• Nombre de visites :
  • 3365
  • 10/12/2007
  • Date :

Hacc ve Ümmet Zirvesi

hacc ve ümmet zirvesi

  Bugün İslâm dünyası çeşitli sıkıntılarla karşı karşıyadır. Özellikle son dönemlerde yaşanan gelişmeler Müslümanları daha zor ve sıkıntılı bir dönemin içine sokmuştur.

  Öyle ki İslâm karşıtı güçler Müslümanların dinlerini şekillendirme, nesillerinin takip edeceği çizgileri belirleme amacıyla birtakım dayatmalarda bulunma cüreti bile gösterebilmektedirler. Örneğin ABD yönetiminin bazı İslâm ülkelerine müfredat dayatmaya kalkışması, bu müfredatta Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinin okutulmaması telkininde bulunması böyle bir cüretkârlıktır.

  Öte tarafta son zamanlarda yine başta ABD olmak üzere birtakım dış güçlerin dayatmalarıyla bazı İslâm ülkelerinde resmi şiddetin tırmandırılması dikkat çekmektedir. Buralardaki yönetimleri oluşturan kadrolar Müslüman halkların içinden çıkmalarına rağmen, bu halklara karşı kendilerine dışarıdan telkin edilen baskı ve resmi terör politikalarını uygulamaktadırlar. Son zamanlarda Pakistan’daki askeri cunta yönetiminin ve Filistin’in Batı Yaka bölgesinde Amerikalı generalin talimatlarıyla kurdurulan gayrimeşru Feyyad hükümetinin uyguladığı resmi şiddet buna açık birer örnektir.

Müslüman toplumlar sadece Pakistan ve Filistin’de değil, İslâm coğrafyasının hemen her tarafında sıkıntı çekmektedir.

  Örneğin ABD, Irak ve Afganistan’ı kan gölüne çevirirken, İslâm coğrafyasında ABD karşıtı bazı protestolar dışında söze gelir bir etkinlik bile olmadı. Bazı yönetimler ABD’nin saldırılarını ve komplolarını protesto etmeye kalkışanların bile tepesine bindi. Filistin’deki Abbas yönetimi de bunlardan biriydi. Abbas yönetiminin polisleri Filistin’e komplo amacıyla düzenlenen Annapolis Konferansı’nı protesto edenlerin üzerine bile kurşun yağdırarak el-Halil’de Hişam Baradey adında bir genci şehit etti, otuz kişiyi de yaraladılar.

  Müslümanların bugün içine düşmüş olduğu durumun sebepleri araştırılırken yönetimlerin suçlu çıkarılması yeterli görülmekte, işlenen zulümlere tepki gösterseler de fiili olarak bir şey yapamayanlar ise yönetimde söz sahibi olamamaktan dolayı kendilerini mazur görmektedirler. Yönetimlerin ihmali ve hatta global sömürgeci güçlerin kendilerinden istediklerini yapmaktan çekinmedikleri ortadadır. Fakat bu, yönetimde söz sahibi olamayanların kendilerini mazur göstermelerini haklı kılacak bir durum değildir. Bizim gördüğümüz kadarıyla bugün bütün dünyada Müslümanların ezilen, horlanan, hırpalanan ve sahipsiz durumda olmalarının temel sebebi gerçek anlamda bir ümmet bilincinin yerleşmiş olmaması ve dolayısıyla bu bilince dayalı bir koordinasyonun önünü açacak hareketlenmenin ortaya çıkmamasıdır. İşte hacc bu açıdan özel bir anlam ve önem taşımaktadır. Ne var ki, hacca gidenlerin çoğunun o ibadeti bu bilinç ve anlayıştan mahrum bir şekilde icra ettiklerini görüyoruz. Bu ay hacc mevsimini idrak edeceğimizden biz de İslâm dünyasının karşı karşıya olduğu vakıayı bu ibadetle ve bu ibadette özünü, anlamını bulan ümmet bilinciyle irtibatlandırmak istedik.

Hacc bir tür ümmet zirvesidir. Orada ulusal kimlikler değil ümmet kimliği yani Müslüman kimliği geçerlidir. İşte bundan dolayı bütün herkes memleketinde giydiği elbiseyi çıkarıp bembeyaz ihramlara bürünmektedir. Orada, takvadan başka hiçbir üstünlüğün Allah katında değerinin olmadığı yaşanarak gözlenmektedir.

 Ama özellikle Türkiye’den giden hacıların Arafat’ta bile Türkiyeli olduklarını belli etmeyi amaçlayan sembolleri, bayrakçıkları ihramlarının bir kenarına yapıştırmaları, bazen de diğer ülkelerden gelen hacıları küçümsemeleri, onların yaşayış tarzlarına soğuk ve aşağılayıcı bir tavırla bakmaları hiç de hoş bir hareket olmuyor. Ben şahsen bunlara şahit olduğumdan dolayı bu yanlışlara dikkat çekme ihtiyacı duyuyorum.

  Hacc, bütün dünya Müslümanları arasında bir kaynaşma ve bütünleşme ortamının oluşmasına vesiledir. Dolayısıyla bunu bir fırsat bilmek ve çok iyi değerlendirmek gerekmektedir.

  Unutmamak gerekir ki artık dünya globalleşmiş durumdadır. Böyle bir dünyada herhangi bir toplumun tek başına ekonomik ve siyasi bağımsızlığını elde etmesi, dışarıdan gelecek tehdit ve tehlikelere karşı dik durması zordur. Artık gerçek bağımsızlık ancak dayanışma, işbirliği ve globalleşme yoluyla gerçekleştirilecektir. Kısacası Müslümanların yeniden ümmet olmaya ihtiyaçları var. Ümmet bilincine ulaşabilmek için de öncelikle birbirlerinin dertleriyle dertlenmeleri, birbirlerinin gündemlerini takip etmeleri zorunludur. Eğer ki biz kendimizi Türkiyeli Müslümanlar olarak İslâm ümmetinin tamamı gibi görürsek, çağdaş sömürgeci güçlerin bizim için biçtiği kaftanı istesek de istemesek de giymek zorunda kalırız.

Ahmet Varol - Vakit


İslam Dini ve Kültüründe Hac

Hac 7

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)