• Nombre de visites :
  • 899
  • 11/12/2012
  • Date :

Velayet-i Fakih’in Sınırları(Birinci Bölüm)

velayet-i fakih’in sınırları(birinci bölüm)

Velayet-i fakihin delilleri fakihi, gaybet döneminde İslam toplumunun idarecisi ve Masumlar’ın (a.s) naibi olarak tanıtmaktadır. Bu yüzden toplumun idare ve rehberliği için gerekli olan akıl sahibi kimselerin toplum önderlerinin hak ve yetkilerinden saydığı ve masumlar (a.s) için sabit olan her şey, gaybet döneminde fakih için de sabittir. Bu konuyu bizlere lafzi delillerin mutlak oluşu ve özellikle de tevkiat-i şerif bizlere ifade etmektedir. Böyle bir anlamı fakihin mutlak velayeti diye adlandırmaktayız ve bu velayet fakihin şartlı velayetinin karşısında yer almaktadır. Kayıtın olmadığı anlamına gelen itlak ise kayıt karşısında bir anlam ifade etmektedir ve velayet-i fakihin itlakı (mutlak oluşu) iki açıdandır.

1-Üzerinde velayet hakkına sahip olduğu kimseler açısından

2-Velayet sahibi olduğu işler açısından

Birinci açıdan fakih, Müslüman veya gayr-i Müslüman müctehid veya sıradan bir insan mukallit veya diğer müçtehidler, İslami toplumun tüm bireyleri üzerinde tek tek hatta bizzat kendi üzerinde fakih velayet sahibidir. Dolayısıyla ölçülerine teveccühen bir hüküm verecek olursa herkes, hatta diğer fakihler ve hatta kendisi dahi ona rivayet etmek ve onunla amel etmek zorundadır. Bunun delili ise işaret dildiği gibi velayetin lafzi delillerinin mutlak oluşudur.[1] Bunun da ötesinde böyle bir şey aklın gereklerinden veya toplumun önderliği hususunda akıl sahiplerinin kabul ettiği hususlardan sayılmaktadır.

Bu görüşün karşısında yer alan bir grup kendilerine velayet edilen kimselerin kendi işlerini yönetmekten aciz oluşu, kendi maslahat ve fesatlarını teşhisten yoksun oluşu anlamına gelen velayet kavramı sebebiyle, velayet-i fakihin de bu çerçevede yani “kusser”‌[2] kimselere mahsus olduğunu zannetmişlerdir. Oysa daha önce de işaret ettiğimiz gibi fıkıhta velayet iki hususta kullanılmaktadır ve bunların sadece birinde üzerinde velayet edilen kimselerin acizliği söz konusu edilmiştir. Diğerinde ise  yani idarecilik anlamına gelen velayet-i fakihte ise böyle bir şey söz konusu değildir.[3]

O halde önderlik anlamına gelen velayet-i fakih velayet edilen kimselerin aciz olmasını gerektirmemektedir. Dolayısıyla da “velayet-i fakihin hakimiyeti altındaki İslam cumhuriyeti”‌ çelişkili bir cümledir[4]. Bu esas üzere burada, velayet edilen kimselerin kemal ve kudretini kabul etmekle birlikte yine de bu rehberlik ve yöneticilik anlamındaki velayet sabittir. Zira toplumu onsuz idare etmek mümkün değildir. Bu esas üzere diğer fakihler velayet makamına sahip olmakla birlikte sahih ve meşhur olan “tayin teorisi”‌ esasınca işleri yönetmeyi üstlenen fakihin hükmüne itaat etmek zorundadır. Eğer bu itaat onların zayıflığı ve kusuru sebebiyle olsaydı velayet-i fakihin delilleri onlara da şamil olur muydu?

İkinci açıdan ise fakih, toplumun tüm işlerinde velayet hakkına sahiptir ve fakih ölçüler esasınca bu konularda hüküm verebilir. Hüküm verdiği taktirde ise ona itaat etmek herkese farzdır. Bunun delili ise lâfzi delillerin mutlak oluşu ve velayetin böyle bir şeyi gerektirmesidir.

Elbette fakih velayetini şeriat sahibi vesilesiyle elde ettiği için şeriat sahibinin ortaya koyduğu kanunlar çerçevesinde amel etmelidir. Eğer velayet etmek istediği husus şer’i bir konu olursa -yani farz veya haram olmayan müstehap veya mekruh olabilen işlerde- velayetini kullanmak için ölçü maslahatın varlığıdır. Yani eğer toplum, İslam düzeni veya haktan bir grubun bir menfaati varsa fakih bu menfaate dayanarak emredebilir veya sakındırabilir. Bu konuda tıpkı kendi özel hayatında şer’i konular çerçevesinde maslahat gördüğü şekilde amel eden şahıslar gibidir. Bu konunun en iyi delili şu ayet-i kerimedir: “Peygamber müminlere kendi nefislerinden daha evladır.”‌[5] Ayrıca buna velayet-i fakih delilini de eklemek gerekir. Zira bu ayetten anlaşıldığı üzere Peygamber-i Ekrem (s.a.a) insanlara kendi nefislerinden daha evladır. Dolayısıyla onlar kendi istekleri esasınca bir şey yapabilme veya terk edebilme gücüne sahipse, Peygamber (s.a.a) daha hakkıyla ve evla bir şekilde onlara bir işi emredebilir veya onları bir işten sakındırabilir.[6]


[1] bak. Bu kitap, velayet-i fakihin delillkeri   konusu, nakli delil

[2] “Kusser”‌ “kasır”‌ kelimesinin çoğulu olup şahsi işlerini idare etmekten aciz olan kimse demektir.

[3] bak. Bu Kitap, Velayet-İ Fakih Konusu, Kavramsal Yorum.

[4] bak. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet s. 216

[5] Ahzap suresi, 6. ayet

[6] Bak. Bu kitap, Masumların Velayet konusu

Veliyy-i Fakih’in Şartları

İslamî İnançlarda Velayet-i Fakihin Yeri

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)