• Nombre de visites :
  • 2346
  • 10/11/2010
  • Date :

Eski Hanedanlar ve İran Gelenek-Görenekleri

eski hanedanlar ve iran gelenek-görenekleri

  IV/X. yüzyıl sonlarına ve V/XI. yüzyıl başlarına kadar asil İranlı hanedanların bir çoğu, hala sahip oldukları tüm eski gelenekleriyle ayakta durmaktaydılar. Bu hanedanlar, ülkenin siyasî işlerinde ve bilimsel hizmetlerinde söz sahibi olmuş ve aralarından büyük insanlar çıkmıştır. IV/X. yüzyıl coğrafya yazarları ve gezginleri, İranlıların güzel geleneklerinden geçmişteki “Ehl-i Buyutat”a saygı diye kabul etmişler ve Yakûb-i Leys döneminden itibaren önemli divan hizmetlerinde bulunmuş ve yönetimde pay sahibi olmuş bu hanedanlardan bir bölümünün ismini zikretmişlerdir. Bu dönem İranlıları arasında bu hanedanların yüceltilmesi ile birlikte nesep silsilesinin korunması ve nesep şerefinin ispatı önem arz etmekteydi. Kimi hanedanlar, kendi neseblerini olduğu şekliyle ya da iddia ettikleri şekilde korumaya çalışmakta, Özellikle de nesebe riayet etmek padişahlar için zorunluydu. Nitekim kendi nesebini bir şekilde eski şahlara ve pehlivanlara ya da Sâsânîlere dayandırmayan III/IX. ve IV/X. yüzyıl padişahlarından ya da padişahlık iddiasında bulunan kimselerden hiçbiri yoktu. Bunun dışında V/XI. yüzyıl başlarına kadar hala İran’da özellikle de Horâsân ve Mâverâunnehir’de çokça bulunan ve tüm adet ve geleneklerini koruyan kendi hanedanlarının soy asaletini koruma noktasında dayanıklılık ve hırslılık gösteren “Dihkanlar” sınıfından değişik hanedanlar grubunu da zikretmek gerekir.

Böyle bir durumda tabii olarak eski İran adetleri IV/X. yüzyılda ve V/XI. yüzyıl başlarında sahip olduğu gücü olduğu gibi korumuş oldu. Yine ister sultanların sarayında ister halk arasında olsun tüm millî bayram ve törenler, sürekliliğini korumaktaydı. İran’ın saltanatı, her tarafta Soğd ve Harezm’e kadar eski usule göre devam etmekteydi. Genellikle dinî bir içeriğe de sahip olan eski inançların büyük bir kısmı, İslâm’ın dinî inançlarıyla uyumluluk göstererek yerinde kalıp devamlılığını sürdürmüşlerdir. İran asıllı Sâmânî, Zeyyârî, Buveyhî, Harezmî ve Ferîgûnî padişahları, dikkatle kendilerini, eskiden beri kendileri için öğütnâmelerde ve sultanların ahitnâmelerinde belirlenmiş olan görev ve gelenekleri uygulamakla görevli saymaktaydılar. III/IX. ve IV/X. yüzyıl İran’ının bayındır olması, yaşayan halkların müreffeh bir hayat yaşaması, şehirlerin, kasabaların ve köylerin gelişerek çoğalması ve buralarda yaşayan halkların artması, daha güçlü bir hale gelmesi, eski varlıklı hanedanların varlıklarını sürdürmeleri, bu tür toplumsal bir yapının gölgesi altındaydı. Bu anlatılanlar, o dönemde ya da o döneme yakın dönemlerde yazılmış olan tarih ve coğrafya kitaplarında açık bir şekilde görülmektedir. Hatta buralardan söz edildiği kadar hiçbir şehir ve kasabadan söz edilmemiştir. Şahların ve emirlerin serveti de bu oranda olmuştur. Örneğin, İbn Havkal’ın aktardığına göre, Sâmânîlerin kendi halklarına karşı gösterdikleri olumlu ve adaletli dağıtımın yanında kendi varlıkları da son derece fazlaydı. İbn Havkal, Sâmânîler memleketinin nimet ve servet çokluğu açısından meşhur olduğunu açıklamaktadır.


İran Geleneğinde Nevruz

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)