• Nombre de visites :
  • 948
  • 23/10/2012
  • Date :

PEŞAVER GECELERİ: Türkmen, Harezmi, Özbek ve Afganların, İranlılara Karşı Yaptıkları Çirkin İşlerine Bir Bakış

yanılıyorsunuz. böylesine değerli bir toplantıda müslüman kardeşlerime delilsiz olarak yersiz nispetler vermedim. ehl-i sünnet alim

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Davetçi: Yanılıyorsunuz. Böylesine değerli bir toplantıda Müslüman kardeşlerime delilsiz olarak yersiz nispetler vermedim. Ehl-i Sünnet alim ve kadılarının, Şia’nın büyük fakihlerine karşı işledikleri cinayetlerden verdiğim örneklerin yanı sıra, tarihe de bir göz atarsak, Türkmenlerin, Harezmilerin, Özbeklerin ve Afganlıların defalarca İran’a saldırdıklarını görecek, sözlerime hak verecek, hatta onların Şia toplumuna yaptıklarından dolayı utanacaksınız.

Edebildiklerinde ve dışarıdan yapılan savaşlar sonucunda veya iç kargaşalıklar yüzünden İran’ın durumunu bozuk gördüklerinde İran’ın kuzey doğusundan saldırıya geçmiş, bazen Horasan, Nişabur ve Sebzivar’a kadar, hatta bir defasında Şah Sultan Hüseyin Safavi’nin zamanında İsfahan’a kadar ilerlemiş, o şehrin etrafına saldırıp yağmalar yapmış, iffet, insaniyet ve İslam’a aykırı olan hiçbir amelden geri kalmamış ve zavallı şiaları katlettikten, mallarını yağmaladıktan, ırzlarına dokunduktan sonra birçok insanı esir edip kafir esirleri gibi dünya pazarlarında satmışlardır.

Tarihin yazdığına göre, Türkistan şehirlerinde yüz binden fazla Şia satılmış ve onlara kafir kölelere yapılan muameleden daha kötü muameleler yapmışlardır. Bu çeşit amelleri, alimlerinizin hüküm ve fetvalarına dayanarak yapıyorlardı.

Hafız: Böylesi savaş ve saldırılar siyasi imiş; bunların Ehl-i Sünnet alimlerinin fetvalarıyla her hangi bir ilişkisi yoktur.

Han Hıyve’nin İran’a Saldırıları ve Ehl-i Sünnet

Alimlerinin Şiaların Katl ve Mallarının Yağmalanması İçin Verdikleri Fetvalar

Davetçi: Hayır, öyle değil. Bu katliam, saldırı, yağmalama ve ırzlara dokunma, Ehl-i Sünnet alimlerinin fetva ve hükümleriyle olmuştur.

Örneğin “Kaçar”‌ Şahlarından olan “Nasıruddin Şah”‌ın saltanatının ilk yıllarında ve onun veziri “Mirza Taki Han Emir Nizam”‌ın zamanında İran ordusunun Horasan olayı ve Salar fitnesi ile başı karışıkken, Harezm’in emiri olan Özbekli Han Hıyve (Harezm) diye de meşhur olan Muhammed Emin Han bunu fırsat bilerek büyük bir orduyla, Horasan ve Merv’e saldırı düzenledi. Büyük bir katliam ve yağmadan sonra bir virane geride bırakarak birçok insanı da esir alıp götürdü.

Salar olayı bittikten sonra devlet Han Hiyve’yi nasıl alt edeceği üzerinde planlar yapmaya başladı, tedbirli insan olan merhum Emir Nizam, onu cezp etmek için girişimlerde bulundu, bu yüzden sarayın ileri gelen bilginlerinden Hidayet diye tanınan merhum Rıza Kulu Han Hezar Ceribi (Lillah Başi)’yi, Han Hiyve’nin yanına elçi olarak gönderdi. Bu elçiliğin ayrıntılarına gerek olmadığı için girmeyeceğim. Ancak Han Hiyve ile merhum Hidayet’in arasında geçen şu konuşmayı, işin içinde siyasi meselelerin olmadığını, aksine alimlerin fetva ve hükümleriyle gerçekleştiğini ispatladığı için aktaracağım.

Merhum Hidayet, Han Hiyve’yle görüştüğünde konuşmaları arasında ona şöyle dedi: Şu çok ilginçtir ki, İranlılar Rum, Rusya, Hindistan ve Avrupa ülkelerine gittiklerinde orada izzetle kalıyor ve sağ-salim olarak da dönüyorlar. Ama sizin bölgeye geldiklerinde, sizin taraftarlarınız onlara katliam uyguluyor, mallarını yağmalıyor ve esir alıp kafirler gibi horlayarak onları satıyorlar. Halbuki hepsi Müslüman, kıbleleri bir, kitapları bir, bir Peygamberin ümmeti ve bir Allah’a inanmaktalar. Öyleyse neden böyle yapıyorlar?

Han Hiyve cevaben şöyle dedi: “Siyasi açıdan bizim her hangi bir suçumuz yoktur. Ama mezhebi açıdan, Buhara ve Harezm’in alim, müftü ve kadıları Şiaları kafir, Rafızi ve bidat ehli olarak gördüklerinden onların cezasının katliam, yağmalama, korkutma ve kafirler gibi esir alınmasının gerekli ve farz olduğunu söylüyorlar!”‌

Bu olay, Rıza Kulî Han Hidayet’in yazdığı “Revzat’us- Safa-yi Nasıri ve Sefaret Name-i Harezm”‌ adlı tarih kitabında genişçe ele alınmıştır. Bu kitap Tahran’da basılmıştır.

Ehl-i Sünnet Alimlerinin, Şiaların Katliam ve

Yağmalanmasına Dair Fetvaları ve Abdullah Han-ı Özbek’in Horasan’a Saldırıları

Yine, Abdullah Han-ı Özbek, Horasan’ı kuşattığı zaman Horasan’ın alimleri, onun yaptığı cinayet ve zulümlere itiraz edip; “Neden “La ilahe illallah Muhammed Resulullah”‌ diyen ve Ehl-i Beyt’in yolundan gidenleri katlediyorsunuz, İslam böyle bir zulmü, hatta kafirler için bile izin vermemiştir”‌ diye ona uzunca mektuplar yazdılar.

Abdullah Han da, Meşhed alim ve ahalisinin mektuplarını, yanında bulunan Sünni alim ve kadılarına vererek onlara cevap yazmalarını söyledi. Sünni alimler de uzunca cevaplar yazıp gönderdiler. Meşhed alimleri de bu cevapların karşılığını yazıp yolladılar. (Bu mektuplar “Nasih’ul- Tevarih”‌ adlı kitapta genişçe yer almıştır.) Özbekli Sünni alimler mektuplarında; “şialar Rafızî ve kafir olup onların kanı, malı ve ırzı Müslümanlara helaldir”‌ diye cevap yazmışlardır.

Afganlı Padişahların Afganistan Şialarına Karşı Tutumları

Afganistan’daki Ehl-i Sünnet camiasının, özellikle Emir Dost Muhammed Han, Kohendil Han, Şah Şüca Malik Abdülmümin Han, Emir Abdurrahman Han ve Emir Habibullah Han gibi dönemin emirleri Kabil, Kandehar, Herat ve bu şehirlerin çevrelerinde bulunan şiaların alimlerini, halkı, hatta çocuklarını nasıl vahşice katlettiklerini anlatırsam, gerçekten utanç verici olur. Sizler kendiniz de, tarih boyunca yapılan cinayetlerin ne derecede olduğunu biliyorsunuz. Hindistan’da, özellikle de Pencab’taki gayretli Kızıl başlar, Afganlıların yaptıkları zulmün açık örnekleridirler. Onlar, yapılan zulümlerden dolayı kendi vatanlarını terk etmeye mecbur kalıp Pencab’a kaçmış ve oraya yerleşmişlerdir.

Tarihçiler, bu olayların hepsini, gelecek nesiller hükmetsinler diye yazmışlardır.

Can yakıcı bu olaylardan bir diğeri, H.K. 1267. yılın Aşura gününde, Kandehar Şiaları Resulullah (s.a.a)’ın Ehl-i Beyt’i için matem tuttukları zaman gerçekleşen olaydır. O gün şialar bir araya gelerek Aşura merasimini yerine getiriyorlardı. Aniden mutaassıp Sünniler, çeşitli silahlarla halkın toplanmış olduğu İmam Bare’ye saldırarak birçok savunmasız şiayı, hatta savunmasız çocukları feci bir şekilde katledip mallarını yağmaladılar.

şialar, yıllar boyunca horlanarak hakaret içinde yaşamış ve serbestçe amel edememişlerdir. Aşure günleri bile iki-üç kişi ancak bodrumlarda bir araya gelerek Kerbela olayı için yas tutabilmişlerdir.

Emir Emanullah Han’a Teşekkür

Bu toplantıda hem kendi tarafımdan, hem de bütün Şia alim, vaiz ve mübelliğleri tarafından, hatta tüm Şia camiası tarafından şu anda Afganistan’ın padişahı olan Emanullah Han’a teşekkür ediyorum. O başa geldiğinden itibaren Şia ve Sünni nifakını kaldırmış ve herkese tam bir özgürlük vermiştir. Mazlum ve muvahhid şialar da yıllarca süren katliam, sürgün ve firarlardan sonra, bir rahatlık yüzü görmüş, özgürlüklerini kazanmışlardır. Allah onu zamanın afetlerinden ve müstekbirlerin şerrinden Müslümanların beraberliğinin devamı için korusun.

Bu şefkatli padişahın düşürülmesi için, İngilizlerin çeşitli komplolara başvurduklarını duydum. Tüm Sünni ve şiaların, böylesine akıllı, vatansever, İslam isteyen genç bir sultanı, düşmanların karşısında korumaları ve onların planlarını etkisiz hale getirmeleri gerekir.[7]

Beyler tarihe göz atacak olursanız, bu Hindistan’ın kendisinde, yabancıların tahrikiyle Sünni ve şialar arasında birçok savaşlar çıktığını ve nice birçok kanların döküldüğünü ve nice takvalı ve faziletli alimlerin ve tertemiz müminlerin, cahillerin heva ve hevesleri uğruna kurban edildiklerini görmüş olacaksınız.

Şehid-i Salis’in (Üçüncü Şehidin) Şahadeti

Bu uğursuz olayların en acılılarından bir diğeri, H. 1019 yılında Moğol padişahı Cihangirin emriyle, Sünni alimlerin eliyle 70 yaşında Şia ve Rafızî diye şehid edilen Ehl-i Beyt (a.s)’ın takvalı fakihlerinden ve Resulullah (s.a.a)’in temiz soyundan gelen Kadı Seyyid Nurullah Şuşteri (r.a)’in şahadete erişmesidir. Buraya gelirken (Ekber Abade-i Agire mezarlığında bulunan) kabrinin başına gittim. Ahmak ve mutaassıp cahillerin bu büyük insana yaptıkları zulüm beni çok üzdü. Onun kabri şimdiye kadar şiaların ziyaretgahı olmuştur. Kabrinin üstüne şöyle bir şiir yazılmıştır:

Zalimin biri Nurullah’ı (Allah’ın nurunu) söndürdü.

Peygamberin göz nurunun başını kesti.

Ali’nin zamin olduğu insanın katlinin yılı;

1019’da Seyyid Nurullah şehid oldu dedi.

Hafız: Haksız yere bizi suçluyorsunuz. Gerçi, cahillerin ve avamın yaptıkları ifrati hareketler beni de çok üzdü. Ama şiaların amelleri de onları tahrik etmeye yardımcı oluyor.

Davetçi: şiaların hangi ameli, onların öldürülme, korkutulma, yağmalanma ve ırzlarına geçilmesine sebep olmuştur, söyler misiniz?

Hafız: Her gün binlerce insan, ölülerin kabirlerinin karşısında durup onlardan dilek diliyorlar. Acaba şiaların bu davranışı ölülere tapmak değil midir? Neden alimler buna engel olmuyorlar? Milyonlarca insan o kabirlerin önünde yüzlerini toprağa sürüyor, secde ediyorlar. Bu da temiz insanların eline bahane vererek ifratı işler yapmalarına sebep oluyor. Şaşırılacak şey de şu ki, alicenabınız bu çeşit amellere tevhid ismini verip bu gibi insanlara da muvahhid diyorsunuz.

(Biz birbirimizle konuştuğumuz sırada Hanefi fakihlerinden Şeyh Abdusselam “Hediyet’uz- Zairin”‌ adlı kitabı önüne koyup sayfalarını çevirerek okuyordu. Sanki bir açık yakalamak istiyordu bu kitaptan. Şeyh birden başını kaldırıp önemli bir delil eline geçmiş gibi bana doğru dönüp hamle edercesine şöyle dedi:)

Şeyhin Girişimi, Şüphe Uyandırması, Hamle İçin Vesile Hazırlaması ve Onu Savunması

Şeyh: Bismillah bakın burada (kitabı söylüyor) alimleriniz ziyaretçilere, İmamları ziyaret ettikten sonra iki rekat ziyaret namazı kılmalarını emrediyor. Acaba, gurbet kastı namazda şart değil midir? Öyleyse ziyaret namazı ne demek oluyor? İmam için namaz kılmak şirk değil mi? Ziyaretçilerin İmamın kabrine doğru dönüp namaz kılmaları, onların şirk koştuklarına en büyük delil değil midir. Buna cevabınız var mı? İşte bu da sahih ve muteber kitabınız.

Davetçi: Vakit geç oldu, herkes yorgundur. Eğer izin verirseniz sizin ve Hafız beyin cevabını yarın vereyim. (Mecliste bulunan -Sünni ve Şia- herkes, böyle bir şeyin imkansız olduğunu ve hiçbir yere gitmeyeceklerini itirazlı bir şekilde söylediler. Şeyhin cevabı verilip ölüye tapma konusu açıklanıncaya kadar bekleyeceklerini ve rahatsız olmayacaklarını söylediler. Ben tebessüm ederek Hafız’a şöyle dedim:) “Şeyh acayip ateşlendi. Kendice büyük bir delil buldu! İzin verirseniz önce onun cevabını vereyim, daha sonra alicenabınızın cevabını arz edeyim.

Hafız: Buyurun, hep birlikte dinlemeye hazırız.

Davetçi: Sayın şeyh, gerçekten çocukça bahaneler getiriyorsunuz. Şimdiye kadar ziyarete gidip ziyaretçilerin amellerini yakından gördünüz mü?

Şeyh: Hayır, bendeniz gitmedim ve görmedim.

Davetçi: Öyleyse ziyaretçilerin, İmam (a.s)’ın kabrine doğru dönüp namaz kıldıklarını neye dayanarak söylüyorsunuz ve sonra da kalkıp bu namaz ve ziyareti, mümin ve muvahhid şialar için bir şirk alameti olarak değerlendiriyorsunuz?

Şeyh: Elimdeki bu dua kitabınızdan diyorum. Burada, namazı İmam için kılın, diye yazıyor.

Davetçi: O kitabı bana verir misiniz? (Kitabı verdiklerinde tesadüfen Emir’ul- Müminin Hz. Ali (a.s)’ın ziyareti çıktı.) Acayip bir tesadüf, kendi aleyhinize delil getiriyorsunuz. Allah-u Teala her zaman bize yardımcı olduğu için burada da bizden yardımlarını esirgemedi.

Her şeyden önce en iyisi, bu ziyaretin nasıl yapılacağına dair, her bölümün amellerini -toplantımızın vaktini de göz önüne alarak- okuyalım, sonra namaz meselesini ele alarak şirkin nerede olduğuna bakalım! Burada olanlar da hüküm versinler.

Eğer, ziyaret namenin baştan sonuna kadar tevhidin dışında bir şey görmediğiniz takdirde utanmayın, bilin ki hata yapmışsınızdır. Kitap önünüzde olmasına rağmen onu incelemeden hamle ediyorsunuz. İşte buradan, bütün burada hazır bulunanlar da bilsinler ki, sizin diğer şüphecikleriniz de böylesine örümcek ağı gibi zayıftırlar.


[7] - Ama maalesef sonunda yabancıların tahrikleri etkili oldu; iç kargaşalıklar çıkararak müslümanların birliğini sağlamak isteyen bu insanı saltanattan uzaklaştırdılar.

PEŞAVER GECELERİ:Dua-yı Tevessül

PEŞAVER GECELERİ:Sekaleyn Hadisinin Senetleri

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)