• Nombre de visites :
  • 3043
  • 9/8/2011
  • Date :

Nehcül-Belâğada Yüce Allahın Vahdeti

nehcül-belâğada yüce allahın vahdeti

Nehc'ül-Belâğa'nın tevhitle ilgili konularından biri de yüce Allah'ın vahdetinin sayısal vahdet olmayışıdır. Bu vahdet farklı bir vahdet türüdür. Sayısal vahdet, varlığının tekrarlanması varsayılabilecek bir şeyin vahdeti demektir. Vücut bulan mahiyetlerden bir mahiyeti ve tabiatlardan bir tabiatı dikkate alırsak, o mahiyetin başka bir birey bulması ve yeniden vücut bulması, meydana gelmesi varsayım olarak aklen mümkündür. Bu gibi durumlarda o mahiyetin fertlerinin, bireylerinin vahdeti sayısal vahdettir. Bu vahdet ikilik ve kesret karşısındadır; birdir, yani iki değildir ve doğal olarak da bu tür vahdet azlık sıfatıyla nitelenmektedir, yani bu bir birey, karşısındaki iki veya birkaç bireye oranla azdır. Ancak bir şeyin varlığı, tekerrürü farz edilmeyecek bir  şekilde olursa, bu durumda bunun vahdeti, sayısal vahdet olmaz. Burada başka bir ferdin varlığı muhaldir demiyoruz; o şeyin tekrarlanması ve o fertten başka bir ferdin farz edilmesi imkânsızdır diyoruz. Çünkü o sınırsız ve namütenahidir. Onun misli, benzeri veya ikincisi olarak farz edilen bir şey, ya onun kendisidir veya ikincisi değildir. İşte böyle durumlarda vahdet, sayısal vahdet değildir;yani bu vahdet ikilik ve kesret karşısındaki vahdet değildir ve "birdir" derken "iki değildir" anlamına gelmez, ona ikinci bir şey varsayılamayacağı kastedilir. Bu konuyu bir örnekle açıklığa kavuşturalım: Bilindiği üzere bilginler âlemin boyutlarının mütenahi ve namütenahi olduğu konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazıları âlemin boyutlarının sınırsız olduğunu iddia edip madde âleminin sınır ve sonu yoktur derler. Diğer bazıları ise âlemin boyutlarının sınırlı olduğuna, hangi yöne gidilirse gidilsin, sonunda başka bir yolu olmayan bir noktaya varacağımıza inanmaktadırlar. Bu meyanda  şöyle bir mesele de söz konusudur: Acaba madde âlemi bizim içinde yaşadığımız âlemle mi sınırlıdır, yoksa bundan başka bir veya birkaç âlem daha var mıdır? İçinde bulunduğumuz evrenden başka bir evrenin daha olma imkânı, üzerinde yaşadığımız evrenin sınırlıve mütenahi olmasına bağlıdır. Sadece bu durumda her biri belli boyutlarıyla sınırlı iki evrenin olabileceği farzedi-lebilir. Fakat içinde yaşadığımız evrenin sınırsız olduğunu farz-edersek, başka bir evrenin olabileceği varsayımı imkânsızdır. Çünkü başka bir evren diye varsayılan her şey, ya bu evrenin kendisi ya da bu evrenin bir parçası olacaktır. Yüce Allah'ın varlığına eş, benzer bir varlığın farzedilmesi, O'nun mutlak vücut, inniyet-i sırf (salt varlık), mutlak gerçeklik olduğu dikkate alındığında, yüce Allah'ın varlığı gibi bir varlığın varsayımı, sınırsız, namütenahi bir evren karşısında başka bir evrenin varsayımıgibi bir şeydir ki, bu da muhaldir, imkânsızdır. Nehc'ül-Belâğa'da, yüce Allah'ın vahdetinin sayısal vahdet olmadığı, O'nun sayısal olarak "bir" olmayla tavsif edilemeyeceği ve Allah Teala'nın sayıyla nitelendirilmesinin O'nun sınırlandırılmasını gerektirdiği anlamına geldiği üzerinde defalarca durulmuştur:

"Birdir, sayıdaki rakamla değil."1

"O belirli bir sınırla sınırlandırlamaz, belirli bir sayıyla sayılamaz."2

"Ona işaret eden, onu sınırlar. Sınırlayan, sayıya sokar."3

"Kim onu (zattan ayrı bir nitelikle) över ve vasfa kalkarsa, O'nu sınırlamış olur; sınırlayan, O'nu sayıya sokmuş olur; sayıya sokan, O'nun ezelî olduğunu (herşeye olan önceliğini) iptal etmiş olur."4

"O'ndan başka birlikle vasfedilen her  şey azdır, kimsesizdir. (Ancak O, bir olmasına rağmen azlıkla nitelendirilemez.)"5

Ne kadar anlamlı, derin ve güzel bir cümle! Bu cümle diyor ki, yüce Allah dışında vahit ve bir olan her şey aynı zamanda azdır da; yani O'na eş, benzer başka bir şeyin farz edilmesi mümkündür. Bu durumda O'nun kendisi sınırlı bir varlık olup başka bir bireyin ortaya çıkmasıyla sayı olarak artmaktadır. Fakat yüce Allah'ın zatı vahit, bir olmasına rağmen azlıkla nitelendirilemez. Çünkü O'nun vahdeti ve birliği; azamet,  şiddet, varlığının namütenahiliği, sonsuzluğu, O'nun için bir ikinin ve benzerin tasavvur edilemeyeceği olarak algılanmalıdır. Yüce Allah'ın vahdetinin sayısal vahdet olmayışı, İslâm dininin yeni ve yüce düşüncelerinden olup, hiçbir düşünce ekolünde eşine rastlanmaz.  İslâm filozoflarıtemel  İslâm kaynakları, özellikle Hz. Ali'nin (a.s) buyrukları ü-zerinde tedbir ve tefekkür etmek suretiyle zamanla bu dü-şüncenin derinliğinin farkına varmış ve bunu resmen ilâhî felsefeye sokmuşlardır. Farabî ve İbn-i Sina gibi eski  İslâm filozoflarının sözlerinde bu ince düşünceden bir eser görülmemektedir. Bu düşünceyifelsefelerine sokan son zaman filozofları bu tür vahdete "Vahdet-i hakka-i haki-kiyye=hakiki hak vahdet" ismini vermişlerdir.

1- Nehc'ül-Belâğa, hutbe: 150.

2- Nehc'ül-Belâğa, hutbe: 184.

3- Nehc'ül-Belâğa, hutbe: 1.

4- Nehc'ül-Belâğa, hutbe: 150.

5- Nehc'ül-Belâğa, hutbe: 63

Hz. Ali (a.s)'dan Hikmet, Züht, Güzel Ahlak ve Takva Hakkında Nakledilen Hadisler

NEHC'ÜL-BELÂĞA VE ŞİÎ DÜŞÜNCE

TEVHİT VE MARİFET

NEHC'ÜL-BELÂĞA VE FELSEFÎ DÜŞÜNCELER

NEHC-ÜL BELAĞA'NIN KAPSAMLILIĞI

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)