• Nombre de visites :
  • 4488
  • 18/2/2009
  • Date :

Akıl Gücü ve İbadet

akıl

Yaptığımız ibadetlerin değeri, sahip olduğumuz akıl gücüyle orantılıdır 

       “Yaptığımız ibadetlerin değeri, sahip olduğumuz akıl gücüyle orantılıdır.” Bu cümleyi mutlaka şimdiye kadar duymuşsunuzdur. Evet, insandaki akıl gücü ne kadar fazla olsa yaptığı ameller de o kadar değer kazanıyor. Bunun sebebi ise aslında sadece o kişideki zekâ değildir, daha açık konuşmak gerekirse şöyle demeliyiz: yapılan amelin değerini o ameldeki basiret ve marifet yükseltiyor. Diğer bir deyimle, insan, bir ibadet yaptığı zaman o ibadetin ne olduğunu ne kadar daha iyi bilirse, o amelin hakikatini ne kadar daha iyi tanırsa yaptığı ibadetin değeri de o kadar yükseliyor. Bir amelin hakikatini bilmek için ise zekâ gerektiren birtakım önbilgiler gerekiyor örneğin en basitinden günlük namazlarımızda, birçok insan namaz denildiğinde aklına eğilip kalkmaktan ibaret olan birtakım fiziki hareketler gelirken diğer bir grup insan ise bundan bambaşka bir şey anlıyor. Namazın her bir parçası her bir secdesi, rükûsu, kıyamı, her bir zikri, kıraati birçok yüce anlam ve hikmet içeriyor, insanlar ise kendi konumlarına ve zekâlarına göre bu hikmetlerden nasiplerini alıyorlar. Kimi zeki insanlar pasif davranıp bu hikmet dolusu nimetlerden bir ömür boyu uzak dururken kimi düşük zekâlı insanlar aşk ile bu hikmetlere yöneldiklerinden bunların birçoğunu elde edebiliyorlar. Öyleyse akıl ile ibadet arasındaki bağlantıdan bahsederken Allahın yüksek zekâ ile donattığı insanlar ve ibadet arasından bahsetmediğimizi bir defa daha tekrarlamak istiyorum, ibadet ve akıl arasındaki bağlantıdan bahsettiğimizde basiret ile yapılan ve basiretsiz yapılan ibadetlerden bahsediyoruz.

         İbadet konusunda, İslam’ın en büyük tavsiyelerinden birisi ibadet ederken (huzuri kalp) kalbin Allah’a yönelmesiyle ibadet etmektir, yani dünyevi konuları bir kenara bırakıp seccadeye ayak basarken sadece ve sadece Allah’ı düşünmek, ibadetin hakikatine inmek ve kendi aczine itiraf etmektir. Kul, kulluğunun farkında olarak rabbine yönelmelidir, Rabbinin yüceliğinin farkında olarak rabbine yönelmelidir, kıldığı namazında, tuttuğu orucunda, söylediği zikrinde ne dediğini ve ne yaptığını bilmelidir. Kulluğun hakikatini bilmek, rabbin yüceliğini bilmek ve yapılan ibadetlerin hakikatine inmek de doğal olarak, akıl ile yapılabilen işlerdir, aklını ve allahın ona bahşettiği zekâyı bu yönde kullanan insanlar bunlara ulaşabilirken, zekâ nimetini başka yönde kullanan insanlar bunlardan yoksun kalıyor.

       Dolayısıyla akıl ile ibadetin değeri arasındaki bağlantıdan bahsederken, çok yüksek zekâya sahip olup da ibadet konusunda pasif davranan ve ibadetin hakikati konusunda kör bir kalbe sahip olan insanlardan bahsetmiyoruz tam aksine Allahın verdiği bu güzel nimeti yani zekâ nimetini, etrafındaki hakikatleri öğrenmek için kullanan, kendi konumunu bilen ve neden yaratıldığının farkında olan, Allahın yüceliğini anlayan ve onun karşısına geçtiğinde bir kölenin efendisi karşısında durduğu gibi duran, tam bir huşu içinde ibadet eden ve ibadet esnasında ne yaptığının farkında olan kişiden bahsediyoruz.

       Maalesef, ibadet denildiğinde bazen sadece seccade üzerinde yapılan eylemler akla geliyor ama bilindiği üzere akıl ile tam bir uyum içinde olan İslam dini, akıl ile yapılan ibadetlere oldukça önem vermiştir ve bu bağlamda birçok hadis de hadis kaynaklarımızda yer almıştır.

      Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: İnsanoğlu akıl ile iyilikleri elde ediyor, akıl’ı olmayanın dini de yoktur.

        Bir gün birkaç kişi peygamber efendimizin yanında bir kişinin ibadetinden bahsederken onu çok övdüler, bunun üzerine peygamber efendimiz “o kişinin akıl’ı nasıldır?” diye sordular, yanındakiler “ya Resulallah biz onun ibadetinden bahsediyoruz, siz ise onun akılını soruyorsunuz” deyince peygamber efendimiz şöyle yanıt verdiler: Ahmak insan, ahmaklığı nedeniyle diğer günahkâr insanlardan daha çok günaha düşer. yarın kıyamet gününde kulların Allaha olan yakınlıkları akılları orantısında olacaktır.

      Diğer bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: Her iş için bir malzeme gereklidir, mümin’in malzemesi ise akılıdır. Her grubun bir rehberi vardır, Allah’a inananların rehberi ise akıldır. Her tüccarın bir sermayesi vardır, Allah yolunda çaba harcayanların sermayesi ise akıldır.

Yukarıdaki hadisler üzerinde düşündüğümüzde iman ile akıl’ın aslında orantılı olduğunu anlayabiliriz. Bu konuyu imam sadık (as) çok açık bir şekilde bir cümlede beyan etmişlerdir. İmam sadık (as) şöyle buyuruyor: Akıl, onunla Allah’a kulluk edilen şeydir.

Akıl, konusu hadis kaynaklarında, özellikle üzerinde durulan konulardan birisidir. Bu konuyla ilgili birkaç kısa hadis nakletmek istiyorum.

Akıl’ı olmayan dindar kişinin değeri yoktur.

Akılsız insan, ölüdür.

Akıl, Allah’ın sevdiği yarattıklarındandır.

Allah’a Akıl ile ibadet ediliyor.

Allah, akıldan daha değerli bir şey kullarına vermemiştir.

Akıl, Allahın görünmeyen delilidir.

Akıl, mümin insanın rehberidir.

      Diğer dinlere baktığımızda hiçbir dinde İslam’ın akıl’a verdiği değeri göremeyiz. İslam dini, akıl’ı paha biçilmez bir değer olarak tanıtırken diğer dinlerde akıl ile ilgili bazen çok aşağılayıcı sözlere de rastlamak mümkün.

      Peygamber efendimiz Hz Ali’ye hitaben şöyle buyuruyor: Ey Ali, insanlar, türlü hayır işlerle Allah’a yaklaşmak isterken, sen akıl ile Allah’a yaklaş.

      İslam dininde akıl konusu ibadet konusunun özünü oluşturmuştur, diğer bir deyimle akıl’ın yer almadığı bir ibadet, ibadet değildir. Bu da İslam dininin diğer dinlerin aksine gerçeklere ve insanın gerçekleri algılamasına verdiği önemi ortaya koymaktadır.

      Diğer dinlerde akıl konusu bazen bir kenara bırakılırken İslam dininde ibadetler ancak akıl ile anlam kazanıyor. Mutlaka peygamber efendimizin bu hadisini duymuşsunuzdur: Bir saat tefekkür etmek, yetmiş yıl ibadet etmekten daha üstündür. Bu hadis bütün çıplaklığıyla İslam dininin düşünce ve tefekkür’e verdiği önemi gözler önüne seriyor.

      El-Kafi kitabında, İmam Sadık (as)’ın naklettiği çok düşündürücü bir rivayet yer almıştır bu rivayette şöyle anlatılıyor:

       İsrail Oğulları’ndan bir zahit yemyeşil bir adada ibadet ederken bir melek de oradan geçiyormuş, zahit’i ibadet halinde gören melek, bu ibadetin karşılığının ne olduğunu merak etmiş ve Allah’a sormuş “bu kuluna ne kadar bir karşılık vereceksin?” diye, yüce Allah da zahit’e vereceği karşılığı melek’e göstermiş. Bu karşılığı çok düşük bulan melek, bunun sebebini sorunca, yüce Allah onu bir süreliğine zahit’in yanına göndermiş, bir gün melek ve zahit birlikte yürürken, zahit şöyle demiş: burası yemyeşil bir ada, keşke Allah’ın bir eşeği olsaydı da buraya gönderseydi, ben de onu bu yeşilliklerde otlatsaydım.

        Bu sözü duyan melek, zahit’in neden onca ibadete karşın çok düşük bir mükâfat aldığını anlamış.

İslam dini, tamamen akıl’ı destekleyen ve tamamen akıl ile uyum içerisinde olan bir dindir, akıl’ı dinden uzaklaştırmanın sonucu ise yanlış inançlar ve hurafelerin dine girmesinden başka bir neticesi olamaz.

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)