• Nombre de visites :
  • 1312
  • 24/10/2007
  • Date :

İnadına İnsan Hakları

özgürlük

     Hak, özgürlük , sivilleşme talepleri karşısında tepki vermekten kaçınan siyasilerin insan haklarının önemini anlamaları için kaç 10 Aralık göreceğiz?
    Eylül sonrasında yaşananlar, özellikle insan hakları kavramının kötüye kullanımı bir çok çevrede doğrudan kavrama, hatta kavramın içeriğine yönelik kaygı ve çekingenliğe yol açtı. Irak ve Afganistana yönelik müdahalelere gerekçe olarak insan hakları ihlallerinin de sayılmış olması , doğrudan insan hakları kavramının araçsallaşması anlayışını pekiştirmiştir. Ortalama kamu oyu vicdanın da insan hakları böyle bir şeyse olmaz olsun anlayışına ortam oluşturduğu gibi kimilerince açıkça yaşanan insanlık dışı gelişmelerin sebebi olarak insan hakları gösterilmiştir.
    Bir kavramı tartışırken gösterilmesi gereken asgari hassasiyet bile bir tarafa bırakılmış, konunun tarihi arka planı, bugüne kadar üstlendiği işlevler, dahası doğrudan içeriği görmezlikten gelinmiştir. İnsan haklarını dönemsel olarak yükselen yada düşen değerler kategorisine sokmanın, kavramın felsefi dayanaklarından soyutlanması anlamına geldiği bile görmezlikten gelinmiştir. 

Aslında insan haklarını zaten içselleştirmemek için ayak direyen çevreler için bu durum iyi(!) bir bahane olmuştur. Kavramın bu denli kötüye kullanımı karşısında neredeyse memnuniyet refleksi geliştirenler altlarından kayıp giden zeminin farkına bile varamamışlardır. 20. yüzyılda bütün eksikliklerine rağmen insanlığın tutunabildiği en güçlü dal ya da sığındığı en güvenilir yer olan insan hakları değerleri karşısında tam bir vefasızlık örneği sergilenmiştir.

    Türkiye"de insan hakları konusunun büyük oranda AB sürecine endekslenerek algılanması bu yaklaşımların kolayca taraftar bulmasına neden olmuştur. Her ne kadar zaman zaman siyasetçiler tarafından insan hakları alanında yapılan iyileştirmelerin Avrupa istediği için yapılmadığı söylemi dillendirilse de bunun gereği içselleştirme hiç bir zaman gerçekleşmemiştir. İnsan haklarının bir süre sonra gündemizden düşecek bir moda gibi görülmesi bürokrasi ve yargının yaygın bir alışkanlığı olarak kendini göstermiştir. Özellikle güvenlik bürokrasisinde en üst düzeyden yapılan açıklamalarda insan hakları kisvesi gibi ifadelerin yaygın biçimde kullanılması bile bilinç altını kolayca yansıtmaktadır.

SAVUNUCULARIN KADERİ
    Asker cenazelerinin duygusal ortamında topluma verilen mesajlarda insan hakları savunucularını hedef alan açıklamalar, sadece savunuculara yönelik bir tehdit psikolojisini yansıtmakla kalmayıp tümüyle kavrama yönelik meydan okumaya dönüşmektedir. Dış güçlere diş geçiremeyeceğini bilenlerin güçlerinin kolayca yeteceğini düşündükleri muhatapları insan hakları savunucuları olmaktadır. Doğrudan AB yada ABD ye yönelik tepkilerini açıkça ortaya koymak yerine onların işbirlikçiliği yada casusluğunu yaptıklarına inandıkları insan hakları çevrelerine göndermeler yapmak bu kafa karışıklığının en üst düzey deki yansımalarıdır. Pireye kızıp yorgan yakmayı yönetim alışkanlığı haline getiren Türkiye de insan haklarına yönelik aşağılayıcı yaklaşımlar toplumun bindiği dalı kesme niyetini de ortaya koymaktadır. Hak, özgürlük , sivilleşme taleplerinin bu kadar kolayca boğulmak istenmesi karşısında tepki vermekten kaçınan siyasal temsilcilerin insan haklarının ne denli değerli olduğunu anlamaları için daha kaç 10 Aralık göreceğiz?
Ayhan Bilgen-Yenişafak


 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)