ganimet ve kazanç olarak o savaşçılara bırakmıştır.

Bu ayette genel olarak ganimet ve kazancın humsunu Allah, Resulü ve o hazretin yakınlarına has kılmıştır; oysa cahiliye döneminde onun dörtte biri sadece reise veriliyordu.

Allah Teala genel olarak kazançtan humus alınmasını yasamış ve dörtte biri beşte bire düşürmüş ve onun altı yerde eşit olarak harcanmasını emretmiştir; oysa cahiliye döneminde reisin hissesi sadece kendisine ulaşır ve hiç kimse ona ortak olmazdı.


ZEKÂTIN VERİLECEĞİ YERLER

Zekâta Müstahak Olanların Şartları

Mallarınızı zekat ile koruyun

ZEKÂT HÜKÜMLERİ

Yoksulların Hissesi (ZEKÂT)

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)