• Nombre de visites :
  • 3947
  • 20/8/2008
  • Date :

Ehlibeyt Şiası

intizar duasi

    Tek bir cümle ile Şiî, Ehlibeyt mektebinin tüm hedeflerinin bütün boyutlarıyla varlığında tecelli ettiği kâmil bir insan demektir. Şiîlik; doğru düşünmek, temizlik ve iyi davranmaktır. Bu da din önderlerinin peşinde oldukları hedefin bizzat kendisidir. Ehlibeyt İmamları, tüm güçleriyle kendi taraftarlarını kötülüklerden uzak tutmaya ve iyi terbiye etmeye çalışmışlardır. Onlar, bütün güçleriyle güvenilir ve emin dostlarına şer’î hükümleri ve ilâhî öğretileri öğretmeye gayret etmişlerdir. O büyük insanlar, asla vasıfsız ve niteliksiz taraftarlar toplamak peşinde olmamışlardır. Onlar, sürekli kendi dostlarına, üstün ve ilâhî erdemlerde tüm insanlardan önde olmaya çalışmalarını tavsiye ediyorlardı. Onlara, "Davranışlarınızla insanları Ehlibeyt mektebine çağıranlardan olun." buyuruyorlardı.

 

   Özetle; Ehlibeyt İmamları, kendilerine karşı samimiyetle sevgi ve muhabbet besleyen, gerçek manada her konuda onlara bağlı olan Şiîlerine karşı en üstün şefkati göstererek onları eğitmeye çalışırken yalan olarak Ehlibeyt’i sevdiklerini iddia edip bu mektebi kendi hevesleri doğrultusunda yorumlamaya kalkışanları da kendilerinden itmişlerdir.

    İbn-i Hacer es-Savaik’ul-Muhrika adlı kitabında şöyle rivayet etmektedir: “Hz. Ali (a.s) bir grubun yanından geçiyordu; onlar Hz. Ali’yi görünce hemen ayağa kalktılar. Hz. Ali, “Bunlar kimdir?” diye sordu. “Bunlar senin Şiîlerinden bir gruptur.” diye cevap verilince, Hz. Ali onlara şöyle buyurdu: “Güzel de, neden dostlarımızın ziynetini ve Şiîlerin nişanesini sizlerde göremiyorum?” Onlar başlarını aşağı salıp sessiz kaldılar. Bu sırada Hz. Ali ile birlikte olanlardan biri; “Ya Ali, siz Ehlibeyt’i saygın kılan ve birçok özellikler veren Allah aşkına lütfen Şiîlerinizin niteliklerini beyan eder misiniz?” diye arz etti. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Bizim Şiîlerimiz Allah’ı tanıyanlar ve Allah’ın emriyle amel edenlerdir.” [1]   

    Bazı insanlar günah ve şehvet bataklığında yüzdükleri hâlde Allah’ın emirlerine ve buyruklarına isyan noktasında Ehlibeyt’in muhabbetini kendilerine bir özür ve bahane olarak ileri sürürlerdi. Oysa Ehlibeyt İmamları, bu sevgi ve dostluğu sadece salih amel, doğruluk, emanet, takva ve züht olduğu takdirde makbul görürlerdi. Nitekim İmam Sadık (a.s) ashabından birine hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Ey Huzeyme, onlara şu mesajımızı ilet ki bizim salih ameller dışında hiçbir hususta Allah’tan kendilerine bir kifayetimiz ve yeterliliğimiz olmayacaktır. Onlar takva ve züht dışında hiçbir şeyle velâyetimize erişemezler. Kıyamet gününde de hasret çekenlerin en şiddetlisi, adalet üzere konuşan, ama amelleriyle adalete muhalif davranan kimsedir.” [2]

ya hüseyin

   Ehlibeyt İmamlarına göre gerçek Şiîler, tıpkı kendileri gibi tabiat ve davranışlarında, dinî ve insanî kemal ve değerler ile donanmış örnek kimselerdir. Nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanları dillerinizle değil, amellerinizle (İslâm"a, doğruluğa) davet edin; öyle ki insanlar sizden sadece çaba, doğruluk ve takva görsünler.” [3]

    İmam Bâkır (a.s) Cabir-i Cu’fî ile yaptığı konuşmasında şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, bizim Şiîmiz olduğunu iddia edenlerin sadece Ehlibeyt’in muhipleri (sevenleri) olduğunu söylemesi yeterli midir? Allah’a andolsun ki bizim Şiîlerimiz sadece Allah’tan sakınanlar ve Allah’a itaat edenlerdir.”[4]

    Başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur: “Şiîlerimiz sadece tevazu, huşu, emanete riayet, Allah’ı çok anma, namaz, oruç, anne - babaya iyilik; fakir komşularına, yetimlere ve borçlulara karşı sorumluluk taşıma, Kur’an tilâvet etme, insanları sadece hayırla anma, akrabalar ve tanıdıklar arasında güvenilir olma nitelikleriyle tanınırlar.”

    Devamında ise şöyle buyurmuştur: “Allah’tan korkun ve bilin ki Allah katında olanlar için Allah ile insanlardan hiç kimse arasında bir yakınlık yoktur. Allah Azze ve Celle"ye kullarından en sevimli olanı, en takvalı olanı ve itaatine en çok koşanıdır.” [5]

    Yine şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, Allah’a andolsun ki Allah Tebarek ve Tealâ"ya sadece itaati ile yaklaşmak mümkündür. Bizim elimizde ateşten beraat yoktur. Allah üzerinde hiçbir kul için hüccet söz konusu değildir. Kim Allah’a itaat ederse, o bizim dostumuzdur. Her kim de Allah’a isyan ederse, o bizim düşmanımızdır. Bizim velâyetimize sadece amel ve takvayla nail olmak mümkündür.” [6]

    İmam Sadık (a.s) da Ebu’s-Salâh Kenanî ile yaptığı konuşmasında taraftarlık iddiasında bulunan yalancılar hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’a andolsun ki aranızda Ca’fer’e (bana) uyanlar çok azdır. Benim ashabım, takvalı olup Allah için amel eden ve Allah"ın sevabını ümit eden kimselerdir. Evet, benim ashabım sadece bunlardır."

    Gerçek Ehlibeyt takipçilerinin en önemli görevlerinden biri de, insanların sorunlarıyla ilgilenmek ve haklarına riayet etmektir. En acı mesele de bu konuda bir hataya düşmektir.

     İmam Sadık (a.s) kendisine kardeş haklarını soran Mualla b. Hneys"e şu yedi önemli ilkeyi beyan etmiştir:

1- Kendin için istediğini kardeşin için de isteyecek ve kendin için istemediğini onun için de istemeyeceksin.

2- Onun gazabına uğramayacak, hoşnutluğunu talep edecek ve emirlerine itaat edeceksin...

3- Canın, malın, dilin, ellerin ve ayaklarınla onun yardıma koşacaksın.

4- Sürekli onun için bir kılavuz ve ayna olacaksın.

5- O aç iken sen karnını doyurmayacaksın, o susuz iken sen suya kanmayacaksın, o çıplak iken sen giyinmeyeceksin.

6- Eğer hizmetçin varsa, elbiselerini yıkaması, yemeklerini pişirmesi ve yatağını sermesi için ona göndereceksin.

7- Yeminine sadık kalacak, davetine icabet edecek, hastasını ziyaret edecek, cenazesinde hazır bulunacak ve bir ihtiyacı olduğunu anladığında, o senden bir şey istemeden ihtiyacını gidereceksin.” [7]

   Bazıları buradaki kardeşlerden maksadın sadece Ehlibeyt Şiîleri olduğunu sanabilirler. Ama diğer rivayetlere de müracaat edildiğinde bu düşüncenin yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır ve Ehlibeyt’in lütuf, merhamet ve şefkatinin bütün din kardeşlerini ve hatta bütün insanları kapsadığı görülmektedir.” [8]

    Evet, Ehlibeyt Şiîsi; dostluk, kardeşlik, insanların haklarına riayet, iman, fazilet, hak yolda çaba, fedakârlık ve diğer birçok erdem ve yüceliklerin bütünü demektir. Beceriksiz ve vasıfsız iddiacıların kendilerini aldatması ve bütün insanlar arasında Firdevs cennetlerinin varisi olduğunu zannetmesi bu gerçeği asla değiştiremez.

S. SECCAD KARAKUŞ

----------------------------------------------------

[1] - es-Savaik’ul-Muhrika/161.

[2] - Usul-i Kâfi, Kitab’ul-İman, Bab-u Ziyaret’il-İhvan.

[3] - a.g.e. Bab’ul-Vera’.

[4] - a.g.e. Bab’ut-Taati ve’t-Takva.

[5] - a.g.e.

[6] -a.g.e.

[7] - a.g.e. Bab-u Ziyaret’il-İhvan

[8] - Bu hususta Usul-i Kâfi, Kitab’ul-İşeret, 1. Bab’daki rivayetlere müracaat ediniz.

---------------------------------------------------

Caferî Mezhebi

ŞİA"NIN DİNÎ DÜŞÜNCESİ

EHLİBEYT ŞİASININ ÖZELLİKLERİ

ŞİA MEZHEBİNİ TANIYALIM

ŞİA MEZHEBİNDE TEMEL İNANÇLAR

ŞİA MEZHEBİNİN GEÇMİŞİ

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)