• Nombre de visites :
  • 2385
  • 12/4/2009
  • Date :

İmamet : İlahi Lütuf  (2)

imamet

  İnsanlığa ebedi saadeti göstermek için gönderilen bu kutlu zatların öğretileri de çeşitli nedenlerden dolayı tağyir ve tahrife maruz kalabilir. Zamanın geçmesi, toplumun değişmesi ve insan ihtiyaçlarının zaman içerisinde farklılık arz etmesi bir önceki nebinin getirdiği öğretilerden tali olanların hidayet noktasında yenilenmesini gerektirebilir.

  İşte bu noktada Allah(cc) yeni bir peygamber göndermektedir. Bu gelen peygamber önceki peygamberin yerini ve makamını almaktadır.

  Bütün bu açıklamalar nübüvvet içindir. Burada direkt olarak ortaya şu soru çıkmaktadır. Acaba bu durum insanın bu imtihanı ve yürüyüşü olduğu müddetçe devam edecek midir? Yani ilahi makama sahip kişiler kıyamete kadar devam edecek midir? Hatta bu soru biraz daha genişletilerek de sorulabilir. İnsanın ilahi makama sahip kişilere olan ihtiyacı basdan sonra da sonsuza kadar devam edecek midir? Yahut da en son risalet ve bu risaletin öğretileri tahrif ve tağyirden eman da mıdır ki bir ilahi makama sahip kişiye ihtiyaç duymamaktadır? Bu soruya cevap vermeden önce şunu belirtelim. Aziz İslam dininin semavi bir şeriat olduğu ve Hz. Resulullah(saa)’ın en son peygamber olduğu, bu dinin ve bu semavi şeriatın kitabı Kur’an-ı Kerim’in en son kitap olduğu ve bu kitabın günümüze kadar şekten korunmuş olarak geldiği ve Kıyamet gününe kadar da bu özelliğini koruyacağı noktasında Müslümanlar arasında görüş birliği bulunmaktadır. 

  Ancak bu ortak kabul şu sorunu gidermemektedir.

Sadece Kur’an-ı Kerim bütün insanlığın ihtiyaç duyduğu şeyleri öğretileriyle açık ve ayrıntılı bir şekilde gidermemektedir.

 Bu ilahi görev Resulullah(saa)’e bırakılmıştır. “Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik.” (16/en-Nahl/44) Bu ayetten de İslami öğretilerin ve marifetlerin ikinci kaynağının sünnet olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak sünnet tahriften korunma noktasında Kur’an-ı Kerim gibi değildir. Tarihi vesikalar bizzat Nebi(saa)’ın kendisine bazı ferdlerin yalan hadis isnad edecekleri noktasında açıklamalara tanıklık etmektedirler.

imamet

  Aynı konuyla ilgili diğer bir soru gündeme gelmektedir. Resulullah(saa)’ın vefatından sonra bu ihtiyacı giderme noktasında ilahi irade ve rububi meşietin ortaya koyduğu tablo nedir? İlahi irade ile ilgili Nebi(saa)’ın vefatından sonrasıyla ilgili bir açıklama var mıdır? Bu nokta ve soru bağlamında konu ele alındığında Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia arasındaki inançsal ve düşünsel sahalarda bir halkanın boşluğu ortaya çıkmaktadır. Bu boşluk kelimenin tam anlamıyla imamettir. Biz Şialar ilahi iradenin ve rububi meşietin lutuf, merhamet, hidayet ve meveddet yönleriyle insan için Kıyamete kadar boşluk olmadığı inancında olduğumuzdan dolayı imameti dinin ve dini anlayışımızın olmazsa olmazlarından görmekteyiz.

İmamet en genel anlamıyla İslamın hükümlerinin ve kanunlarının açıklanması, Kur’an-ı Kerim’im umumlarının tefsiri ve müteşabihlernin tefsir edilmesidir.

 İşte bu görev Nebi(saa)’ın vefatından sonra sıradan insanlara değil, Allah-u Teala’nın kendilerine bahş etmiş ilm-i ilahiden ve sadece kendilerine bahş edilmiş olan ismetten faydalanan bazı ferdlere verilmiştir. Bu makamların bütünü en mükemmel şekliyle Resulullah(saa)’e de verilmiştir. Bizim peygamber tasavvurumuz da budur. Ancak Hazret-i Resul(saa)’den bu vasıftaki insanlardan risalet ve nübüvvet yönüyle ayrılmaktaydı. Diğer bir ifadeyle biz ehl-i beyt muhibbleri Allah-u Teala’nın tekvini rububiyyetinin aziz İslam ümmetinin beyninde bu tarz zevatın olması gerektiğine inanmaktayız. Bu inanç soyut ve teorik bir inanç değildir. Bu konuda şeri nasslar net ve bariz bir şekilde bizi bu inanca sevk etmiştir. Ayrıca Teşrii irade Resullere ve nebilere ve hasseten son resule nasıl itaat farz ise ehl-i beyt imamlarına itaat etmeyi gerekli kılmıştır. İster heva ve heves kabul etsin, ister kabul etmesin. 

  Öyleyse ilahi lutuftaki imamet halkası hakikatte risalet halkasının istimrarından başka bir şey değildir. Bunun dışındaki bir değerlendirme şiayı anlamamak demektir. Zira şia da delil olarak getirilen Muhammed(saa)’den başka peygamber gelmeyecektir ayetini çok iyi bir şekilde bilmektedir.

İmameti değerlendirmek isteyenler şianın ileri sürdüğü nassları veya akli kanıtlandırmaları iyice inceleyerek değerlendirsinler.

 Nassları değerlendirme bağlamında Resulullah(saa)’ın sözlerinin vahy olduğunu ve vahyi değerlendirdiklerini ve kişisel ve indi görüşlerin Resulullah(saa)’ın sözlerinin önüne geçmemesi gerektiğini göz ardı etmesinler. Akli noktada değerlendirmek isteyenler oluşturdukları düşünceleri ilk önce hak ve külli akıl düşüncesinin süzgecinden geçirsinler. Batının rasyonalizmiyle ve heva ve hevesin gölgesinde yetişen bir akılla şianın külli kanıtlandırmalarını değerlendirdiklerini göz ardı etmesinler.

  Resulullah(saa)’ın pak itreti İslami risaletin devamıdır. Onlar Resulullah(saa)’ın görevini üstlenen ve devam ettiren kimselerdir. O’nun mirasının varislerirdir. Allah azze ve celle tarafından bu ilahi makama tayin edilmişlerdir. İslami toplumun bütün sahadaki ilerinin tertibi ve tanzimi onların görevleridir.

  İmamet meselesi kelami bir mesele olup, kelami bir konunun araştırılması gibi araştırılmalıdır. Siyasi, fıkhi veya tarihi bir mesele değildir.

Selam ve dua ile …

 Cevher Caduk  


İmamet : İlahi Lütuf (1)

Nübüvvet-i Amme ve İmamet

Ululemr Kimler?

İmametin Seyrettiği Dört Dönem

İmamı (a.s) Tanımanın Felsefesi

Mevla Kelimesinin Anlamı

İmamın Özellikleri

İMAMIN MANEVİ VE BATINİ ÖNDERLİĞİ

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)